Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, bu yazıda dünyada ve ülkemizde gerçekleşmekte olan ve devam eden siyasal, sosyal ve ekonomik yıkım ve çaresizlikten bahsetmeyeceğim.
Benim muradım insanlığın temel karakterinden biri olan maddi çıkarı için doğmatik dini inançlarını ve bu yanlış inançlarının doğurduğu din adına davranışlarının ne kadar yıkıcı olduğunu ve bu yıkıcı davranışlara uğrayan tarafın çaresizliğine işaret etmek.
Bir İngiliz gazeteci Catherine Nixey’in yazdığı “Kasvetli Çağ” isimli kitabın etkisiyle bu vahşet dolu konuyu konu edinmek istedim.
En acı yıkım ve çaresizliğin din savaşları olduğu malumdur. Ünlü düşünürlere göre, arkaik toplumlarda savaşların nedenleri, savunma kaygısı , toprak, kadın ve malların elde edilmesi ile yanlış dini uygulamalarıdır Ancak din savaşlarının en çok yıkıma neden olduğu, bunun sonucu olarak da çaresizliğin yıkımdan daha kötü neticeler doğurduğu yine tarihten anlaşılmaktadır.
İslam’ın İslam olmayanlara karşı fetihleri, Avrupa Din Savaşları, Haçlı Seferleri, Reconquista (Endülüs döneminde İber yarımadasındaki Hıristiyanların yarımadada bulunan Müslümanların varlıklarını ortadan kaldırma amaç ve çabaları tarihte görülen din savaşlarına örnektir.
Klasik Altın Çağ olarak adlandırılan Milattan önceki çağ ile Milattan sonraki zamanlarda yer alan ve çoğu kaynaklarca “Kasvetli Çağ” olarak nitelendirilen ve pagan Greko-Romen dünyanın Hıristiyan Greko-Romen dünyaya evrilen zamanda gerçekleşen yıkım ve çaresizlik insanlığın ilk uğradığı felaket olarak sayılabilir.
Farklı kültürlere ve inançlara karşı hoşgörülü olan kadim Roma İmparatorluğu’nun, Hıristiyanlığın gelişiyle başlayan karanlık tarihi, insanlık tarihinin gördüğü en vahşi ve acımasız yıkım ve çaresizliğini yaşamıştır.
Milattan sonra ilk yüzyıl daha dolmadan Roma İmparatorluğu sınırları içindeki Suriye’de dini ve ticari bir merkez olan kadim Palmyra (Palmira) şehrinde, “Mesih’i kabul edenler için suç yoktur” haykırışları ile ilk sayılabilecek yıkım vuku bulmuştur.
Doğmatik dini inançların yarattığı barbarlık ilk olarak pagan tapınaklarını ve diğer mimari eserlerini tamamen tahrip etmişti. Barbarlık öte yandan düşünsel hedefleri de hedef almıştı. Bu bağlamda Ortadoğu’dan başlayarak Greko-Romen havzadaki edebiyat ve felsefe yapıtları, milyonlarca eseri bulunan kütüphaneler yıkılmış, yakılmıştı. Thales, Pisagor, Empedokles, Anaksagoras, Sokrates, Öklid, Platon, Aristoteles, yapıtları yakılan, yok edilen düşünür, filozof ve bilimcilerden sadece bazıları idi.
Bu yıkımla karanlığa gömülen Batı’yı Abbasilerin ikinci halifesi Mansur döneminde, tarihsel öneme haiz filozof ve bilim adamlarının eserlerinin, Arapçaya çevrilmesi suretiyle ortadan tamamen kalkmamasının sağlanması, Avrupa’da Reform ve Rönesans hareketlerinin gerçekleşmesini sağladı. Bu husus İslam aleminden insanlık alemine yapılan en faydalı husus olarak tarihe kaydedilmiş olaydır.
Doğmatik dini inançların, din adına davranışların yıkım ve çaresizliği, bilindiği gibi yalnız İslam dışındaki inanışlarda vuku bulmamıştır. “Asr-ı Saadet”ten, sonra ve ne yazık ki “Hulefa-yi Raşidin” devrinden başlayarak İslam alemi de böyle yıkım ve çaresizliğin hakim olduğu karanlık zamanları yaşamıştır.
İslam’ın, “Senin dinin sana, benim dinim bana” düsturunu dile getiren “Kafirun Süresi”ne rağmen, tarihin değişik dönemlerinde, “Allah yolunda gayret göstermek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, nefse ve nefsi bozacak dış etkenlere karşı kendini korumak çaba ve gayreti” olarak yorumlanabilecek “Cihad”ın yanlış anlaşılarak gerek Müslüman olmayanı gerekse Müslüman olsa dahi insanları kendi gibi düşünmedikleri için katletmek, “Cemel” ve “Sıffın” olayları, fitne olayları, “Kerbela” hadisesi, kütüphane yakmalar, düşünce karşıtlığı gibi yıkım olayları yukarıda da ifade ettiğiğm gibi maalesef İslam’da da yok değildir. Hıristiyan barbarların “Mesih’i kabul edenler için suç yoktur” benzeri inanışla İslam aleminde de çok kan dökülmüştür.
Halkı çoğunlukla Müslüman olan Suriye, Afganistan, Yemen gibi ülkelerde olaylar günümüzde sürüp giden İslam adına esef vericidir.
2014’te ve 2015’te vukubulan, üzerinde bugün de hala emperyalist emellerin tahribat yarattığı Suriye’de ve yine komşumuz Irak’ta yapılan utanç verici iki yıkım olayını buraya eklemek istiyorum. 2014’te Suriye’nin bazı bölgelerinde müzik yasaklandı ve kitaplar yakıldı. 2015’te IŞİD militanları, Irak’ta Musul’un güneyindeki Antik Asur şehri Nimrud olarak bilinen kadim Süryani yerleşimini tarihi eserleri ile birlikte “putperest” nitelendirerek buldozerlerle yıktı.
Bu tatsız ve acı konuyu, Büyük Atatürk’ün “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” vecizesinin, güzel ülkemde yeniden diriltilmeye çalışılan bağnazlığa ve bütün insanlığa düstur olması dileğiyle noktalamak istiyorum.
