Türk Ordularının 9 Eylül 1922 günü İzmir’e erişmeleriyle; ulusal birlik ve bütünlük sayesinde kağnının kamyonu, çarığın potini yenebileceği, her türlü gücü elinde bulunduranların uyguladıkları zulüm çemberinin kırılabileceği kanıtlanmıştır.
TBMM Hükümetinin başarıları kanıtlanınca; Fransa’nın önemli siyasetçilerinden Franklen Bouillon, İngiliz ve İtalyanların da olurlarıyla İzmir’e gelip 28 Eylül’de; kıtlık ve her alanda oldukça zor koşulları aşan başarıların öncüsü Mustafa Kemal Paşa ile görüşmesi sonrasında; Mudanya’da görüşmeler başlamıştır.
11 Ekim 1922 günü imzalanan ateşkes sonrasında; işgalciler savaş meydanında yenildiklerini kabul etmişler, diplomatik hesaplaşma ise Lozan’da yapılmıştır.
*20 Kasım 1922 günü İsviçre’nin Lozan kentindeki Mont Benon Gazinosu’nda Lozan görüşmeleri başlamış,
*Toplantı salonuna, Türk Başdelegesi İsmet Paşa (İnönü), Konferansa başkanlık edecek olan ve İngiltere Dışişleri Bakanı sanını da taşıyan İngiltere Başdelegesi Lord Curzon (Kürzon) ile birlikte girmiş,
*Egemen güçlerin, Osmanlı dönemimde elde ettikleri ekonomik ayrıcalıkların devam etmesinde ısrarcı olmaları nedeniyle Lozan görüşmeleri, kesintiye uğramıştır.
*İlk süreç, 8 ay sonra çözümsüzlüğe ulaşmış ve 4 Şubat-23 Nisan 1923 tarihleri arasında kesintiye uğradığı için bu başlangıç, Lozan sürecinin ilk aşaması olmuştur.
Bu kesinti, yeni bir savaş başlangıcı olasılığını dikkate alan devlet adamı olmanın tüm özelliklerini taşıyan Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa;
*Türk Ordusu’nun savaş hazırlıklarını sürdürmesini emretmiş,
*Sovyetler Birliği de yeniden savaş çıkarsa, Türkiye’nin yanında savaşa gireceğini ilan etmesi üzerine, İngiltere (ve bağlaşıklar) geri adım atmak durumunda kalmışlar ve Lozan Konferansı, TBMM’nin üçüncü kuruluş yılı olan 23 Nisan 1923 günü tekrar başlamıştır.
Ulusal olduğu kadar, evrensel önder özelliği de sahip olan Kemal Atatürk’ün vurguladığı üzere Lozan’da;
*“Yüzyılların hesabı” görülmüş,
*“Türk tarihinde dönüm noktası” özelliğini taşımış,
*Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseri olmuş,
*Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılan, büyük bir suikast önlenmiş,
*Dönenin emperyalizmin öncüsü, İngilizlerin sözcüsü Curzon’a (Kürzon’a) göre, “İngiltere’nin bugüne değin onayladığı antlaşmanın kendileri için en alçaltıcısıdır” olarak tanımladığı “Lozan Antlaşması” belgesi;
*Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ni temsil eden İsmet Paşa yetersiz kaldığı durumlarda, Mustafa Kemal Paşa’nın telgraf başında kendisine; “Hızır gibi” yetişerek 24 Temmuz 1923 tarihinde, İsviçre'nin Lozan kentinde imzalanmıştır.
Böylece;
*Osmanlı’nın, Sevr Anlaşmasıyla el konulan toprakları TBMM Hükümeti’ne iade edilmiş,
*Osmanlı borçları ve kötü yönetiminin tüm kalıntıları temizlenmiş,
*Kemalist Türk Devleti’nin kurulamasının önündeki engeller ortadan kaldırılmış, temel ilke olan Misak-ı Milli hedefine ulaşmıştır.
Tarihi gerçektir ki, Lozan antlaşması; işgal altındaki İstanbul’un ve ülkenin kurtarılmış olması nedeniyle, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u yeniden alması kadar önem taşımaktadır.
Lozan’da Ermenistan Konusu
Sevr Antlaşması; Doğu Anadolu'da, sınırlarının ABD Cumhurbaşkanı Woodrov Wilson tarafından belirlenecek olan, Ermenistan’ın kurulması hükmü taşımaktaydı.
Türk Kurtuluş Savaşı sırasında 3 Aralık 1920'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti arasında imzalanan Gümrü Antlaşası ile; Sevr Antlaşması söz konusu hükmü ermeni yönetimince yok sayılmıştır.
**
Ermeniler, Lozan Konferansı görüşmeleri sırasında kendileri için kimi haklar elde etmek amacıyla bir kurul oluşturmuşlar, bu kurul Lozan’a gitmeden önce İngiltere ve Fransa’da dışişleri bakanlarına başvurarak, Lozan’da kendilerine yardım yapmaları için görüşmeler yapmışlardır.
