Diyarbakır 3. üncü Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından 10 ay hapse mahkûm olan, İstanbul BŞBB Erdoğan, kamuoyu önüne çıkarak basın toplantısı yaptı. Bu basın toplantısında Erdoğan’ın dile getirdiği ve arayış içine girdiği demokratik ve hukuk devleti istemini göstermektedir. Bu basın toplantısındaki dünün “demokrasi ve insan hakları savunmanı” olan İBŞBB Erdoğan ile, aynı değerlerde günümüzün muktedirin AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki uçurumu gözler önüne sermektedir. Bakın bakalım dünün demokrasi ve insan hakları aşığı on aya mahkûm ve 1990-2007’e kadar Aslısı’nı arayan Kerem’e dönüşen Erdoğan neler söylemektedir:
“Ülkemizde demokrasi şekli, gittikçe bir seçim metoduna dönüştürülmektedir. Halbuki demokrasi, seçimin varlığı kadar yargı ve yargıç bağımsızlığı demektir. Eğer bu iki bağımsızlık çiğnenirse demokratik bir görüntü altında baskıcı bir düzen kurulmuş olur.
Kuşkusuz benim hakkımdaki bu karar tek örnek değildir. Aynı zamanda Türkiye’nin aydınları, fikir adamları, sanatçılar ve başka siyaset adamları da benzer haksız suçlamalarla yargı önüne çıkarılmış ve bazıları mahkûm edilmiştir. Oysa bizim de en az gelişmiş ülkelerin insanları kadar özgür olmaya hakkımız vardır.
Benim ülkemin insanı, aziz milletimin bütün fertleri Türkiye’de doğmuş olmanın bir ceza, kötü bir kader olmadığını, kendi hakkının, kendi haysiyetinin dünyanın başka yerlerinde doğan insanlardan hiç de az olmadığını özgürce haykırabilmeli ve düşüncesini korkusuzca açıklayabilmelidir.
Hukuk herkese lazımdır. Hukuk kişilere, zümrelere, kurumlara tabi olmayan evrensel bir değerdir. Hukuk aynı zamanda çağdaşlığın ve medeniyetin bir ölçüsüdür.
Hukuk ekmeğini arayan işçinin, özgürlüğünü talep eden öğrencinin istikbalini arayan milletin ve güçlü bir devlet olmanın yegâne güvencesidir.
Ancak hukukun siyasallaşması ve yargının siyasete alet edilmesi demokrasiyi yaralar. Demokrasi hukuksuz yaşayamaz. Özgürlüklerin teminatı olamaz. Hürriyetlerin kullanılamadığı bir demokrasi düşünülemez ve hürriyetler ancak hukuk yoluyla garanti altına alınabilir. Çünkü hukuksuz demokrasi, halksız bir demokrasidir. Türkiye’de buğun gelinen noktada demokrasinin gelişmesine ve hürriyetlerin artırılmasına ihtiyaç vardır.” Kimse var mı bu satırların altına imza atmayacak?
06/12/1997’de Siirt’te tekbir sesleri arasında, halka yönelik yaptığı konuşmasında ”Halkı, Din ve Irk Farklılığı Gözeterek Kin ve Düşmanlığa Açıkça Kışkırtmaktan” mahkûm edilip, siyaseten yasaklanan Erdoğan, 5 yıl sonra, 12/01/2002’de, hemen hemen hepsi kapatılan RP’den kopan 71 arkadaşı ile, AKP’ni kurar. 23 yıl sonra, hemen hemen toplumun tümünü, “demokrasi ve insan haklarını, hak, hukuk ve adalet arayışına” zorlayan AKP’nin, Parti Anayasası olan Tüzük’ündeki “temel dayanıkları” ile “temel amaçlarına” bakmanın ve toplumun aldatılmasının belgelerini değerlendirilmesinde, gelecek açısından yarar olacağını düşünüyorum.
AKP’nin Kuruluşunun Temel Dayanakları; “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası”, başta “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile “İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi” olmak üzere TBMM tarafından onaylanmış Uluslararası Belgeler, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunları, diğer ilgili kanun ve mevzuat çerçevesinde tüzüğü ve programına göre teşkilatlanmak ve faaliyette bulunmak üzere kurulmuş siyasi bir teşekküldür” diye tanımlanmaktadır.
AKP’nin Temel Amaçları;
- “Türk Milleti'nin en önemli yönetim kazanımının, cumhuriyet olduğuna ve egemenliğin, kayıtsız ve şartsız milletimize ait bulunduğuna inanır. Milli İrade'nin tek belirleyici güç olduğunu kabul eder. Millet adına egemenlik yetkisi kullanan kurumların ve kişilerin gözetmeleri gereken en üstün gücün ise, hukukun üstünlüğü ilkesi olduğunu savunur. Akıl, bilim ve tecrübenin yol gösterici olduğunu benimser. Milli irade, hukukun üstünlüğü, akıl, bilim, tecrübe, demokrasi, bireyin temel hak ve özgürlükleri ve ahlakiliği, siyasi yönetim anlayışının temel referansları olarak kabul eder”.
- Türk Milleti'nin ülkesi ve devletiyle bölünmez bütünlüğünü savunur. Geçmişten gelen değerlerimizi koruyarak, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesine ulaşmak ve hatta onu aşabilmek için ikinci maddede açıklanan normlar ve genel kabullere uygun faaliyetlerde bulunmayı, siyasi hayatın zemini kabul eder. AK PARTİ; 'insan' merkezli siyasi bir partidir. En üstün hizmetin, insana hizmet olduğuna inanır. İnsanın mutluluğu, huzuru, güveni ve sağlığı çalışmalarının hedefini teşkil eder. Bütün insanlarımızı, 'Türkiye' coğrafyasında kurulu 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti' ismi altında büyük bir aile, diğer devletleri kendi sınırları içinde komşu aileler olarak kabul eder. Sulh içinde bir arada yaşamanın, insana verilen değerle mümkün olacağına inanır.
