Hüsnü MERDANOĞLU-Araştırmacı Yazar
Köşe Yazarı
Hüsnü MERDANOĞLU-Araştırmacı Yazar
 

EĞİTİMİ GELECEKTİR

“Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder”. Kemal Atatürk   Eğitimin, içerikleri birbirine yakın olsa da farklı tümcelerle tarif edilmektedir. Örneğin; *Bireyin gelişmesinin ve bireylerden oluşan toplum kalkınmasının, temelini oluşturmaktadır. *Hammaddesi insandır. *Bireye olumlu davranışlar kazandırmak, bir mesleğin bilgi, beceri ve tekniklerini öğretmek, onu daha üretken kılmaktır. *Toplumun yaratıcı gücünü ve verimini artıran, bireye yeteneklerini geliştirme olanağı veren, sosyal adalet, fırsat ve olanak eşitliği ilkelerini gerçekleştirmede en etkili araçtır.             Yaşadığımız dünyada toplumlar yaşamlarını çağa uygun sürdürebilmeleri, çağdaşlarından geri kalkınmalarının önlenmesi eğitim sayesinde olduğuna göre, eğitim, toplumlar için gelecek demektir.             Eğitim, bireylerin düşünme, inceleme ve sorunları çözme yeteneklerini geliştirerek, onları daha yaratıcı ve yenilikçi hale getirme özelliği nedeniyle de ayrıca önem taşımaktadır. ** Yürürlükteki Anayasamızın 42. maddesi; eğitim ve öğretimin, Atatürk ilkeleri ve devrimleri (inkılâpları) doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağını, Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerlerin açılamayacağı hüküm altına almıştır. ürk eğitiminin; çağdaş, bilimsel ve laik olmasını hedeflemiştir. Yürürlükteki Milli Eğitim Temel Kanunu da, Türk milletinin bütün fertlerinin, insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan milli, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirilmelerini hüküm altın almıştır.             Ne var ki, bugün eğitimimiz bütünüyle çağdaş bilim ve eğitim ilkelerine göre yapıldığını söylemek olası değildir.             Kurtuluşumuzun Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu, askerlik konusunda başarıları yanında, üstün niteliklere sahip olan Kemal Atatürk’ün yani Kemalizm’in eğitim ilkeleri bellidir. Bunlar; *Eğitimin ulusal olması, *Eğitimin bilimsel olması, *Eğitimin laik olması, *Eğitimin karma olması, *Eğitimin uygulamalı olmasıdır. -Her kademede eğitim izlencelerinde;  Kurtuluş Savaşı’mızın tarihi ve Cumhuriyetimizin ilkeleri, tarihi gerçeklere uygun olarak, ulusal şeref, onur, namus ve ulusun özgürlük ve bağımsızlığının önemi belletiliyorsa, ulusal eğitim yapılıyor demektir. -Geleceğimizin güvencesi gençlerimize; Doğayı, toplumu, insanı ve evreni anlamak için yapılan sistemli araştırma ve düşünme öğretiliyor, Ulusumuzun ilerlemesi için inanç ya da gelenek değil, akla ve deneye dayalı düşünce esasları doğrultusunda ezbere değil, uygulama ve kanıta dayalı, Dünyadaki buluş ve gelişmeler yakından izlenerek, daha iyilerinin yapılması için bilgi ve beceri kazandırılıyorsa, "Yaşamda en gerçek yol(un) gösterici(sinin) bilim ve (teknik) fen" olduğu öğretiliyorsa, Bilimsel eğitim veriliyor demektir. -Okullarımızda, askeri kışlalarımızda, camilerimizde ve sivil toplumun kurumları gibi yurttaşlarımızın bulundukları her ortamda, Din ve inancın kişisel olduğu, kişilerin inançlarından dolayı kamu yaşamının hiçbir alanında - işyerinde, bankada, otobüste, hastanede, parkta, sokakta...- ne olumlu, ne olumsuz yönde hiçbir farklı işlemle karşılaşmaması gerektiği, Laikliğin, yalnızca eğitim alanında geçerli bir ilke olmayıp, aynı zamanda bir düşünce ve yaşam biçimi ve dinden emir almayan düşünce ve davranış süreci olduğu, Dikkate alınarak eğitim yapılıyor, konuşmalar yapılıyor, konferanslar veriliyorsa;  dogmatik değil, akılcı ve bilimsel toplumun var olmasına hizmet ediliyor demektir. -Her kademede okullarımızda; Kız ve erkek öğrenciler arada eğitim yapılıyorsa, farklı öğrenme araçlarının bir arada kullanıyorlarsa, Cinsiyet ayrımı olmaksızın kız ve erkek öğrencilerin okuma, yazma, oynama, öğrenme ve yaşama unsurlarını eşit koşullarda gerçekleşebiliyorsa, Özellikle gelişmenin öncüsü devletlerde