İNCİ GÜÇLÜER-Mimar
Köşe Yazarı
İNCİ GÜÇLÜER-Mimar
 

Yıkılmadım Ama Ayakta da Değilim

BM İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi kapsamında düzenlenen COP30 İklim Zirvesi bu yıl Brezilya’nın Belém kentinde yapılıyor. 10 Kasımda başlayan zirve 21 Kasımda sona erecek. Medyadan izleyebildiğim kadarıyla zirve epey renkli ve hareketli geçiyor. Konferanslar kapsamında çeşitli ülkeleri ilgilendiren ve dünya çapında skandal yaratacak çeşitli rapor ve bildiriler yayımlanıyor. Bunların arasında ne yazık ki Türkiye de var. Zirve ayrıca çeşitli grupların ve aktivistlerin de protesto gösterilerine sahne oluyor. Küresel ısınma ve mevcut kaynakların korunması ana başlıklar olmuş gibi görünüyor. Yaşadığımız her yeni yıl, tarihin en sıcak yılı olarak ilan ediliyor. Verilere göre 2025 yılı 2024’ten ve o da 2023’ten daha sıcaktı. Bu durum her yıl kriz adıyla tekrar ele alınıyor. Etkili çözüm önerileri sunuluyor ve tartışılıyor olsa da nedense sorun bir türlü çözülemiyor. Görünen o ki soruna katkısı en fazla olan ülkeler, çözümü için yeterince sorumluluk almıyor. Çözüm yine bir sonraki zirveye erteleniyor. Açılış konuşmasını yapan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres durumu “ahlaki bir başarısızlık ve sonucu ölümcül olabilecek bir ihmal ile karşı karşıyayız” diyerek tanımladı. Gerçekten de iklim krizi bir gelecek öngörüsü olmaktan çıkıp güncel gerçeğimiz olmuş durumda. Küresel ısınma nedeniyle 2024 yılında 450 milyar ton buzul daha erimiş. Susuzluk, kuraklık, yağış azlığı, orman yangınları, sel felaketi neredeyse başa çıkılamayan normalimiz oldu. Önceki yıllarda hedeflenen çeşitli projeler ve ekolojik girişimler sonuçsuz kaldı. Sahte vaatler ve taahhüt edilen yardımlar hiç gerçekleşmedi. Oysa ertelenen her sorun geri dönülmez kalıcı hasarlar bırakıyor. Dünya kaçınılmaz bir çöküşe doğru ilerliyor. An itibariyle yıkılmadık ama ayakta da sayılmayız. Peki ama umut vaat eden çalışmalar hiç mi yok? Elbette var. Örneğin Çin, sürdürülebilir enerji kaynaklarına her geçen gün daha fazla yatırım yapıyor. Güneş panelleri sayesinde birçok alanda maliyetlerini düşürmeyi başardılar. Zirvenin ev sahipliğini üstlenen Lula Da Silva, doğayla uyumlu yaşam biçimlerine yönelmenin zorunluluğundan söz etti. Ormanları ve su kaynaklarını koruma tedbirlerinin projelendirilmesi gündem konusu oldu. Şüphesiz göç ve savaşların da bir nedeni olan iklim krizi dünyayı jeopolitik bir felakete sürüklüyor. … Bütün bunlar olurken Türkiye, kıyılarını, ormanlarını, topraklarını ve hatta yeraltı ve yerüstü kaynaklarını hoyratça harcıyor. Dahası yabancılara pazarlayıp akıbetini umursamıyor. Bireysel olarak bizler de bundan farklı davranmıyoruz. Her varlığımızı sınırsız ve sonsuzmuş gibi tüketiyoruz. Her şeyin en iyisine ve en güzeline bencil ve görgüsüz bir tutumla tek başına sahip olmak istiyoruz. Geldiğimiz noktanın tek nedeni nüfus artışı ve göç de değil aslında. Herkesten daha önde olmak ve kendimizi “en önemli” hissetmek hastalığımız bizi bitirecek. Her şeyden ve her durumdan rant elde etme hırsı, durmadan daha çok, daha da çok para kazanma hırsı ve ahlaksızlık bizim sonumuzu getirecek. Bu bir kehanet de değil. Bakın aşağıdaki fotoğraflardan ilki bir Yunan adasından diğeri de hemen karşı kıyısından, bizden bir görüntü. Anlayış farkını görüyor musunuz? Bunu sadece nüfus farkıyla açıklamak mümkün mü? O insanlar neden kıyılarına en az zararla ve doğayla uyumlanarak yerleştiler sizce? Kamuya açık olan sahillerini, plajlarını neden şahıslara satmadılar sizce? Bizim estetik, kültür ve ahlak anlayışımız sorunlu sanırım. Bu her alana ve her sektöre de aynı şekilde yansıyor. Şu çirkin sonucun sadece inşaat sektöründe var olduğunu düşünmüyorsunuz değil mi? Eğitimden sağlığa her alanda aynı sorunu yaşamıyor muyuz? … Bir başka yazımda daha değinmiştim bu konuya aslında. Sadece güzellikler görmeye alışan bir göz güzeli talep edebilir. Yoksa çirkinin çirkin olduğunu bile fark edemeden yaşayıp gider. Biz güzelliği bir türlü içselleştirememiş bir toplumuz. Bakın bizim gerçeğimiz işte aşağıdaki fotoğraflardır. Bizim en büyük sorunumuz ne küresel ısınma ne de iklim krizidir. Bizim en büyük ve vahim sorunumuz ahlaksızlıktır.  
Ekleme Tarihi: 02 Aralık 2025 -Salı

