Hepimiz üzülerek takip ediyoruz. Rant uğruna zeytinlikleri, ormanları, tarım arazilerini ykıp, kesip, yok ediyoruz. Güzel ülkemin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına talan etmediğimiz yeşil alan bırakmadık.
Yalnız arazileri değil, denizi de talan etmeye başladık.Benim bulunduğum Mersin, Silifke ve özellikle yeşil tatil alanı olan Taşucu da bu zulme maruz kaldı. Akdenizin koyları, girintili çıkıntılı kıyıları, doğal liman yerleri kalmamış gibi, Taşucu denen cennet gibi yerde dümdüz kıyıda, Allah ne verdiyse taş, toprak, kaya doldurarak denizden yer kazanılmak suretiyle sunni liman yapmaya başladık.
Benim bu satırlarım belki de bu ülkenin derdini açıklamaya yetmeyecek. Onun için aşağıda, Değerli Prof. Dr. Uğur Emek’in bugünkü Karar gazetesinde yayınlanan yazısını, gerek Gazetenin gerek Sayın Hocamızın gıyabi izniyle sizlere sunmak istiyorum.
Kıymetli Hoca bu melun derdimizi öyle güzel öyle teknik anlatmış ki. Dayanamıdım sizlerin belki dikkatinizden kaçmıştır düşüncesi ile ve bu derten muzdarip biri olarak köşeme alıyorum.
****
“Çevrenin betonla ve madenle imtihanı10
Yıllar önce bir KÖİ toplantısında, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) temsilcisine, “Bankanız şehir hastaneleri projelerine finansman sağlama konusunda çok aktif, ancak ulaştırma kredilerine nedense mesafe koyuyor” diye sormuştum.
Cevabını biliyordum aslında, ama toplantıya katılan 100 civarındaki katılımcının da duymasını istemiştim.
Sorunun muhatabı, “Bankanın ulaştırma politikası nedeniyle kredi vermiyoruz” şeklinde cevap verdi ve ulaştırma politikasının ne olduğunu ise açıklamadı.
Tekrar söz alarak, EBRD’nin ulaştırma politikasını ben açıkladım.
“Banka çevreyi mahvedecek ulaştırma projelerine kredi vermiyor.”
Sizin anlayacağınız, kefere bizim topraklardaki yeşile ve yaban hayatına yetkililerimizden daha çok önem veriyor.
Nasıl mı?
Gelin bir bakalım.
KUZEY MARMARA PROJESİ
Değerli okur artık hepiniz biliyorsunuz.
İktidarın bir Kuzey Marmara Projesi var.
Bu proje kapsamında, İstanbul’da kuzey ormanlarının orta yerine yeni bir şehir kurmak istiyorlar.
Bölge imara açıldığında, yaratılacak rantın boyutunu siz düşünün artık.
Bu ranttan pay alabilecekler için bayağı büyük bir lokma söz konusu.
Önce Kuzey Marmara Otoyolu ve Yavuz Sultan Selim Köprüsünün inşaatına başlandı.
(Hâlbuki Sayın Cumhurbaşkanı, İBB Başkanı olduğu 1995 yılında “Üçüncü köprü bir cinayettir. Böyle bir teşebbüs İstanbul`un çağdaş kentleşmesi ve şehir içi ulaşım sistemi için ölümcül sonuçlar doğurur” demişti.)
Bu projenin hayata geçirilmesi için Dünyanın en iyi üçüncü havalimanı kapatıldı ve kuzey ormanlarının olduğu bölgeye İstanbul Havalimanı yapıldı.
Halbuki, Atatürk havalimanına yapılacak ilave bir pist ile İstanbul’un havayolu ulaştırması sorunu önemli ölçüde çözülecekti.
Oysa yetkililer, 1,2 milyar dolar maliyetli yeni bir pist yerine, 10,2 milyar Euro maliyeti (yaklaşık 12 milyar dolar) Dünyanın en pahalı 4. havalimanı projesini tercih etti.
Yetmedi bir de 15 yıldır masada bekleyen Kanal İstanbul projesi var.