- İnsanların farklı inanç, düşünce, ırk, dil, ifade etme, örgütlenme ve yaşama gibi doğuştan var olan tüm haklara sahip olduklarını bilir ve saygı duyar. Farklı olmanın ayrışma değil, pekiştirici kültürel zenginliğimiz olduğunu kabul eder.
- Birey-devlet ilişkilerinde, demokratik toplum olmanın gereklerine uygun düşmeyen yaklaşımları ve her türlü ayırımcılığı reddeder. Devleti, bireye hizmet için, bireylerin oluşturduğu etkin bir hizmet kurumu olarak kabul eder.
- Milli iradenin egemen olabilmesinin, bütün siyasal hakların ancak özgür kullanımı ile mümkün olabileceğine, özgür siyasal hak kullanımının ise, çoğulcu ve katılımcı hür demokratik düzen içinde hayat bulabileceğine inanır.
- Millet adına egemenlik yetkisi kullanan yasama, yürütme ve yargı erkleri ile devlet şeması içinde kamusal işlev gören bütün kişi, kurum ve kuruluşların; yetki kullanımlarında ve görev ifa etmelerinde, ikinci maddede atıf yapılan belgelerde yer alan hukuk devleti normlarına uygunluğu gözetir olmaları gereğini vurgular ve bu gerekliliğe uygunluğu, meşruiyetin esası kabul eder.
- Bireylerin inandıkları gibi yaşama, düşündükleri gibi ifade etme haklarının tartışılamaz olduğunu, inanç ve düşüncenin hukuka uygun olarak tanıtım ve propagandasının, bireylere ve sivil toplum kuruluşlarına ait bir hak ve yetki olduğunu, her bireyin her kurumda ve yaşamın her alanında eşit ve ortak hakları bulunduğunu, dolayısıyla devletin, hiçbir inanç ve düşünceden yana veya karşı tutum sergilememesi gerektiğini, anayasada yer alan laiklik ve kanun önünde eşitlik ilkelerinin, bu anlayış ve bakışın güvencesini teşkil ettiğini vurgular.
- Devletin ve parti tüzel kişiliğinin bu alanda yüklenebileceği işlevin, sadece hak kullanımlarını sağlayıcı ve güvence altına alıcı özgür ortam hazırlamaktan ibaret olması gereğini kabul eder.
- Temel hak ve özgürlüklerin, oylama konusu olamayacağını savunur insanın, insanca yaşamasının yöntemi olan sosyal devlet anlayışının hayata geçirilmesine özel önem verir.
- Ekonomik gelişmenin kaynağı ve hedefi olarak insanı esas kabul eder. Piyasa ekonomisinin, tüm kurum ve kurallarıyla tesisini amaçlar. Devletin ekonomi içindeki rolünü, düzenleyici ve gözetici fonksiyonları ile tanımlar. Gelir dağılımındaki dengesizliği ve işsizliği, ülkemizin en önemli sosyo ekonomik sorunu olarak görür. Küreselleşmenin meydana getirdiği fırsatlardan yararlanmak ve beraberinde getirdiği olumsuzluklardan korunmak amacıyla gereken yapısal dönüşümlerin gerçekleştirilmesini savunur.
- Aileyi Türk toplumunun temeli kabul eder. Geçmişle gelecek arasında köprü görevini yerine getiren aile kurumunun; milli değerlerimizin, duygularımızın, düşüncelerimizin ve ülkemize has adet ve geleneklerimizin yeni kuşaklara aktarılmasında en temel, en vazgeçilmez sosyal bir kurum olduğuna inanır.
- Herkesin ve özellikle gençliğin güven içinde, gelişmiş, kalkınmış, refah düzeyi yüksek, her yönden güvenli bir Türkiye sevdalısı olma ülküsüne bağlı, moral değerlerle bezenmiş bireyler olmalarını önemser. Bu nedenle her düzeyde özgür, bilgi toplumu olma yolunda bilimsel araçlarla ve ilmi verilerle donatılmış bir eğitim, öğretim ve öğrenim anlayışını pratiğe geçirmeyi amaçlar.
- Temsili demokrasinin çoğulcu, katılımcı ve yarışmacı niteliğini önemser. Bu özelliklerin hayata geçirilmesinde ve verimli, kaliteli ve denetimli bir kamu yönetiminin kurulmasında ve sürdürülmesinde, sivil toplum örgütlerinin önemine ve vazgeçilmezliğine inanır.
- Referandumu, halkımızın yönetim sürecine katılımını temin için etkili bir yöntem olarak benimser.
İçte ve dışta güçlü duruşun adaletle mümkün olacağına inanır. Hukukun 'güç'ten değil, 'güç'ün hukuktan kaynaklandığı inancı ile her iş ve faaliyette doğrunun ve haklının egemen olmasını önleyici engelleri ortadan kaldırmayı, adil yargılanma hakkını ve hak arama özgürlüğünü bütün unsurları ile gerçekleştirmeyi, ülkemizi, onun sahibi insanlarımız için yaşanılır hale getirmeyi, her halükârda milletin ülkesini ve devletinin bağımsızlığını ve üniter yapısını korumayı amaçlar” demektedir. Bunlara imza atmayacak kimse var mıdır? Bunlara karşı çıkmak konusunda önderlik edecek de uygulamada AKP, daha doğrusu tem adam yönetiminin başı RTE olacaktır.