Hüsnü MERDANOĞLU-Araştırmacı Yazar
Köşe Yazarı
Hüsnü MERDANOĞLU-Araştırmacı Yazar
 

19 MAYIS’IN ANIMSATTIKLARI

Kazandığı üstün başarıları nedeniyle; “evrensel önder”, “askerlik konusunda ve devlet yönetiminde üstün nitelikli” olarak tanımlanan Kemal Atatürk;  1919-1927 yılları sürecinde dünya ve Türkiye tarihini değerlendirdiği, “Söylev-Nutuk” adındaki başucu yapıtına;  “1919 senesi Mayısının 19. günü Samsun'a çıktım.” tümcesiyle başlamıştır. Özünde “ulusal sır” gizleyen Kemal Atatürk’ün,  Samsun’a yolculuğu öncesi koşulları kısaca aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:  Çok cepheli savaş içine giren Osmanlı yönetimi; *Birinci (Paylaşım) Savaşı’ndan yenik çıkmış, *1914-1918 arasında gelir kaynaklarını tüketmiş, *Cepheden cepheye koşturulan üretici halk; aç, açık, yardıma muhtaç duruma düşürülmüş,   *Osmanlı Devleti’nin “ölüm” raporu özelinde olan Mondros Mütarekesi 30 Ekim 1918’de, ölünün defni özelliğinde olan  antlaşma da 10 Ağustos 1920'de  Sevr (Sevres) de imzalanmış, *Bir zaman yeryüzünün en güçlü devletlerinden biri olan Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları emperyalist güçler tarafından çizilimiş, *Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul eylemsel olarak işgal olunmuş, *Ülkenin baş temsilcisi Padişah-Halife, kendi saltanatına dokunulmasın diye işgal güçleri ile işbirliği yaparak teslimiyetçi bir siyaseti izlemeye başlamış, * Yunanlar, işgal güçlerinin desteğinde İzmir’e girerek, Ege bölgesinde işgale başlamışlar, *Kadınlara eşlerinin gözü önünde tecavüz edildiği gibi insanlık dışı eylemler yaşanılmış, *Bu koşullardan kendi çıkarları için yaralanmak isteyen Ermeniler ve Rumlar, ayaklanmaya başlamışlar, *Özelikle Karadeniz bölgesinde Rum çeteleri yöre halkına kan kusturmaya başlamış, *18 Ocak 1919’da Paris’te düzenlenen «barış» konferansı günlerinde: İngiliz basınında Türk düşmanlığı körüklenerek,  Türklerin 1915-1918 yılları arasında yüz binlerce Hristiyan Ermeni’yi katlettikleri içerikli yalan yazılar yayınlamış, bu yazılar Karadeniz bölgesindeki Rumların hayatlarının tehlikede olduğu-korunmalılar izlenimi yaratmış, *Yöre halkı kendi canını-namusunu korumak için doğal ve zorunlu karşı koymalarından rahatsız olan egemen yandaşlar, yöreye hatırı sayılır bir komutanın gönderilmesini, böylece olayların kontrol altına alınmalını,  baskı ve denetimleri altında olan İstanbul Hükümeti’nden istemişler, *Anadolu’ya gizli olarak geçerek, Anadolu ve Trakya halkını, işgale karşı örgütleme plan hazırlıklarını yapan, bu konuda gerekil silah ve istihbarat hazırlıklarının içinde olan Mustafa Kemal Paşa’ya geniş yetkilerle bu görevin verilmesi, geleceği için tarihi bir fırsat olmuştur. Böylece,Mustafa Kemal Paşa, cephelerde; “size ölmeyi emrediyorum” talimatını yerine getirildiğine tanık olduğu halk ile birlikte çalışıp, ulusal onuru ve işgalcilerin ayakları altında çiğnenen namus ve onuru kurtarmak için,  ülkeyi bağımsızlığa kavuşturma ulusal uğraşına Samsun’dan başlamıştır. *Amasya Genelgesi-21-22 Haziran 1919, *Erzurum Kongresi-23 Temmuz-7 Ağustos 1919, *Sivas kongresi-4 Eylül 1919-11 Eylül 1919, *Misk-ı Milli- 28 Şubat 1920, *TBMM-23 Nisan 1920, *İnönü Savaşları, (I. 9-11 Ocak 1921,II. 23 Mart-1 Nisan 1921 *Sakarya Savaşı, 22 Ağustos - 13 Eylül 1921, *Büyük Taarruz «Kurtuluş» -26-30 Ağustos 1922, Ve Cumhuriyetin ilanı- 29 Ekim 1923, Gibi, bütün bu tarihi başarılar; 16 Mayıs 1919 günü kurtuluşa yönelen yolcunun 19 Mayıs 1919’da Samsun’a erişmesi sonrasında gerçekleşmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nu yönetenler saraylarında, halkın sırtından semizleşmelerini pekiştirmek için,  ulusallıktan çok ümmetçiliğe önem verdiklerinden, padişahların cülus ve benzeri günlerini kutlayarak, ulusal bilincin gelinmesinden uzak durulmuştur.  İttihat ve Terakki dönemine dek ulusal günler önemsenmemiştir. Toplumumuzda ulusal duygulara hitap eden günlerin anılması, ilk kez II. Meşrutiyet döneminde başlamış, 1916 yılında “bayram” değilse de jimnastik gösterileri yapılabilmiştir. Cumhuriyet döneminde; 2739 sayılı Yasa ile bayram ve tatil günleri belirenmiş, ulusal bayram bağlamında; 30 Ağustos gününe yer verilmiştir. 