uygulandığı üzere karma eğitim ilkelerine uyuluyor demektir. -Ülke olarak, ulus olarak, toplum olarak kalkınmak, karşılıklı saygı ve sevgiyi pekiştirmek, ulusal ve üniter devlet yapımızı güçlendirmek, Her geçen gün, dünya ve ülke gerçeklerine ihanet edecek çoklukta çoğalan cehalet ve “Allah ile aldatma” olan siyaseti güden din tacirlerinin her türlü çıkar amaçlı inanç ticaretinin ortadan kaldırılması, Toplum yaşamında yapıcı, etkili ve verimli insanlar yetiştirmeyi hedefleyen, Okuldan mezun olduktan sonra eğitilmiş, öğretilmiş, yararlı bir birey olarak toplumda saygınlık kazanacak birey yetiştirme gerçekleyebiliyorsa uygulamalı eğitim yapıyor demektir. Uygulamalı eğitim konusunda, yalnız Türkiye Cumhuriyeti tarihinde değil, dünya tarihinde de saygınlık kazanmış olan Köy Enstitüsü uygulaması örnek olmuştur. Uzun yıllar boyunca çok cepheli savaşlarda çarpıştığı için üretici yaştaki evlatlarından yoksun kalan, büyük çoğunluğunun günlük yiyeceği, un ve bulgudan ibaret olan, günlük giysisi çarık ve çul olan, yüzde seksen kadarı köyde yaşayan, Türk halkı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde Kurtuluş Savaşı kazanılmşıtır. Sıra, Başöğretmen öncülüğünde; kalkınması ve Kurtuluş Savaşı’nı kazanmakla, dünya kamuoyunda elde ettiği saygınlığını koruması, güçlendirmesi gerekmekteydi. Bunun için öncelikli işlevler olarak; *Eğitsel, *Ekonomik, *Toplumsal, *Siyasal yönlerden bilgilenmesi gerekiyordu. İşte Köy Enstitüleri bu işlevleri (ülküleri) gerçekleştirecek eğitim kurumları olarak kurulmuştu. Köy Enstitülerinin; Eğitsel işlevi; her düzeydeki eğitimin kapılarının köylüye açılması hedeflenmekteydi. Ekonomik işlevi; eğitim yoluyla köylünün, geleneksel üretim yöntemlerinden kurtulup, tarımda ve el sanatlarında çağdaş yöntemleri kullanması hedeflenmişti. Toplumsal işlevi; eğitim yoluyla köylünün, kendi kültürünün bilincine varması, bunu geliştirmesi, böylece geleneksel, içe kapanık yaşayış biçiminden kendini kurtarması hedeflenmekteydi. Siyasal (yönetsel) işlevi; eğitim yoluyla köylünün ilkin kendi köyü içinde ağa yönetiminden kurtulup kendi kendini yönetmesi, sonra da bu yolla ülke yönetimine katılması hedeflenmekteydi. Kemalizm’in ülküsü olan bu sorumluluk ve bilinçle yetişen bir öğretmen gittiği okullara, demokrasin önemini ve yararlarını, yurttaşlık sorumluluğunu ve yurttaşlık görevlerini taşıyıp öğreteceği için, Ülkemizde eğitim sorunu kalmayacaktı, demokrasi bilinci pekişecekti, Günümüzde siyasi malzeme olarak kullanmak için Türk-Kürt birlikteliğini yadsıyarak dillendirilen etnik ayrımcılık yapılamayacaktı. Bölgesel ve mezhep farklılıklar yapılamayacağı gibi, bu tür ulusal ve üniter devlet ayrımcılığı yapmak isteyenler destek bulamayacaklardı. Çünkü Kemalizm’in hedef ve ilkeleri Cumhuriyet yönetiminin yararları ulusça benimsetilmiş olacaktı. ** “Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz eğitimin sınırı ne olursa olsun onlara esaslı olarak; milletine, Türkiye devletine, Türkiye Büyük Millet Meclisine düşman olanlarla mücadele etmeyi öğretmek esastır. Çünkü bu mücadelenin yöntem ve araçlarıyla donatılmış olmayan milletler için yaşama hakkı yoktur”. Kemal Atatürk’ün bu talimat ve uyarısını doğrultusunda eğitim verecek olan; eğitimin anahtarı öğretmenlerdir. Öğretmenliğin önemini Kemal Atatürk, şu özlü sözüyle dile getirmiştir: «Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneği kazanmamıştır.»   Başta Başöğretmen Kemal Atatürk olmak üzere, Cumhuriyete kanat geren Kemalist kadro, söz ve söylemlerini toplumu yansıtmak, siyasi çıkar elde etmek iççin değil, yerine getirilmesi gereken ulusal ödevler olarak söylemişlerdi.  