Devlet memurlarının ve özellikle de belirli mevkiye gelmiş olanların iş takibinde bulunan vatandaşa karşı muamelelerine dair geçenlerde bir yazı yazmıştım. Bu yazıya, böyle bir davranışa maruz kalmış olmam nedeniyle, merhum Abdürrahim Karakoç’un “İsyanlı Sükut” şiirindeki başlığı koymuş, şiirdeki vatandaşın derdine ortak olmuştum.
“İsyanlı Sükut”, Gazetemizin yazarlarından Arzu Kök’ten, “Günümüzde de birçok insanın yaşadığı duygu tam olarak isyanlı sükut durumudur: -Sosyal medyada suskun ama içten içe öfkeli kitleler -İş hayatında adaletsizliklere ses çıkaramayan ama içten içe rahatsız olan bireyler -Aile içinde ya da toplumsal baskılar nedeniyle kendini ifade edemeyen ama kırılgan bir ruh hâlinde yaşayan insanlar Ve yazık ki bu yaşadığımız çağda sükût bir pasif direniş biçimi haline gelmiştir. Y kuşağı ve Z kuşağı bu suskunluğu çoğu zaman mizahla, ironik paylaşımlarla veya sanatsal üretimle dışa vursa da ciddi psikolojik sorunları beraberinde getirir. Yani kısaca “İsyanlı sükût”, bir yönüyle sözcüklere dökülemeyen çığlık, bir diğer yönüyle de varoluşsal bir sorgulamadır. Günümüz bireyinin yaşadığı toplumsal, ekonomik ve psikolojik bunalımlar karşısında en çok başvurduğu ama en az fark edilen duruşlardan biridir.” şeklinde bir yorum gelmesine neden oldu.
Bu değerli yoruma katılmamak mümkün değil. Hakikaten bugün güzel ülkemde insanlar “Sessiz Çığlık” durumundalar. Çünkü her alanda o derece haksız bir paylaşım var ki toplumda.
Toplumda sosyal yönden bir diğerine üstün olanın, ekonomik yönden karşısındakini istismar edenin davranışlarındaki hoyratlıkların insan doğasından kaynaklanmakta olduğu bir gerçektir. Düşünme yeteneği zayıf olan veya hiç olmayan, aklını kullanamayan insan davranışlarında bunlar öteden beri maalesef vardır ve de bilinmektedir.
Kant’ın en değer verdiği öğrencisi ve Nietzsche düşünüşünün şekillenmesinde önemli bir faktör olan Arthur Schopenhauer, “İnsan Doğası Üzerine” kitabında bu tiplerin davranışları konusunda isabetli görüşler serdetmektedir.
Filozof bu kitabına şöyle başlamaktadır.
“Zira bizim medeni dünyamız, şövalyelerle, askerlerle, eğitimli insanlarla, avukatlarla, rahiplerle, filozoflarla ve daha bilmediğim başkalarıyla karşılaştığımız büyük bir maskeli balodan başka nedir ki? fakat göründükleri kişiler değillerdir bunlar, sadece birer maskedirler ve kural olarak da maskelerin arkasında daima servet avcılarıyla karşılaşırsınız... bir insanın, yaşama başlarken kendini içinde bulacağı maskeli balo hakkında erkenden uyarılması son derece gereklidir...”
Gerçekten bugün yaşamımızda maskeli bu kabil insanların hoyratça ve eziklik yaratan davranışlarına düçar olmaktayız.
Yine Schopenhauer’ göre,:
“Her insanın kalbinde sadece esip gürlemek için bir fırsat bekleyen, başkalarına acı verme arzusu duyan hatta şayet yoluna çıkacak olurlarsa onları hiç gözünü kırpmaksızın öldüren vahşi bir hayvanın yattığı kesin bir gerçektir.”
“Başkalarının başına gelen talihsizliklerden duyulan haince bir zevk, insan tabiatındaki en kötü özelliklerden biri olma niteliğini korur.”
Schopenhauer bu ve buna benzer birçok yargıdan sonra şöyle bir hüküm verir kitabında:
“Kavrayışı bir suç, doğumu bir ceza, yaşamı bir iş ve ölümü de bir gereklilik olan bir insan, kendisiyle nasıl gurur duyabilir ki?”
Bu sıkıntılı yazımızı şöyle bir temenni ile bitirelim artık. Bir insanın hayata kendisini içinde bulacağı maskeli balo hakkında bilgi sahibi olması, buna karşı önlemlerini alması son derece önemlidir. Zira aksi halde pek çok şeyi anlamakta ve onlara katlanmakta başarısız olabiliriz.