19 Mayıs günü, kutlu yolculuğun ilk adımı olmasına karşın ancak; 20.06.1938 tarihli ve 3466 sayılı Yasa ile 2739 sayılı Yasaya eklenen fıkra ile “Gençlik ve spor bayramı” adında yasa metni olmuştur. Ulusal bayramlar ve tatil günleri, daha geniş içerikli olarak 17.03.1981 tarih ve 2429 sayılı yasa ile düzenlenmiştir. Buna göre; *23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı (daha önce “Hâkimiyet Bayramı” idi), *19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı, *30 Ağustos Zafer Bayramı, ulusal bayramlar olarak belirlenmiştir. (27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilen askeri müdahale sonrasında -3 Nisan 1960’dan itibaren- “27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı”, 1982 Anayasasının yürürlüğe girmesine dek resmi bayram olarak kutlanmıştır. 25.10.2016 tarih ve 6752 sayılı yasa ile 2429 sayıl Yasada yapılan değişiklikle; “1 Ocak günü yılbaşı tatili, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü ve 15 Temmuz günü Demokrasi ve Milli Birlik Günü tatilidir.” hükmü getirilmiştir). Ulusal günlerin anılması ve bayram olarak kutlanması; *Yurttaşların birbirine yaklaşmalarını, *Ortak amaçta buluşmalarını, *Dayanışma ve yardımlaşmayı artırmayı, *Ulusal birlik ve benliği kazandırmayı ve güçlendirmeyi, * Sevgi, saygı ve toplumsal değerleri sahiplenmeyi, *Bireyin ait olduğu topluma bağlığını pekiştirmeyi, *Ulusal geçmişi anımsatılıp, pekiştirilerek artıracağı gibi, ulus ve üniter devlet yaşamının da bütünleştirip, güçlenmesinde de önemli etkenlerdendir. ** Devlet; sınırları belli kara parçası üzerinde, egemenliğe sahip tüzel kişiliktir. Tüzel kişiler özel kişiler tarafından yönetilirler. Devleti yönetme yetkisine sahip kişiler, yönettikleri devletin kuruluş amaçları doğrultusunda çalışmalar yaparlar ve bu yönde ki çalımları desteklerler, devletin kuruluş ilke ve amaçlarını, gençlere öğretme gayretleri içinde olurlarsa görevlerini yapmış olurlar.  Bu bağlamda; ulus-üniter devlet yapısına sahip devletimizin bu yapısını güçlendirip, bütünleştirmek; devlet yönetiminde yetkili olanların öncelikli görevlerinden olmalıdır. En yaygın tarifeyle ulus (milli) devlet; geçmişte ortak değerlere sahip, acıyı ve sevinci birlikte tadan, yurduna yurttaş olma bilinci edinmiş yurttaşların birlikte yaşadıkları devlettir. Ulus ve üniter devletin varlığını sürdürebilmesi, çağdaşı devletler karşısında güçlenerek gelişebilmesi; yurttaşlar arasında bölgesel, etnik, din ve mezhep ayrışmasının olmamasıyla doğrudan ilgilidir. Kimi farlılıkların, zenginlikler olarak görülmesi ulus devleti güçlendiren etkenlerdendir.    Kemal Atatürk tarafından yazıldığı bilenen “Medini Bilgiler” adını taşıyan yapıtta şu tümceler yer almaştı.  “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Bugünkü millet siyasi ve içtimai toplumumuz içinde Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Bu millet efradı da (bireyleri de) umum Türk camiası (topluluğu) için aynı müşterek maziye (geçmişe), tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar.” “Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.” diyen, Kemal Atatürk, tarihi Söylev’inin  (Nutuk’un) son bölümünde şu tümceler de yer almaştır. “Efendiler, bu beyanatımla milli hayatı son bulmuş büyük bir milletin bağımsızlığını nasıl kazandığını, *Bilgi ve bilimin en son esaslarına dayalı ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu ifade etmeye çalıştım. *Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum.” Kemal Atatürk’ün emanetine yaraşır, bölgesinde güçlü ve geleceği güvenceli devlet olabilmek,  “Şunun bunun oyuncağı” olmamak için; *Türk gençlerinin, çağdaşlarından geri kalmamak ve onları da geçebilecekleri çağdaş eğitim izlenceleriyle eğitilmeleri, *Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Doğulu-Batılı gibi nitelendirmeler ve değerlendirmelerle ayrıştırılıp, ötekileştirilmelerden uzak tutulmaları, *Anadolu ve Trakya halkının; onca yoksulluk, yoksulluk koşullarına karşın, Kemal Atatürk öncülüğünde başlattıkları bağımsızlık savaşını kazanarak; emperyalizmin yenilebildiğini, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğunun, uluslararası belgesi özelliğinde olan Lozan Antlaşması’nı yermek gibi tarihi hatalar yapmamak, *Her bir aşaması bir destan olan Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızı iyi anlamak, anlatmak ve ulusal başarılarımızı sevgi ve coşkuyla kutlayarak, geleceğimizin güvencesi gençlerimize Kurtuluş Savaşı’mızın her biri birbirinden önemli ve onurlu geçmişe sahip olan, övünülecek tarihi günlerimizle tanıştırarak, cesaretlendirmek, geleceğe hizmet etmek, geçmişi yaşayanları saygıyla anmak gerekir. Unutulmamalıdır ki; geleceğe olumlu katkı ve hizmette bulunmayanların, geleceğinin güvencede olması beklenemez.  
Ekleme Tarihi: 15 Mayıs 2025 -Perşembe

