Mart ayı takvimden değil de sanki içimden geçti.
Hani, öyle başı bozuk bir ay…
Hastalığın biri gitmeden diğeri cik ediyor. Hastaneler, ameliyatlar, birikmiş ödemeler…
Derken ikinci kattaki evi, kanalizasyon basmalar…
Hani içten bile değil delirmemek. Ahvalim aynı memleketin hali. Hani, Orwel’ e seslenmek istedim gel de distopya gör diye...
Ama beterinde beteri varmış...
Çok bunaldığımda Meclis Parkına gider, sevgili Mabed Ağacıyla dertleşirim yıllardır, yine gittim...
Ama o da ne!..
Mabed ağacının dallarında intihar etmek isteyen sincaplar sıralanmışlar.
Tek o mu?
Köklerini sökmeye çalışan ağaçlar, dallara kendini asmaya çalışan kuşlar...
“Neler oluyor burada?” dedim Mabed’e.
“Ne olacak” dedi. “Hepsi delirdi.”
“Hayda” dedim. “Memlekette bir delilik hali var da hani duymamıştım hiç intihar tabiatta... “
Baktı Mabed yukardan, dedi, “Aldırma, kaos bu geçer. Olur bunlara arada. Edeceğim der etmezler.
Olan hep bizim gibi, bunları kurtarmaya çalışanlara olur. Hatta arada kurtarmaya gidip, ölenler olur. “
“Nasıl yani, daha öncede mi oldu?” dedim.
Başladı anlatmaya:
“Olmaz mı? Burada kökleri en eski olanlardanım.
Mesela Demirel dönemi vardı. Memleketi yine bir delilik hali almıştı.
Demirel çıkmış; ‘‘Kimse moralini bozmasın. Fevkalade önemli şeyler yapılmıştır ve yapılmaya devam edilmektedir. Binaenaleyh yapılmış bir şeye yapılmamış demek fevkalade yannıştır...’ diyerek bir sesleniş yapmış, iknacı da olmuştu...
Arada Ecevit dinleyip direnenler olsa da çoğunluk ikna olunca, kala kaldı azınlıkta...
Hele Mesut Yılmaz dönemi. Ha bire herkesi düşünmeye davet ediyordu. Ahali düşünüyor düşünüyor bakıyor ki bir şey olmuyor, yine memleketi bir delilik hali sarıyor.
Dur hemen korkma.
Her dönemin var bir iknacısı.
O zaman da Tansu Çiller çıkmaz mı!..
Bir verdi gazı, “İleriye ileriye” diye herkes kurtarmaya geldiklerini bırakıp, ileriye koşmaya başladı.
Bizim ahali bir başına, yine oldu bir ikna...
Geldi Bahar, oldu Nisan.
“İleriye ileriye” sözüne takılıp gidenler kaldı mı yayan...
Hayda yine memlekette bir delilik hali...
E lazım yine bir iknacı. Eskimeyen Demirel seslenişleri yine devreye girdi.
Telaşa gerek yok diyerek; ‘‘Binaenaleyh memleketin her şeyi açıktır. Mahkemeler açıktır, okullar açıktır, yollar açıktır, açık olan yerler açıktır... Açık olmayan bir yer yoktur...’’ sözleri yeniden hatırlatıldı.
Yine bir delilik hali iknayla başarıya ulaştı...”
“E şimdi ne olacak” dedim. “Hani iknacı?”
“Yooook” dedi Mabed ağacı.
“Bu sefer ikna olmasınlar istiyorum. Hal kalmadı artık bizde, onları kurtarmaya çalışmaktan. İnsinler de delilik içindeki memlekete, delilik nasıl olurmuş göstersinler istiyorum…”
“Ee, ne yapacaksın?” dedim Mabede.
O arada dallarını salladı, bir sincap düştü yere.
“İşte dedi, böyle...”
“Sen niye gelmiştin?” diye sordu.
Dedim “Dert yanmaya her zaman ki gibi. Ama anladım seni Mabed.
Oturup da derdine yanma, sen dertleri yak diyorsun.
Ne diyeyim.
Bu delilik haline artık ikna olan hâlâ çıkar mı bilmem, ama...
Ben kendimi değil, dertleri yakacağım...”