Bunun kanıtı;   Kurtuluş gerçekleştirildikten sonar kurulan Cumhuriyet yönetimiyle birlikte; *Ulusal birlik ve bütünlüğün sağlanması, Cumhuriyet yönetiminin pekişmesi her alanda kalkınmanın sağlanması bağlamında öğretmen mesleği önemsenmiştir. Yasal ve ekonomik yönden öğretmenler güvenceye alınmıştır. Lojman ve benzeri destekler yapılmıştır. Böylece 1 Kasım 1928 tarihinde “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında” yasanın yürürlüğe girmesiyle ülkemizde bir anlamda sıfır olan okuma-yazma oranı, Arap harflerine karşın okunması ve yazılması çok daha kola olan Türk Alfabesi sayesinde kısa sürede artmıştır. 1927 yılında okuma-yazma oranı, %8,2 iken (erkeklerde ~%11, kadınlarda ~%4), 1935 yılında (Türk Alfabesinin uygulanmasından 7 yıl sonra) Okuma–yazma oranı: %19,3 (Erkeklerde yaklaşık %30, kadınlarda yaklaşık %10) artmıştı. Daha da önemlisi ise; *Türkçe Alfabe, toplumun zihinsel dönüşümünde önemli etken olmuştur. *Osmanlı döneminde, halk ile devlet yönetim kadrosu arasındaki uçurum giderilmiş, iletişim kolaylaşmıştır. Osmanlı döneminden söz etmiş iken anımsanılmalıdır ki;  *Başlangıçta medreseler; matematik, astronomi, tıp gibi alanlarda ileri düzey eğitim verilmiştir. Bu süreçte; Ali Kuşçu – Matematik, Takiyüddin –Astronomi, Pîrî Reis-Coğrafya, Katip Çelebi-Coğrafya, Akşemseddin-Tıp alanında Gibi bilim insanların yetişmeleri mümkün olmuştur. 16. yüzyıl sonlarından sonra eğitim sadece dinî derslere yönelmiş, akılcı ve deneysel bilimler dışlanmıştır. Avrupa’da; *Coğrafi keşifler yapılırken, *Rönesans, reform ve bilimsel devrim yaşandı. *Buharla çalışan araçlar icat edilirken, *Barut uzun menzilli toplarda kullanılmaya başlanılırken, *Deniz aşırı ticaret başlamışken, Osmanlı’da “Beşik Uleması” (görevlerin liyakatsiz şekilde çocuklara verilmesi) ortaya çıkmış, yani “torpil” denilen adama kayırma, işe kişi değil de, kişiye iş bulma keyfiliği yaygınlaşmıştır. Bir dönem yeryüzünün en geniş coğrafyasında söz sahibi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Mondros Müterakkisiyle ölüm fermanı onanmış, Sevr antlaşmasıyla da defin ruhsatı düzenlenmiştir. Yani Osmanlı’nın bilimden uzaklaşılması, sonunu yakınlaştırmıştır. Cumhuriyet döneminde bilim insanlarının sayısı çoğaldığı gibi, aşağıda adları anıldığı üzere bilim insanları arasına hanımların da katılması gibi çağa, insanlığa ve insan haklarına yaraşır olumlu gelişmeler olmuştur. *Cahit Arf (1910–1997) – Matematik. *Aziz Sancar (1946– ) – Kimya / Tıp2015 Nobel Kimya Ödülü. *Oktay Sinanoğlu (1935–2015) – Moleküler Biyofizik / Kimya. *Feza Gürsey (1921–1992) – Teorik Fizik. *Nihat Berker (1949– ) – Fizik *Bayan Feryal Özel (1975– )-Astrofizik. *Gazi Yaşargil (1925– ) – Tıp (Beyin Cerrahisi). *İhsan Ketin (1914–1995) – Jeoloji. *Hulusi Behçet (1889–1948) – Tıp. *Bayan Türkan Saylan (1935–2009) – Tıp / Dermatoloji. *Aydın Sayılı (1913–1993) – Bilim Tarihi. *Ord. Prof. Hilmi Ziya Ülken (1901–1974) – Felsefe / Sosyoloji. *Muzaffer Şenyürek (1915–1992) – Antropoloji. ** Sonuç: 1940 yılında savunma amaçlı kullanılmaya başlayan bilgisayar teknolojisi 1980’li yıllarda kişiler tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde bu teknoloji öyle bir gelişmiştir ki, yaşamın her alanında yararlanılan bir teknoloji olmuştur. Emek-kol gücü yerini, vasıflı emekle yönlendirilen bilgisayar-internet sistemine bırakmıştır. Bugün yenidünya düzeninde,  belirleyici-yönlendirici güç teknolojiyi istenilen amaç için kullanmaya yarayan teknoloji programları olmuştur. «Yapay Zekâ» teknolojisi ansiklopedi, insansız alet ve araç kullanan danışmanlık ve doktor ve mühendislik gibi hizmetler veren düzeye erişmiştir. Yenidünya düzeninde ülkemizin yerini alabilmesi ve ülkeler arası yarıştan kopmaması için, ulus olarak bu yarışa katılmak ve var olduğumuzu göstermek durumundayız. Üniversitelerimizde, çağa uygun ders ve uygulama programlarını yaygınlaştırılmazsa,  küreselleşen dünyada yarışan değil, yarıştan koparak Osmanlı İmparatorluğu’nun durumuna düşmemiz kaçınılmaz olacaktır. ** Kemalist ilkelere yaraşır sorumluluk bilinciyle, geleceğin gençlerini, geleceğe hazırlayan bilgi ile donatma gayreti içinde olan öğretmenlerimizin, Öğretmen Günü kutlu olsun.
Ekleme Tarihi: 23 Kasım 2025 -Pazar