19 MAYIS’IN ANIMSATTIKLARI

Kazandığı üstün başarıları nedeniyle; “evrensel önder”, “askerlik konusunda ve devlet yönetiminde üstün nitelikli” olarak tanımlanan Kemal Atatürk;  1919-1927 yılları sürecinde dünya ve Türkiye tarihini değerlendirdiği, “Söylev-Nutuk” adındaki başucu yapıtına; 

1919 senesi Mayısının 19. günü Samsun'a çıktım.” tümcesiyle başlamıştır.

Özünde “ulusal sır” gizleyen Kemal Atatürk’ün,  Samsun’a yolculuğu öncesi koşulları kısaca aşağıdaki gibi özetlemek mümkündür:

 Çok cepheli savaş içine giren Osmanlı yönetimi;

*Birinci (Paylaşım) Savaşı’ndan yenik çıkmış,

*1914-1918 arasında gelir kaynaklarını tüketmiş,

*Cepheden cepheye koşturulan üretici halk; aç, açık, yardıma muhtaç duruma düşürülmüş,

  *Osmanlı Devleti’nin “ölüm” raporu özelinde olan Mondros Mütarekesi 30 Ekim 1918’de, ölünün defni özelliğinde olan  antlaşma da 10 Ağustos 1920'de  Sevr (Sevres) de imzalanmış,

*Bir zaman yeryüzünün en güçlü devletlerinden biri olan Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları emperyalist güçler tarafından çizilimiş,

*Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul eylemsel olarak işgal olunmuş,

*Ülkenin baş temsilcisi Padişah-Halife, kendi saltanatına dokunulmasın diye işgal güçleri ile işbirliği yaparak teslimiyetçi bir siyaseti izlemeye başlamış,

* Yunanlar, işgal güçlerinin desteğinde İzmir’e girerek, Ege bölgesinde işgale başlamışlar,

*Kadınlara eşlerinin gözü önünde tecavüz edildiği gibi insanlık dışı eylemler yaşanılmış,

*Bu koşullardan kendi çıkarları için yaralanmak isteyen Ermeniler ve Rumlar, ayaklanmaya başlamışlar,

*Özelikle Karadeniz bölgesinde Rum çeteleri yöre halkına kan kusturmaya başlamış,