Yıkılmadım Ama Ayakta da Değilim

BM İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi kapsamında düzenlenen COP30 İklim Zirvesi bu yıl Brezilya’nın Belém kentinde yapılıyor. 10 Kasımda başlayan zirve 21 Kasımda sona erecek.

Medyadan izleyebildiğim kadarıyla zirve epey renkli ve hareketli geçiyor. Konferanslar kapsamında çeşitli ülkeleri ilgilendiren ve dünya çapında skandal yaratacak çeşitli rapor ve bildiriler yayımlanıyor. Bunların arasında ne yazık ki Türkiye de var. Zirve ayrıca çeşitli grupların ve aktivistlerin de protesto gösterilerine sahne oluyor.

Küresel ısınma ve mevcut kaynakların korunması ana başlıklar olmuş gibi görünüyor.

Yaşadığımız her yeni yıl, tarihin en sıcak yılı olarak ilan ediliyor. Verilere göre 2025 yılı 2024’ten ve o da 2023’ten daha sıcaktı.

Bu durum her yıl kriz adıyla tekrar ele alınıyor. Etkili çözüm önerileri sunuluyor ve tartışılıyor olsa da nedense sorun bir türlü çözülemiyor. Görünen o ki soruna katkısı en fazla olan ülkeler, çözümü için yeterince sorumluluk almıyor. Çözüm yine bir sonraki zirveye erteleniyor.

Açılış konuşmasını yapan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres durumu “ahlaki bir başarısızlık ve sonucu ölümcül olabilecek bir ihmal ile karşı karşıyayız” diyerek tanımladı.

Gerçekten de iklim krizi bir gelecek öngörüsü olmaktan çıkıp güncel gerçeğimiz olmuş durumda. Küresel ısınma nedeniyle 2024 yılında 450 milyar ton buzul daha erimiş.

Susuzluk, kuraklık, yağış azlığı, orman yangınları, sel felaketi neredeyse başa çıkılamayan normalimiz oldu.

Önceki yıllarda hedeflenen çeşitli projeler ve ekolojik girişimler sonuçsuz kaldı. Sahte vaatler ve taahhüt edilen yardımlar hiç gerçekleşmedi.