EĞİTİMİ GELECEKTİR

“Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder”. Kemal Atatürk

 

Eğitimin, içerikleri birbirine yakın olsa da farklı tümcelerle tarif edilmektedir.

Örneğin;

*Bireyin gelişmesinin ve bireylerden oluşan toplum kalkınmasının, temelini oluşturmaktadır.

*Hammaddesi insandır.

*Bireye olumlu davranışlar kazandırmak, bir mesleğin bilgi, beceri ve tekniklerini öğretmek, onu daha üretken kılmaktır.

*Toplumun yaratıcı gücünü ve verimini artıran, bireye yeteneklerini geliştirme olanağı veren, sosyal adalet, fırsat ve olanak eşitliği ilkelerini gerçekleştirmede en etkili araçtır.

            Yaşadığımız dünyada toplumlar yaşamlarını çağa uygun sürdürebilmeleri, çağdaşlarından geri kalkınmalarının önlenmesi eğitim sayesinde olduğuna göre, eğitim, toplumlar için gelecek demektir.

            Eğitim, bireylerin düşünme, inceleme ve sorunları çözme yeteneklerini geliştirerek, onları daha yaratıcı ve yenilikçi hale getirme özelliği nedeniyle de ayrıca önem taşımaktadır.

**

Yürürlükteki Anayasamızın 42. maddesi; eğitim ve öğretimin, Atatürk ilkeleri ve devrimleri (inkılâpları) doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağını,

Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerlerin açılamayacağı hüküm altına almıştır. ürk eğitiminin; çağdaş, bilimsel ve laik olmasını hedeflemiştir.

Yürürlükteki Milli Eğitim Temel Kanunu da, Türk milletinin bütün fertlerinin, insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan milli, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirilmelerini hüküm altın almıştır.

            Ne var ki, bugün eğitimimiz bütünüyle çağdaş bilim ve eğitim ilkelerine göre yapıldığını söylemek olası değildir.

            Kurtuluşumuzun Başkomutanı, Cumhuriyetimizin kurucusu, askerlik konusunda başarıları yanında, üstün niteliklere sahip olan Kemal Atatürk’ün yani Kemalizm’in eğitim ilkeleri bellidir.