*18 Ocak 1919’da Paris’te düzenlenen «barış» konferansı günlerinde: İngiliz basınında Türk düşmanlığı körüklenerek,  Türklerin 1915-1918 yılları arasında yüz binlerce Hristiyan Ermeni’yi katlettikleri içerikli yalan yazılar yayınlamış, bu yazılar Karadeniz bölgesindeki Rumların hayatlarının tehlikede olduğu-korunmalılar izlenimi yaratmış,

*Yöre halkı kendi canını-namusunu korumak için doğal ve zorunlu karşı koymalarından rahatsız olan egemen yandaşlar, yöreye hatırı sayılır bir komutanın gönderilmesini, böylece olayların kontrol altına alınmalını,  baskı ve denetimleri altında olan İstanbul Hükümeti’nden istemişler,

*Anadolu’ya gizli olarak geçerek, Anadolu ve Trakya halkını, işgale karşı örgütleme plan hazırlıklarını yapan, bu konuda gerekil silah ve istihbarat hazırlıklarının içinde olan Mustafa Kemal Paşa’ya geniş yetkilerle bu görevin verilmesi, geleceği için tarihi bir fırsat olmuştur.

Böylece,Mustafa Kemal Paşa, cephelerde; “size ölmeyi emrediyorum” talimatını yerine getirildiğine tanık olduğu halk ile birlikte çalışıp, ulusal onuru ve işgalcilerin ayakları altında çiğnenen namus ve onuru kurtarmak için,  ülkeyi bağımsızlığa kavuşturma ulusal uğraşına Samsun’dan başlamıştır.

*Amasya Genelgesi-21-22 Haziran 1919,

*Erzurum Kongresi-23 Temmuz-7 Ağustos 1919,

*Sivas kongresi-4 Eylül 1919-11 Eylül 1919,

*Misk-ı Milli- 28 Şubat 1920,

*TBMM-23 Nisan 1920,

*İnönü Savaşları, (I. 9-11 Ocak 1921,II. 23 Mart-1 Nisan 1921

*Sakarya Savaşı, 22 Ağustos - 13 Eylül 1921,

*Büyük Taarruz «Kurtuluş» -26-30 Ağustos 1922,

Ve Cumhuriyetin ilanı- 29 Ekim 1923,

Gibi, bütün bu tarihi başarılar; 16 Mayıs 1919 günü kurtuluşa yönelen yolcunun 19 Mayıs 1919’da Samsun’a erişmesi sonrasında gerçekleşmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nu yönetenler saraylarında, halkın sırtından semizleşmelerini pekiştirmek için,  ulusallıktan çok ümmetçiliğe önem verdiklerinden, padişahların cülus ve benzeri günlerini kutlayarak, ulusal bilincin gelinmesinden uzak durulmuştur.  İttihat ve Terakki dönemine dek ulusal günler önemsenmemiştir.

Toplumumuzda ulusal duygulara hitap eden günlerin anılması, ilk kez II. Meşrutiyet döneminde başlamış, 1916 yılında “bayram” değilse de jimnastik gösterileri yapılabilmiştir.

Cumhuriyet döneminde; 2739 sayılı Yasa ile bayram ve tatil günleri belirenmiş, ulusal bayram bağlamında; 30 Ağustos gününe yer verilmiştir.

19 Mayıs günü, kutlu yolculuğun ilk adımı olmasına karşın ancak; 20.06.1938 tarihli ve 3466 sayılı Yasa ile 2739 sayılı Yasaya eklenen fıkra ile “Gençlik ve spor bayramı” adında yasa metni olmuştur.

Ulusal bayramlar ve tatil günleri, daha geniş içerikli olarak 17.03.1981 tarih ve 2429 sayılı yasa ile düzenlenmiştir. Buna göre;

*23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı (daha önce “Hâkimiyet Bayramı” idi),

*19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı,

*30 Ağustos Zafer Bayramı, ulusal bayramlar olarak belirlenmiştir.

(27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilen askeri müdahale sonrasında -3 Nisan 1960’dan itibaren- “27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı”, 1982 Anayasasının yürürlüğe girmesine dek resmi bayram olarak kutlanmıştır.

25.10.2016 tarih ve 6752 sayılı yasa ile 2429 sayıl Yasada yapılan değişiklikle; “1 Ocak günü yılbaşı tatili, 1 Mayıs günü Emek ve Dayanışma Günü ve 15 Temmuz günü Demokrasi ve Milli Birlik Günü tatilidir.” hükmü getirilmiştir).