Oysa ertelenen her sorun geri dönülmez kalıcı hasarlar bırakıyor.

Dünya kaçınılmaz bir çöküşe doğru ilerliyor. An itibariyle yıkılmadık ama ayakta da sayılmayız.

Peki ama umut vaat eden çalışmalar hiç mi yok? Elbette var. Örneğin Çin, sürdürülebilir enerji kaynaklarına her geçen gün daha fazla yatırım yapıyor. Güneş panelleri sayesinde birçok alanda maliyetlerini düşürmeyi başardılar.

Zirvenin ev sahipliğini üstlenen Lula Da Silva, doğayla uyumlu yaşam biçimlerine yönelmenin zorunluluğundan söz etti. Ormanları ve su kaynaklarını koruma tedbirlerinin projelendirilmesi gündem konusu oldu.

Şüphesiz göç ve savaşların da bir nedeni olan iklim krizi dünyayı jeopolitik bir felakete sürüklüyor.

Bütün bunlar olurken Türkiye, kıyılarını, ormanlarını, topraklarını ve hatta yeraltı ve yerüstü kaynaklarını hoyratça harcıyor. Dahası yabancılara pazarlayıp akıbetini umursamıyor.

Bireysel olarak bizler de bundan farklı davranmıyoruz. Her varlığımızı sınırsız ve sonsuzmuş gibi tüketiyoruz. Her şeyin en iyisine ve en güzeline bencil ve görgüsüz bir tutumla tek başına sahip olmak istiyoruz.

Geldiğimiz noktanın tek nedeni nüfus artışı ve göç de değil aslında. Herkesten daha önde olmak ve kendimizi “en önemli” hissetmek hastalığımız bizi bitirecek. Her şeyden ve her durumdan rant elde etme hırsı, durmadan daha çok, daha da çok para kazanma hırsı ve ahlaksızlık bizim sonumuzu getirecek. Bu bir kehanet de değil.

Bakın aşağıdaki fotoğraflardan ilki bir Yunan adasından diğeri de hemen karşı kıyısından, bizden bir görüntü. Anlayış farkını görüyor musunuz?

Bunu sadece nüfus farkıyla açıklamak mümkün mü? O insanlar neden kıyılarına en az zararla ve doğayla uyumlanarak yerleştiler sizce? Kamuya açık olan sahillerini, plajlarını neden şahıslara satmadılar sizce?

Bizim estetik, kültür ve ahlak anlayışımız sorunlu sanırım. Bu her alana ve her sektöre de aynı şekilde yansıyor. Şu çirkin sonucun sadece inşaat sektöründe var olduğunu düşünmüyorsunuz değil mi?

Eğitimden sağlığa her alanda aynı sorunu yaşamıyor muyuz?

Bir başka yazımda daha değinmiştim bu konuya aslında.

Sadece güzellikler görmeye alışan bir göz güzeli talep edebilir. Yoksa çirkinin çirkin olduğunu bile fark edemeden yaşayıp gider.

Biz güzelliği bir türlü içselleştirememiş bir toplumuz.

Bakın bizim gerçeğimiz işte aşağıdaki fotoğraflardır.

Bizim en büyük sorunumuz ne küresel ısınma ne de iklim krizidir.

Bizim en büyük ve vahim sorunumuz ahlaksızlıktır.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Hidayet Eriş
(18.11.2025 17:01 - #4149)
Komşu köşeden tebrikler, çok çarpıcı ve farkındalık yaratan bir yazı...
İnci Güçlüer Çok teşekkür ederim ilginize. Takip ediyorum yazılarınızı. Selamlar,
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Derviş
(28.11.2025 23:16 - #4203)
Son gelişmeler ve uluslararası konuya ilişkin bildiriler sizi doğruluyor.Cok önemli bir konu. Temasettiginiz için teşekkürler
İnci Güçlüer İlginize çok teşekkür ederim.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.