Safiye Özşener - Araştırmacı, Yazar
Köşe Yazarı
Safiye Özşener - Araştırmacı, Yazar
 

Ağırdır İnsanın Kalbinin Ezilmesi...

Geldi çattı sonbahar, açılıyor okullar… Ve fakat; analar, babalar kan ağlıyor… Yaz geçti, sözde tarım memleketinde, çocuklarına bir kilo kiraz bile alamadılar... 25 yıldır aynılar içinde yapılan siyasetin bizi getirdiği nokta, ekonomik kriz ve yıllarca bu politikalara; sessiz kalıp, korkarak verdiğimiz tavırların bizi sürüklediği yer, yoksulluk… Dirençlerimiz bir duvar sıvası gibi, çatladı. Her gün bir parçası daha dökülüyor… Yoksulluk halkı yok ediyor, ama en çok; gençleri, çocukları… Gıda, ulaşım, barınma, giyim gibi; günlük temel ihtiyaçların tamamı veya büyük kısmını karşılayacak yeterli gelire sahip olmamak, yoksulluktur. Evirip çevirmeye gerek yok. Yaşadığımız şeyin adı, “Derin Yoksulluk.” Zorunlu yaşam maliyetlerine ve bizlere reva görülen sefalet ücretlerine baktığımız zaman, yoksulluk sınırının da altındayız. Yani yokuz... İşte bu ağırdır. İnsanın kalbinin ezilmesi ağırdır… Evladına; bir defter, kalem alamayacak kadar eğilmesi yüreğinin, çok ağırdır… Tut ki aldı; kitabı, defteri. Ya beslenmesi? Yaşar Kemal, “Yoksulluk, insanlığın en aşağılanmış yeridir. En utanç verici yanıdır. İnsanlar yoksul olmamalı.”  der. Ve biz; insanlığın aşağılandığı yerdeyiz, yoksuluz... Sonumu? Korkarım ki, her birimiz birer, “Husep Ağa” olacağız... Döneminin önde gelen edebiyatçı, hukukçu ve siyasetçilerinden Krikor Zohrab’ın, “Gyankı inçbes vor e” (Hayat Olduğu Gibi) eserindeki karakteri. Gitgide değişen dünyada iki kızına bakamaz hale düşen, sonunda evine gidemez, gitmek istemez olan, yıllarca işi için kullandığı çantasına bu sefer bir taş koyup, denize atlayarak intihar eden Husep Ağa gibi… Yok artık, o kadar da demeyin. Öyledir. Eğer bir insan, utançla haysiyet arasında yenildiğini hissederse, umudu da ömrü de tüketir... Çünkü; bir kez kalbi eğilmeye görsün insanın. Artık mekânı dağlar, uçurumlar, ıssız yarlardır. Bu yalnızlıktır. Artık bir umut peşinden koşmak bile masraf olmuşsa, boğulduğu çaresizlikte sonu, yok olmaktır… Okul demişken silgi geldi aklıma. Tabi bir de silmek. Zira; yaşam, yanlış yapmak ve onları silmekle geçer. Ama biz ülkece yanlışları üst üste istiflemekten silmeyi unutmuşuz. Yanlış gördüklerimizi silmeyi bir öğrensek. Hani, hatırlasak, yaşamlarımız yeniden yazılacak… Yenilensek bi. İnsanlık onuru bu yoksulluktan kurtulacak...
Ekleme Tarihi: 28 Ağustos 2025 -Perşembe

Ağırdır İnsanın Kalbinin Ezilmesi...

Geldi çattı sonbahar, açılıyor okullar…

Ve fakat; analar, babalar kan ağlıyor…

Yaz geçti, sözde tarım memleketinde, çocuklarına bir kilo kiraz bile alamadılar...

25 yıldır aynılar içinde yapılan siyasetin bizi getirdiği nokta, ekonomik kriz ve yıllarca bu politikalara; sessiz kalıp, korkarak verdiğimiz tavırların bizi sürüklediği yer, yoksulluk…

Dirençlerimiz bir duvar sıvası gibi, çatladı. Her gün bir parçası daha dökülüyor…

Yoksulluk halkı yok ediyor, ama en çok; gençleri, çocukları…

Gıda, ulaşım, barınma, giyim gibi; günlük temel ihtiyaçların tamamı veya büyük kısmını karşılayacak yeterli gelire sahip olmamak, yoksulluktur.

Evirip çevirmeye gerek yok. Yaşadığımız şeyin adı, “Derin Yoksulluk.”

Zorunlu yaşam maliyetlerine ve bizlere reva görülen sefalet ücretlerine baktığımız zaman, yoksulluk sınırının da altındayız. Yani yokuz...

İşte bu ağırdır. İnsanın kalbinin ezilmesi ağırdır…

Evladına; bir defter, kalem alamayacak kadar eğilmesi yüreğinin, çok ağırdır…

Tut ki aldı; kitabı, defteri. Ya beslenmesi?

Yaşar Kemal, “Yoksulluk, insanlığın en aşağılanmış yeridir. En utanç verici yanıdır. İnsanlar yoksul olmamalı.”  der.

Ve biz; insanlığın aşağılandığı yerdeyiz, yoksuluz...

Sonumu? Korkarım ki, her birimiz birer, “Husep Ağa” olacağız...

Döneminin önde gelen edebiyatçı, hukukçu ve siyasetçilerinden Krikor Zohrab’ın, “Gyankı inçbes vor e” (Hayat Olduğu Gibi) eserindeki karakteri.

Gitgide değişen dünyada iki kızına bakamaz hale düşen, sonunda evine gidemez, gitmek istemez olan, yıllarca işi için kullandığı çantasına bu sefer bir taş koyup, denize atlayarak intihar eden Husep Ağa gibi…

Yok artık, o kadar da demeyin.

Öyledir. Eğer bir insan, utançla haysiyet arasında yenildiğini hissederse, umudu da ömrü de tüketir...

Çünkü; bir kez kalbi eğilmeye görsün insanın.

Artık mekânı dağlar, uçurumlar, ıssız yarlardır.

Bu yalnızlıktır.

Artık bir umut peşinden koşmak bile masraf olmuşsa, boğulduğu çaresizlikte sonu, yok olmaktır…

Okul demişken silgi geldi aklıma. Tabi bir de silmek.

Zira; yaşam, yanlış yapmak ve onları silmekle geçer.

Ama biz ülkece yanlışları üst üste istiflemekten silmeyi unutmuşuz.

Yanlış gördüklerimizi silmeyi bir öğrensek. Hani, hatırlasak, yaşamlarımız yeniden yazılacak…

Yenilensek bi. İnsanlık onuru bu yoksulluktan kurtulacak...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.