Nevzat SELVİ
Köşe Yazarı
Nevzat SELVİ
 

Post Truth ve Patrimonyalizm

Dünyada ve bu arada ülkemizde son yıllarda artan etiğin çökmesi durumu ile ilgili olarak şahit olduğumuz halin post truth denilen olgu ile bağlantılı olduğu aşikardır. Etik bilindiği gibi, kişinin davranışlarına temel olan ahlak ilkelerinin tümüdür. İnsanların düşünce eylemlerini belirlemede yardımcı olan değerler, ilkeler ve standartlardır. Post truth kelimesi 1992’de Yugoslav asıllı Amerikalı Steve Tesich’in “Watergate Sendromu-Yalanlar Hükümeti” başlıklı makalesinde kullanılmıştır. Burada Körfez Savaşı ile ilgili hakikatin çarpıtıldığı toplumun hükümetin hakikat olarak sunduklarını kabul ettiğini belirtilmiştir. 2016 yılında özellikle ivme kazanan post truth, etiğin dünya üzerinde bozulmasının sebeplerinden en etkilisi sayılabilir. Hayatın her alanında etikten uzaklaşıldığı için de post truth gündemde kalarak bugün zirvesine ulaşmış, dünyada bütün neopatrimonyal yönetimlerin kullandığı bir sistem haline dönüşmüştür. Neopatrimonyalizm, ulus devlet öncesi var olan hanedanlık tipi yönetim sisteminin modern ulus devlet ve kurumlarıyla birlikte uygulanması için kullanılan siyasal terimdir. Post truth, hakikat sonrası, hakikat ötesi olarak nitelendiriliyor. Öte yandan post ön-eki bir olay ya da vakadan sonra gerçekleşen anlamında değil, önünde kullanıldığı kavramın artık önemsiz ya da gereksiz kabul edildiği bir zamana ait manasında da anlamlandırılıyor. Yani, hakikatin önemi yok ben ne dersem hakikat odur. Bu terim ilk ortaya çıktığında daha ziyade siyaset ve siyasi propaganda ile ilgili olarak kullanılmıştır. Ancak bugün bu olgu siyasetin yanı sıra bütün insani ilişkilerde, ekonomide, eğitimde ve dini alanda, vereceği zararlar hiç düşünülmeksizin rahatlıkla kullanılmaktadır. En doğrusu ifade edilmek istenirse post truth, güncel kullanımı ile “yalan söyleyerek algıyı yönetmek” pratiğidir. Daha Türkçesi kitleler yalanlarla aldatılıyor, hakikatler saklanıyor. Dünya üzerinde kitlelerin algıları bu yöntemle oluşturuluyor. Bu olguyu oluşturan sebepler post modernizmle başladı. 20. Yüzyılın ikinci yarısında oluşan politik ve teknolojik gelişme post modernizmi doğurdu. 20. Yüzyılın iki büyük savaşının yarattığı ortam ve o zamanki pozitivizm egemenliği yanı sıra sosyal devlet uygulamasından neoliberal politikalara geçiş ile demokrasi kavramının yaralanması post modernizmi oluşturdu. Post modernizmin doğuşu ile modernizm döneminin bilgi üretim merkezlerinin önemi yitirilmiş oldu. Entellektüellerin, uzmanların ürettiklerinin yerine, iletişimin gelişiminin de katkısıyla toplum algısı, “ben ne dersem o doğrudur” kabilinden, gerçeğe aykırı, tabir caiz ise yalanlarla oluşturulmaya başlandı. İrrasyonellik rasyonelliğe galebe çaldı. Herkesin kendi görüşünü beyan etmedeki teknolojik imkanlar, demokrasinin yaygınlaşması gibi gözükse de demokratik değerlerin ve kültürün adeta boğulmasına sebep oldu. Böylelikle toplumsal deformasyon başladı. Bu durumdan çıkarcı siyaset, rantçı ekonomi, bağnaz eğitim ve İranlı filozof Shayega’nın “Tanrı Stratejisi Uzmanları” olarak nitelendirdiği inanç bezirganlarının fazlasıyla yararlanmaları durumu oluştu., Siyasette ve buna bağlı olarak toplumsal ilişkilerde, gerçeğin oluşturduğu akli sürecin yerini algı ve duyguların almasına, çoğunlukçuluk yoluyla çoğulculuğun baskılanmasına ve tekçi zihniyetin, kitleler nezdinde kabul edilebilir hale gelmesine fırsat verdi. Post truth, yaratılmasına imkan verdiği algılarla, kendisinden faydalananlar için çok cazip gelse ve bu çevrelerce olanca hızıyla kullanılmaya devam etmeye çalışılsa da, düşünce ve akıl hakikatlerin terkedilmesine fırsat vermeyecek, post truth denen olguya üstün gelecektir. Mutlak hakikat ile hakikat sonrası yaratılan çıkmaza çare üretilecektir. Aydınlanmadan post modernliğe, “mahalle baskısından” günümüzde ne yazık ki yolundan saptırılan cumhuriyet fikrinin kurucu önemine kadar birçok konuda çözüm üretilmesine, post truth’un, dialektiğin gereği vesile olacağı ümit edilmelidir.  
Ekleme Tarihi: 12 Aralık 2025 -Cuma

Post Truth ve Patrimonyalizm

Dünyada ve bu arada ülkemizde son yıllarda artan etiğin çökmesi durumu ile ilgili olarak şahit olduğumuz halin post truth denilen olgu ile bağlantılı olduğu aşikardır.