Bunlar;

*Eğitimin ulusal olması,

*Eğitimin bilimsel olması,

*Eğitimin laik olması,

*Eğitimin karma olması,

*Eğitimin uygulamalı olmasıdır.

-Her kademede eğitim izlencelerinde;  Kurtuluş Savaşı’mızın tarihi ve Cumhuriyetimizin ilkeleri, tarihi gerçeklere uygun olarak, ulusal şeref, onur, namus ve ulusun özgürlük ve bağımsızlığının önemi belletiliyorsa, ulusal eğitim yapılıyor demektir.

-Geleceğimizin güvencesi gençlerimize;

Doğayı, toplumu, insanı ve evreni anlamak için yapılan sistemli araştırma ve düşünme öğretiliyor,

Ulusumuzun ilerlemesi için inanç ya da gelenek değil, akla ve deneye dayalı düşünce esasları doğrultusunda ezbere değil, uygulama ve kanıta dayalı,

Dünyadaki buluş ve gelişmeler yakından izlenerek, daha iyilerinin yapılması için bilgi ve beceri kazandırılıyorsa,

"Yaşamda en gerçek yol(un) gösterici(sinin) bilim ve (teknik) fen" olduğu öğretiliyorsa,

Bilimsel eğitim veriliyor demektir.

-Okullarımızda, askeri kışlalarımızda, camilerimizde ve sivil toplumun kurumları gibi yurttaşlarımızın bulundukları her ortamda,

Din ve inancın kişisel olduğu, kişilerin inançlarından dolayı kamu yaşamının hiçbir alanında - işyerinde, bankada, otobüste, hastanede, parkta, sokakta...- ne olumlu, ne olumsuz yönde hiçbir farklı işlemle karşılaşmaması gerektiği,

Laikliğin, yalnızca eğitim alanında geçerli bir ilke olmayıp, aynı zamanda bir düşünce ve yaşam biçimi ve dinden emir almayan düşünce ve davranış süreci olduğu,

Dikkate alınarak eğitim yapılıyor, konuşmalar yapılıyor, konferanslar veriliyorsa;  dogmatik değil, akılcı ve bilimsel toplumun var olmasına hizmet ediliyor demektir.

-Her kademede okullarımızda;

Kız ve erkek öğrenciler arada eğitim yapılıyorsa, farklı öğrenme araçlarının bir arada kullanıyorlarsa,

Cinsiyet ayrımı olmaksızın kız ve erkek öğrencilerin okuma, yazma, oynama, öğrenme ve yaşama unsurlarını eşit koşullarda gerçekleşebiliyorsa,

Özellikle gelişmenin öncüsü devletlerde uygulandığı üzere karma eğitim ilkelerine uyuluyor demektir.

-Ülke olarak, ulus olarak, toplum olarak kalkınmak, karşılıklı saygı ve sevgiyi pekiştirmek, ulusal ve üniter devlet yapımızı güçlendirmek,

Her geçen gün, dünya ve ülke gerçeklerine ihanet edecek çoklukta çoğalan cehalet ve “Allah ile aldatma” olan siyaseti güden din tacirlerinin her türlü çıkar amaçlı inanç ticaretinin ortadan kaldırılması,

Toplum yaşamında yapıcı, etkili ve verimli insanlar yetiştirmeyi hedefleyen,

Okuldan mezun olduktan sonra eğitilmiş, öğretilmiş, yararlı bir birey olarak toplumda saygınlık kazanacak birey yetiştirme gerçekleyebiliyorsa uygulamalı eğitim yapıyor demektir.

Uygulamalı eğitim konusunda, yalnız Türkiye Cumhuriyeti tarihinde değil, dünya tarihinde de saygınlık kazanmış olan Köy Enstitüsü uygulaması örnek olmuştur.

Uzun yıllar boyunca çok cepheli savaşlarda çarpıştığı için üretici yaştaki evlatlarından yoksun kalan, büyük çoğunluğunun günlük yiyeceği, un ve bulgudan ibaret olan, günlük giysisi çarık ve çul olan, yüzde seksen kadarı köyde yaşayan, Türk halkı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğünde Kurtuluş Savaşı kazanılmşıtır. Sıra, Başöğretmen öncülüğünde; kalkınması ve Kurtuluş Savaşı’nı kazanmakla, dünya kamuoyunda elde ettiği saygınlığını koruması, güçlendirmesi gerekmekteydi.