Yavuz Sultan Köprüsü, ÇED raporundan muaftır tartışmaları yapıldı.
Karayolları Genel Müdürlüğü, muafiyete rağmen yabancı yatırımcılar için ÇED raporu hazırladıklarını söylemişti.
TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi’nin Değerlendirme Raporuna (2010) göre Yavuz Sultan Selim Köprüsü İstanbul’daki orman alanlarının %46’sını, su havzalarının %18’ini ve tarım alanlarının %43’ünü olumsuz etkiliyor.
Tabii ki yabancı bankalar doğal ve yaban hayatı tahrip edecek bu projeye kredi vermedi doğal olarak.
Krediyi Türk bankaları verdi.
2018 yılında yayımlanan Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirme raporuna göre Kuzey Marmara Otoyolunun Asya bölümündeki arazilerin % 79’u tarım arazisi. % 8’i de meşe ağırlıklı orman arazisidir.
Otoyol inşaatı için sökülecek ağaç sayısı 864 bin 99’dur.
Otoyolun Avrupa kısmındaki inşaat için kullanılan arazinin %65’i tarım alanı ve meradır.
Arazinin yaklaşık % 14’ü ise ormanlık alanıdır. Orman alanlarında kesilecek ağaç sayısı ise 126 bin 217’dir.
ÇED raporuna göre İstanbul Havalimanının oturduğu arazinin %72’si ormanlık alandan oluşuyor! %8’si göl ve % 6’sı da tarım arazisidir.
Çevre duyarlılığı olan yabancı bankalar bu iki projeye de kredi vermedi.
Oysa EBRD Antalya Havalimanının yeniden finansmanı için 30, Nisan 2025’te 315 milyon avroluk kredi sağladı.
Değerli okur EBRD yetkilisinin yazısını girişinde verdiği cevap daha bir anlam kazanıyor değil mi?
Çevreyi mahvedecek ulaştırma projelerine yabancı bankalar kredi vermiyorlar.
Ancak Türk bankalarının çevre gibi bir dertleri yok anlaşılan.
Dedim ya masada bir de Kanal İstanbul projesi var.
ÇED raporuna göre, Kanal İstanbul projesinin çalışma alanının %52 ile en büyük bölümünü tarım arazileri oluşturuyor. Geriye kalan alanın %10,8’i göl, %8,1’i kıyı kumulları, %7,3’ü mera, %6,5’i çayır, %6,5’i fundalık, %4,1’i yerleşim ve %3,8’i orman alan alanlarından oluşuyor.
ÇED raporuna göre ormanlık alanda bulunan 200 bin 878 adet ağaç ya sökülecek ya da kesilecektir.
Maliyeti 60 milyar doları bulacak Kanal İstanbul projesine yabancı finansal kuruluşların kredi vermesi mümkün görülmüyor.
Türk bankalarında da bu kadar para yok.
Bu nedenle olsa Kanal İstanbul projesinin başlamasını beklemeden; TOKİ Avrupa Yakasındaki Sazlıdere Barajını tahrip etme pahasına, Barajın etrafında 24 bin konutun inşaatına başladı.
Yetkililer sadece beton için mi doğadan ve yaban hayattan vazgeçiyor.
Değerli okur bir de zeytinlikler sorunumuz var.
Nasıl mı?
Devam edelim.
ZEYTİNLİK MESELESİ
Bu iktidar ağaç kesimine gelen tepkiler üzerine, ağaçların taşınacağını ve/veya başka yerlerde yeni ağaçlar dikileceğini söylüyor.
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı ve Dr. Mustafa Tan, Çiğdem Toker’e “ağaçların da Alzheimer benzeri hastalıklar geçirebileceğini, bir başka yere taşınabilse bile verimliliklerinin kalmayacağını … 2021 yılında Portekiz’de zeytin ağacı taşınmasının suç olarak belirlendiğini” söyledi. (18/7/2025)
12 Mart, 2024 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kararıyla Muğla’nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı’nın çevresindeki 190 parsellik tarım arazisi, linyit madeni sahası olarak kullanılmak üzere Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırıldı.