Ulusal günlerin anılması ve bayram olarak kutlanması;

*Yurttaşların birbirine yaklaşmalarını,

*Ortak amaçta buluşmalarını,

*Dayanışma ve yardımlaşmayı artırmayı,

*Ulusal birlik ve benliği kazandırmayı ve güçlendirmeyi,

* Sevgi, saygı ve toplumsal değerleri sahiplenmeyi,

*Bireyin ait olduğu topluma bağlığını pekiştirmeyi,

*Ulusal geçmişi anımsatılıp, pekiştirilerek artıracağı gibi, ulus ve üniter devlet yaşamının da bütünleştirip, güçlenmesinde de önemli etkenlerdendir.

**

Devlet; sınırları belli kara parçası üzerinde, egemenliğe sahip tüzel kişiliktir. Tüzel kişiler özel kişiler tarafından yönetilirler. Devleti yönetme yetkisine sahip kişiler, yönettikleri devletin kuruluş amaçları doğrultusunda çalışmalar yaparlar ve bu yönde ki çalımları desteklerler, devletin kuruluş ilke ve amaçlarını, gençlere öğretme gayretleri içinde olurlarsa görevlerini yapmış olurlar.  Bu bağlamda; ulus-üniter devlet yapısına sahip devletimizin bu yapısını güçlendirip, bütünleştirmek; devlet yönetiminde yetkili olanların öncelikli görevlerinden olmalıdır.

En yaygın tarifeyle ulus (milli) devlet; geçmişte ortak değerlere sahip, acıyı ve sevinci birlikte tadan, yurduna yurttaş olma bilinci edinmiş yurttaşların birlikte yaşadıkları devlettir.

Ulus ve üniter devletin varlığını sürdürebilmesi, çağdaşı devletler karşısında güçlenerek gelişebilmesi; yurttaşlar arasında bölgesel, etnik, din ve mezhep ayrışmasının olmamasıyla doğrudan ilgilidir. Kimi farlılıkların, zenginlikler olarak görülmesi ulus devleti güçlendiren etkenlerdendir.

   Kemal Atatürk tarafından yazıldığı bilenen “Medini Bilgiler” adını taşıyan yapıtta şu tümceler yer almaştı.

 “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Bugünkü millet siyasi ve içtimai toplumumuz içinde Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Bu millet efradı da (bireyleri de) umum Türk camiası (topluluğu) için aynı müşterek maziye (geçmişe), tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar.”

“Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.” diyen, Kemal Atatürk, tarihi Söylev’inin  (Nutuk’un) son bölümünde şu tümceler de yer almaştır.

“Efendiler, bu beyanatımla milli hayatı son bulmuş büyük bir milletin bağımsızlığını nasıl kazandığını,

*Bilgi ve bilimin en son esaslarına dayalı ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu ifade etmeye çalıştım.

*Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum.”

Kemal Atatürk’ün emanetine yaraşır, bölgesinde güçlü ve geleceği güvenceli devlet olabilmek,  “Şunun bunun oyuncağı” olmamak için;

*Türk gençlerinin, çağdaşlarından geri kalmamak ve onları da geçebilecekleri çağdaş eğitim izlenceleriyle eğitilmeleri,

*Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Doğulu-Batılı gibi nitelendirmeler ve değerlendirmelerle ayrıştırılıp, ötekileştirilmelerden uzak tutulmaları,

*Anadolu ve Trakya halkının; onca yoksulluk, yoksulluk koşullarına karşın, Kemal Atatürk öncülüğünde başlattıkları bağımsızlık savaşını kazanarak; emperyalizmin yenilebildiğini, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğunun, uluslararası belgesi özelliğinde olan Lozan Antlaşması’nı yermek gibi tarihi hatalar yapmamak,

*Her bir aşaması bir destan olan Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızı iyi anlamak, anlatmak ve ulusal başarılarımızı sevgi ve coşkuyla kutlayarak, geleceğimizin güvencesi gençlerimize Kurtuluş Savaşı’mızın her biri birbirinden önemli ve onurlu geçmişe sahip olan, övünülecek tarihi günlerimizle tanıştırarak, cesaretlendirmek, geleceğe hizmet etmek, geçmişi yaşayanları saygıyla anmak gerekir.

Unutulmamalıdır ki; geleceğe olumlu katkı ve hizmette bulunmayanların, geleceğinin güvencede olması beklenemez.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.