Bunun için öncelikli işlevler olarak;

*Eğitsel,

*Ekonomik,

*Toplumsal,

*Siyasal yönlerden bilgilenmesi gerekiyordu. İşte Köy Enstitüleri bu işlevleri (ülküleri) gerçekleştirecek eğitim kurumları olarak kurulmuştu.

Köy Enstitülerinin;

Eğitsel işlevi; her düzeydeki eğitimin kapılarının köylüye açılması hedeflenmekteydi.

Ekonomik işlevi; eğitim yoluyla köylünün, geleneksel üretim yöntemlerinden kurtulup, tarımda ve el sanatlarında çağdaş yöntemleri kullanması hedeflenmişti.

Toplumsal işlevi; eğitim yoluyla köylünün, kendi kültürünün bilincine varması, bunu geliştirmesi, böylece geleneksel, içe kapanık yaşayış biçiminden kendini kurtarması hedeflenmekteydi.

Siyasal (yönetsel) işlevi; eğitim yoluyla köylünün ilkin kendi köyü içinde ağa yönetiminden kurtulup kendi kendini yönetmesi, sonra da bu yolla ülke yönetimine katılması hedeflenmekteydi.

Kemalizm’in ülküsü olan bu sorumluluk ve bilinçle yetişen bir öğretmen gittiği okullara, demokrasin önemini ve yararlarını, yurttaşlık sorumluluğunu ve yurttaşlık görevlerini taşıyıp öğreteceği için,

Ülkemizde eğitim sorunu kalmayacaktı, demokrasi bilinci pekişecekti,

Günümüzde siyasi malzeme olarak kullanmak için Türk-Kürt birlikteliğini yadsıyarak dillendirilen etnik ayrımcılık yapılamayacaktı.

Bölgesel ve mezhep farklılıklar yapılamayacağı gibi, bu tür ulusal ve üniter devlet ayrımcılığı yapmak isteyenler destek bulamayacaklardı.

Çünkü Kemalizm’in hedef ve ilkeleri Cumhuriyet yönetiminin yararları ulusça benimsetilmiş olacaktı.

**

“Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz eğitimin sınırı ne olursa olsun onlara esaslı olarak; milletine, Türkiye devletine, Türkiye Büyük Millet Meclisine düşman olanlarla mücadele etmeyi öğretmek esastır. Çünkü bu mücadelenin yöntem ve araçlarıyla donatılmış olmayan milletler için yaşama hakkı yoktur”.

Kemal Atatürk’ün bu talimat ve uyarısını doğrultusunda eğitim verecek olan; eğitimin anahtarı öğretmenlerdir.

Öğretmenliğin önemini Kemal Atatürk, şu özlü sözüyle dile getirmiştir:

«Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneği kazanmamıştır.»

  Başta Başöğretmen Kemal Atatürk olmak üzere, Cumhuriyete kanat geren Kemalist kadro, söz ve söylemlerini toplumu yansıtmak, siyasi çıkar elde etmek iççin değil, yerine getirilmesi gereken ulusal ödevler olarak söylemişlerdi.  Bunun kanıtı;  

Kurtuluş gerçekleştirildikten sonar kurulan Cumhuriyet yönetimiyle birlikte;

*Ulusal birlik ve bütünlüğün sağlanması, Cumhuriyet yönetiminin pekişmesi her alanda kalkınmanın sağlanması bağlamında öğretmen mesleği önemsenmiştir.

Yasal ve ekonomik yönden öğretmenler güvenceye alınmıştır. Lojman ve benzeri destekler yapılmıştır.

Böylece 1 Kasım 1928 tarihinde “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında” yasanın yürürlüğe girmesiyle ülkemizde bir anlamda sıfır olan okuma-yazma oranı, Arap harflerine karşın okunması ve yazılması çok daha kola olan Türk Alfabesi sayesinde kısa sürede artmıştır.

1927 yılında okuma-yazma oranı, %8,2 iken (erkeklerde ~%11, kadınlarda ~%4), 1935 yılında (Türk Alfabesinin uygulanmasından 7 yıl sonra) Okuma–yazma oranı: %19,3 (Erkeklerde yaklaşık %30, kadınlarda yaklaşık %10) artmıştı.

Daha da önemlisi ise;

*Türkçe Alfabe, toplumun zihinsel dönüşümünde önemli etken olmuştur.

*Osmanlı döneminde, halk ile devlet yönetim kadrosu arasındaki uçurum giderilmiş, iletişim kolaylaşmıştır.