1922 31 Ekim günü, Londra’da Dışişleri Bakanı Lord Curon’un temsilcisi Vansittart ve Sekreter Osborn ile görüşen Ermenilerin önemli devlet adamlarından biri olan Hatisyan; görüşme sonrasında;
*Türklere baskı uygulamaya yarayacak gerekçeli araçlardan mahrum olunduğu,
*Ermenilerin ve Yunanların içine düşürüldüğü durumun; “Avrupa için utanç verici” olduğu yanıtını almıştır.
Anlaşık devletleri için Ermeni konusunun yaşamsal önem taşımadığı izlenimi edinen Hatisyan, Ermeni halkına söz verildiğini anımsatılınca da;
“Ne yapalım, biz Yunanlara da İzmir’i ve Trakya’yı söz verdik, ancak bu sözümüzü yerime getiremedik”. yanıtını almıştır.
Bu yanıt; Kemal Atatürk öncülüğünde Türk ulusal direnişinin ve Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının emperyalist güçler karışında ne denli bir yıkım oluğunu göstermekle birlikte, Ermeniler ve temsilcileri Hatisya için yıkım olmuştur.
TBMM’nin Başdelegesi İsmet Paşa 13 Aralık’ta 1923 günü yaptığı konuşmada, Türk sınırları içinde bir Ermeni yurdu kurulmasının imkânsız olduğunu, Türkiye’de kalmak isteyen Ermenilerin Türk yurttaşlarıyla kardeşçe yaşamaya devam edeceklerini özenle vurgulamıştır.
Lozan Antlaşmanın 40. Maddesi; “Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyrukları hem hukuk bakımından hem de uygulamada, öteki Türk uyruklarıyla aynı işlemlerden ve aynı güvencelerden yararlanacaklardır. Özellikle, giderlerini kendileri ödemek üzere, her türlü hayır kurumlarıyla, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapma konularında eşit hakka sahip olacaklardır.” hükmünü içermektedir.
Ayrıca;
*Yabancı okulların, eğitimlerine Türkiye’nin koyacağı kanunlar doğrultusunda devam etmesi kararlaştırılmış,
*Patrikhaneler: Dünya Ortodokslarının dini lideri durumundaki patrikhanenin siyasi yetkilerinden arındırılarak, İstanbul’da kalmasına izin verilmiş,
Bu düzenlemeler, Türk uyruğunda yaşayan ve yaşamakta kararalı olan Ermenilerim memnun etmiş,
Ermeni konusunda dikkat çeken bir durum ise; “… kendisinin Ermeni Sorunu diye bir konuyu kesinlikle bilmediği, Tacikistan da (kasıtlı olarak “Türkiye” demiyor) Ermenilerin mesut ve mutlu yaşadıklarını, mutsuz olan elemanların sadece ana vatanı terk ederek yurt dışına gidenler olduğunu söyleyen bir tutum takınan” İsmet Paşa’nın Lozan’daki diplomatik başarıları Ermenilere göre “felaket” olarak nitelendirilmiştir.
Lozan Antlaşması’nda Ermenilerle ilgili özel hükümler bulunmamaktadır. Türkiye’de kalan Ermenilerin statüsü, diğer Müslüman olmayan azınlıklar gibi Lozan Antlaşması’nın 37. ve 45. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
“Madde 45: Bu kesimdeki hükümlerle, Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanınmış olan haklar, Yunanistan’ca da kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır.”
Gelişmelerden memnun olan, Kilis Ermeni Cemaati Başkanı Ohanis ve Ermeni ileri gelenleri, Mustafa Kemal Paşa’ya bir tel çekerek Türklerle öz kardeş olduklarını, bundan sonra da birlikte yaşamaya azmettiklerini belirterek, durumun ilgililere bildirilmesi istenmiştir.
**
Egemen güçlerin güdümündeki kimileri, aynen Osmanlı’nın son döneminde olduğu gibi ayrılıkçı çabalar içinde olsalar da,
Kemal Atatürk’ün; “Ne mutlu, Türk’üm diyenlere” ilkesini benimseyen, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olma onurunu taşıyan;
Kemani Serkis Efendi'ye aitti olan; "Kimseye etmem şikâyet",
Tatyos Efendi’nin bestelediği; "Bu akşam gün batarken gel"
Sözleri Totyos Efendi’ye ait; "Gamzedeyim deva bulmam" yapıtlarında olduğu gibi nice Ermeni kökenli yurttaşlarımız, Türk kültürüne katkı vermişler ve katkı vermeyi sürdürmektedirler.
Azınlık yurttaşlarımızın bu kültürel ve diğer yurttaşlık sorumluğundaki değerli katkıları, yurttaşlık bilincindeki yurttaşlarımız tarafından ötekileştirmeden uzak bir yaklaşımla, beğeniyle dinlenmektedir.
Yurttaşlarımızın gelecekte; yurduna yurttaş olma bilinciyle, ne mutlu Türk’üm diye bilme övüncüyle, ötekileştirilmeden ve ötekileşmeden uzak olarak, yaşamaları dileğiyle.