Bölgedeki köylüler bu kararla zeytin ağaçlarının kesilmemesi için direnmeye başladılar.
Sayın Cumhurbaşkanı, 31 Mart, 2024 yerel yönetim seçimlerinden önce gelen bu tepkiler üzerine, yayımından sadece iki gün sonra 14 Mart, 2024 tarihinde bu Kararı yürürlükten kaldırdı.
Ancak maden lobisi kararlıydı.
Döndüler dolaştılar, zeytin alanlarının istilası için lobi yapmaya başladılar ve başarılı da oldular. Savunucularının “maden kanunu” dedikleri ve aslında “zeytin kanunu” olan torba yasa teklifini meclise getirdiler.
Kömür uğruna zeytin ağaçlarının kesilmesini olumlu bulan yatırımcılar, TBMM komisyonlarında geniş geniş konuşurlarken, bölge köylüleri meclise bile sokulmuyorlar.
Akbelen direnişçileri günlerdir meclisin yakınındaki Cemal Süreyya parkında zeytinlikleri için nöbet tutuyorlar.
Teklif, başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin 19 Temmuz, 2025’te sabaha karşı TBMM Genel Kurulunda gerçekleştirdikleri kürsü işgali nedeniyle kanunlaşamadı. Ancak 21 maddelik teklifin 19’u geçti.
Dün öğleden sonra nihayet teklifi, kanunlaştırdılar.
Muğla Belediyesi bu Kanun Teklifinin etkilerini değerlendiren bir rapor hazırladı. https://www.mugla.bel.tr/zeytin
Rapora göre bu düzenleme sonrasında
- 25 köy maden sahasında kalacak, toplam 57 köy etkilenecek
- Yaklaşık 5 bin 670 bina etkilenecek
- Toplam 4 bin 255 hektar Zeytinlik Alan etkilenecek
- Yaklaşık 820 bin adet Zeytin Ağacı taşınacak veya yok olacak
- Toplam 18 bin 762 hektar Orman Alanı etkilenecek
- Toplam 10 bin 490 hektar Tarım Alanı (Tarla) etkilenecek
- Toplam 1 bin 298 hektar Doğal Sit Alanı etkilenecek
Muğla’nın İkizköy Mahallesinin Muhtarı Nejla Işık “köylünün ve çiftçinin sesini duyun, bizde insanız artık ya, insanız, bu kadar kolay değil, insanların emeğine, alın terine, toprağına, ağacına, meyvesine çökmek, şirketlerin çökmesine izin vermek bu kadar kolay olmasın” diyor. (19/6/2025)
Bu düzenlemeyle yüz yıllık zeytin ağaçları yok edilecek. Kibarcası, taşınacak.
Şirketler yok edilecek ağaçların yerine başka bir bölgede ağaç dikecekmiş.
Sorun sadece ağaçta değil.
O bölgedeki yaban hayat da yok olacak.
Ayrıca, köylüler evlerini, köylerini, yaşanmışlıklarını ve komşularını/dostluklarını kaybetmek istemiyorlar.
Ancak 3 tene şirketin hatırına tüm bu değerler yok edilmek isteniyor.
Sürdürülebilirlik ilkesi “atanızdan aldığınız mirası, evladınıza aktarmayı” gerektiriyor.
Hadi maden kanunu teklifini yasalaştırmak isteyenlerin böyle bir ilkesi yok ve sadece kendilerini düşünüyorlar.
O zaman anladıkları dilden söyleyelim.
29 Haziran, 2025 tarihinde bu köşede de yazdım.
Kaliteli kömürün tonu küresel olarak 100 dolar civarındadır.
Zeytinyağının fiyatı ise Avrupa’da 8.000-8.500 dolar civarında seyretmektedir.
IMF emtia fiyatları verilerine göre ise zeytinyağının küresel fiyatı Ocak/2024’te 10 bin dolar/tonun üzerindedir. Haziran/2025’de zeytinyağının tonu 5 bin 75 dolardır.
Hadi çevre duyarlılığınız yok.
Fayda maliyet analizi yapma beceriniz de mi yok?
İyi pazarlar.”
