Eylüle en çok yakışan şey maviydi eskiden.
Nasıl anlatsam…
Misal, Eylülde denizle buluşmak yapılacak en iyi şeydi.
Kış gelmeden, yaz bitmeden diye başlayan cümlelerin sonu,
“Haydi, kalk gidiyoruz” planının mevsimiydi Eylül,
Aylardan bir ay değil, yılın resmen beşinci mevsimiydi.
Eylülde biraz hafiflemek, dertten tasadan uzaklaşmak iyi gelirdi bünyeye
Dert tasa dediysem gündelik işler, oldu olmadı, dedi demedi gibi şeyler işte,
Memleket meselemiz henüz böyle var olma mücadelesine dönüşmemişti.
Derdimiz vatan, meselemiz ahlak olmamıştı daha
Sanattan, edebiyattan, okyanustan, buluttan konuşmak yakışırdı eylüle eskiden.
Eylülde yapılacak en güzel şey bir mavi yolculuktu mesela,
Gökyüzü ile denizin birleştiği bir ufka doğru ilerlemek…
Öyle telaşsız, isyansız, denize, rüzgâra teslim
Sessiz ve yemyeşil güzelim kıyılar ve kıyılar boyunca,
Gitmek…
…
Ah Eylül, çok güzeldin eskiden,
O kadar ki 12si, 13ü bile yoktu daha
Eylül kaç çekiyor kimse bilmezdi.
…
Mesela Güneş yakıp kavurmaz, şefkatlidir Eylülde,
Rüzgârı vardır Eylülün, eser.
Ağustos gibi bunaltıp ‘ah hiç esmiyor bre’ dedirtmez.
Oysa epeydir ne Eylül o Eylül, ne mavi o mavi
Hatta ne de Bodrum Bodrum…
Ne yeşilimiz kaldı artık
Ne kıyımız, sahilimiz
Ne çam kokusu buram buram, ne zeytinlikler dağlara varan
Eskiden mavi bizimdi, yeşil bizimdi
Orman bizimdi, kuş bizimdi
Gitmesek de görmesek de
Dağ bizimdi, köy bizimdi
Ahh,
Bu derde düşmeden önce…
…
Bilemiyorum Altan
Bilemiyorum…
Bak daha sabah bile olmadan hüzünlendim ben yine
Böyle Eylülü atlayıp Kasıma düşmek var mıydı ya eskiden?
Böyle öfkeden, endişeden uykusuz geçen geceler
Böyle sinirli, mutsuz çocuklarımız var mıydı?
Böyle kimsesiz, sahipsiz insanlarımız
Böyle şerefsiz, kahpe miydi zarlar?
Kim yenilmişti ki tavla oynarken…
Bu kadar kara bulut var mıydı üzerimizde eskiden?
Bilemiyorum Altan
Bilemiyorum…
Belki güneş yine doğar ufuktan
Biz yine de yürüyelim diyorum.