Etik bilindiği gibi, kişinin davranışlarına temel olan ahlak ilkelerinin tümüdür. İnsanların düşünce eylemlerini belirlemede yardımcı olan değerler, ilkeler ve standartlardır.

Post truth kelimesi 1992’de Yugoslav asıllı Amerikalı Steve Tesich’in “Watergate Sendromu-Yalanlar Hükümeti” başlıklı makalesinde kullanılmıştır. Burada Körfez Savaşı ile ilgili hakikatin çarpıtıldığı toplumun hükümetin hakikat olarak sunduklarını kabul ettiğini belirtilmiştir.

2016 yılında özellikle ivme kazanan post truth, etiğin dünya üzerinde bozulmasının sebeplerinden en etkilisi sayılabilir. Hayatın her alanında etikten uzaklaşıldığı için de post truth gündemde kalarak bugün zirvesine ulaşmış, dünyada bütün neopatrimonyal yönetimlerin kullandığı bir sistem haline dönüşmüştür.

Neopatrimonyalizm, ulus devlet öncesi var olan hanedanlık tipi yönetim sisteminin modern ulus devlet ve kurumlarıyla birlikte uygulanması için kullanılan siyasal terimdir.

Post truth, hakikat sonrası, hakikat ötesi olarak nitelendiriliyor. Öte yandan post ön-eki bir olay ya da vakadan sonra gerçekleşen anlamında değil, önünde kullanıldığı kavramın artık önemsiz ya da gereksiz kabul edildiği bir zamana ait manasında da anlamlandırılıyor. Yani, hakikatin önemi yok ben ne dersem hakikat odur.

Bu terim ilk ortaya çıktığında daha ziyade siyaset ve siyasi propaganda ile ilgili olarak kullanılmıştır. Ancak bugün bu olgu siyasetin yanı sıra bütün insani ilişkilerde, ekonomide, eğitimde ve dini alanda, vereceği zararlar hiç düşünülmeksizin rahatlıkla kullanılmaktadır.

En doğrusu ifade edilmek istenirse post truth, güncel kullanımı ile “yalan söyleyerek algıyı yönetmek” pratiğidir. Daha Türkçesi kitleler yalanlarla aldatılıyor, hakikatler saklanıyor. Dünya üzerinde kitlelerin algıları bu yöntemle oluşturuluyor.

Bu olguyu oluşturan sebepler post modernizmle başladı. 20. Yüzyılın ikinci yarısında oluşan politik ve teknolojik gelişme post modernizmi doğurdu. 20. Yüzyılın iki büyük savaşının yarattığı ortam ve o zamanki pozitivizm egemenliği yanı sıra sosyal devlet uygulamasından neoliberal politikalara geçiş ile demokrasi kavramının yaralanması post modernizmi oluşturdu.

Post modernizmin doğuşu ile modernizm döneminin bilgi üretim merkezlerinin önemi yitirilmiş oldu. Entellektüellerin, uzmanların ürettiklerinin yerine, iletişimin gelişiminin de katkısıyla toplum algısı, “ben ne dersem o doğrudur” kabilinden, gerçeğe aykırı, tabir caiz ise yalanlarla oluşturulmaya başlandı. İrrasyonellik rasyonelliğe galebe çaldı.

Herkesin kendi görüşünü beyan etmedeki teknolojik imkanlar, demokrasinin yaygınlaşması gibi gözükse de demokratik değerlerin ve kültürün adeta boğulmasına sebep oldu.

Böylelikle toplumsal deformasyon başladı. Bu durumdan çıkarcı siyaset, rantçı ekonomi, bağnaz eğitim ve İranlı filozof Shayega’nın “Tanrı Stratejisi Uzmanları” olarak nitelendirdiği inanç bezirganlarının fazlasıyla yararlanmaları durumu oluştu., Siyasette ve buna bağlı olarak toplumsal ilişkilerde, gerçeğin oluşturduğu akli sürecin yerini algı ve duyguların almasına, çoğunlukçuluk yoluyla çoğulculuğun baskılanmasına ve tekçi zihniyetin, kitleler nezdinde kabul edilebilir hale gelmesine fırsat verdi.

Post truth, yaratılmasına imkan verdiği algılarla, kendisinden faydalananlar için çok cazip gelse ve bu çevrelerce olanca hızıyla kullanılmaya devam etmeye çalışılsa da, düşünce ve akıl hakikatlerin terkedilmesine fırsat vermeyecek, post truth denen olguya üstün gelecektir.

Mutlak hakikat ile hakikat sonrası yaratılan çıkmaza çare üretilecektir. Aydınlanmadan post modernliğe, “mahalle baskısından” günümüzde ne yazık ki yolundan saptırılan cumhuriyet fikrinin kurucu önemine kadar birçok konuda çözüm üretilmesine, post truth’un, dialektiğin gereği vesile olacağı ümit edilmelidir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Arzu Kök
(12.12.2025 16:56 - #4293)
Post-truth olgusunun etik erozyonla ilişkisini tarihsel, siyasal ve kültürel bağlamlarıyla ele almış, kapsamlı ve uyarıcı bir değerlendirme ortaya koymuşsunuz. Post-truth’un sadece bir iletişim problemi değil; etik, siyaset, epistemoloji ve toplumsal kültürün kesişiminde duran derin bir kriz olduğunu çok güzel ortaya koymuşsunuz. Bir de güzel olan yanı karamsarlıkla bitmiyor oluşu; aydınlanma düşüncesi, akıl ve etik değerlerin yeniden güç kazanabileceği yönünde bir umut taşıyor. Bu, post-truth’u mutlak bir kader olarak görmeyen yapıcı bir perspektif. Kaleminize sağlık.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.