Osmanlı döneminden söz etmiş iken anımsanılmalıdır ki;

 *Başlangıçta medreseler; matematik, astronomi, tıp gibi alanlarda ileri düzey eğitim verilmiştir.

Bu süreçte;

Ali KuşçuMatematik,

Takiyüddin –Astronomi,

Pîrî Reis-Coğrafya,

Katip Çelebi-Coğrafya,

Akşemseddin-Tıp alanında

Gibi bilim insanların yetişmeleri mümkün olmuştur.

16. yüzyıl sonlarından sonra eğitim sadece dinî derslere yönelmiş, akılcı ve deneysel bilimler dışlanmıştır.

Avrupa’da;

*Coğrafi keşifler yapılırken,

*Rönesans, reform ve bilimsel devrim yaşandı.

*Buharla çalışan araçlar icat edilirken,

*Barut uzun menzilli toplarda kullanılmaya başlanılırken,

*Deniz aşırı ticaret başlamışken,

Osmanlı’da “Beşik Uleması” (görevlerin liyakatsiz şekilde çocuklara verilmesi) ortaya çıkmış, yani “torpil” denilen adama kayırma, işe kişi değil de, kişiye iş bulma keyfiliği yaygınlaşmıştır.

Bir dönem yeryüzünün en geniş coğrafyasında söz sahibi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Mondros Müterakkisiyle ölüm fermanı onanmış, Sevr antlaşmasıyla da defin ruhsatı düzenlenmiştir.

Yani Osmanlı’nın bilimden uzaklaşılması, sonunu yakınlaştırmıştır.

Cumhuriyet döneminde bilim insanlarının sayısı çoğaldığı gibi, aşağıda adları anıldığı üzere bilim insanları arasına hanımların da katılması gibi çağa, insanlığa ve insan haklarına yaraşır olumlu gelişmeler olmuştur.

*Cahit Arf (1910–1997) – Matematik.

*Aziz Sancar (1946– ) – Kimya / Tıp2015 Nobel Kimya Ödülü.

*Oktay Sinanoğlu (1935–2015) – Moleküler Biyofizik / Kimya.

*Feza Gürsey (1921–1992) – Teorik Fizik.

*Nihat Berker (1949– ) – Fizik

*Bayan Feryal Özel (1975– )-Astrofizik.

*Gazi Yaşargil (1925– ) – Tıp (Beyin Cerrahisi).

*İhsan Ketin (1914–1995) – Jeoloji.

*Hulusi Behçet (1889–1948) – Tıp.

*Bayan Türkan Saylan (1935–2009) – Tıp / Dermatoloji.

*Aydın Sayılı (1913–1993) – Bilim Tarihi.

*Ord. Prof. Hilmi Ziya Ülken

(1901–1974) – Felsefe / Sosyoloji.

*Muzaffer Şenyürek (1915–1992) – Antropoloji.

**

Sonuç:

1940 yılında savunma amaçlı kullanılmaya başlayan bilgisayar teknolojisi 1980’li yıllarda kişiler tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde bu teknoloji öyle bir gelişmiştir ki, yaşamın her alanında yararlanılan bir teknoloji olmuştur. Emek-kol gücü yerini, vasıflı emekle yönlendirilen bilgisayar-internet sistemine bırakmıştır.

Bugün yenidünya düzeninde,  belirleyici-yönlendirici güç teknolojiyi istenilen amaç için kullanmaya yarayan teknoloji programları olmuştur.

«Yapay Zekâ» teknolojisi ansiklopedi, insansız alet ve araç kullanan danışmanlık ve doktor ve mühendislik gibi hizmetler veren düzeye erişmiştir.

Yenidünya düzeninde ülkemizin yerini alabilmesi ve ülkeler arası yarıştan kopmaması için, ulus olarak bu yarışa katılmak ve var olduğumuzu göstermek durumundayız.

Üniversitelerimizde, çağa uygun ders ve uygulama programlarını yaygınlaştırılmazsa,  küreselleşen dünyada yarışan değil, yarıştan koparak Osmanlı İmparatorluğu’nun durumuna düşmemiz kaçınılmaz olacaktır.

**

Kemalist ilkelere yaraşır sorumluluk bilinciyle, geleceğin gençlerini, geleceğe hazırlayan bilgi ile donatma gayreti içinde olan öğretmenlerimizin, Öğretmen Günü kutlu olsun.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.