Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
Köşe Yazarı
Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
 

KAÇIRILMA OLAYI

(Revü Yıldızı başlıklı geçen haftaki yazının devamı) Bir sabah karmaşık bir rüya görerek uyandı. İçinde bir huzursuzluk vardı. Carlo bir iş seyahatine gitmiş, henüz gelmemişti. Çocuğa kahvaltı yaptırdı, okula yolladı. Evdekilere “Carlo’dan bir haber var mı?” diye sordu. “Yok” dediler. Küçük kızı iki yaşında olmuştu, gülücükler dağıtıyordu. Işıl ışıl parlayan yeşil gözleri vardı. Ona cicili bicili elbiseler giydiriyor, gezdiriyordu. Carlo da bayılıyordu küçük Lisa’ya, eve geldiğinde kucağından indirmiyordu. İş yerine telefon açtı, “siz bir haber aldınız mı?” dedi  “Hayır, henüz Bolivya’dan dönmedi” dediler. “Sorun, araştırın bakalım, ne zaman dönecek?” dedi. Yabancı bir ülke, kocasından başka kimsesi yoktu. Evet, parıltılı bir hayat yaşıyorlardı ama kimseye güvenemezdi. Bir kahve yapmalarını söyledi. Camın önüne oturdu, dışarıyı seyretmeye başladı. Sigarasını yaktı, güzel gözleri buğulandı. Gün geçmiyordu. Arabasına bindi dolaşmaya çıktı. Kavşakta kapı açıldı, içeri bir adam atladı, silahını çıkardı. “Sür” dedi. “Ben ineyim, sen al arabayı, eğer istediğin arabayı çalmaksa” dedi Teresa. “Hayır, istediğim sensin güzelim, sür” dedi adam. Bilmediği bir yöne doğru ilerlerken yolda bir kilise gördüler. Teresa aniden frene basıp, kaçmak istedi. Kiliseye sığınmayı düşünmüştü. Adam kaçmasına fırsat vermedi. Tuttuğu gibi arka koltuğa attı, direksiyona geçti, hızla uzaklaştılar oradan. Yolları nereden geçtiğimizi ezberlemem lazım diye düşündü Teresa. Kilisenin adına dikkat etmişti. ‘Kutsal Kurtarıcı Kilisesi” “Niye kaçırıyorsunuz beni?” dedi. “Carlo’dan fidye isteyeceğiz senin için” Sesini çıkartmadı, “Carlo burada değil ki” diye düşündü. İçindeki sıkıntıyla gittiler, o zamana kadar görmediği mahallelerden geçtiler, nihayet şehir dışında bir çiftliğin önünde durdular. Adam arabayı garaja çekti, kapısını kapattı. Teresa’yı eve götürdü. İçerde yaşlı bir çift vardı. “Bu hanım bu gece misafirimiz” dedi onlara. Kadınla adam anlamaz gözlerle baktılar. “Soru yok” dedi eşkıya.  Teresa’ya da döndü. “Korkma bunlar benim anne babam. Sana bir şey yapmayacağız. Bir şey istiyorsan söyle” dedi. Adama “Eşim burada değil” dedi Fransızca. “Ne diyorsun?” Bu sefer İspanyolca tekrarladı aynı şeyi. “Önemli değil, biz onu nerede bulacağımızı buluruz” dedi adam. Yaşlı kadın merakla geldi Teresa’nın yanına “Sen kimsin, ismin ne?” dedi. Teresa kaçırıldığını anlattı “evde beni bekleyen çocuklarım var” dedi, kocasının kim olduğunu söyledi. Anne kalktı oğlunun yanına gitti, vurdu ona. “Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Aklını mı kaçırdın? Başımızı belaya mı sokacaksın bizim? Yanına bırakırlar mı zannediyorsun, öldürürler bizi!” dedi. Babası sıkıntıyla başını salladı. Paolo, “Anne uzatmayın, fazla kalmayacak, böyle emir aldım. Yarına kadar anlaşma sağlanır, bırakırız. Burası gözden uzak kimse tahmin etmez kadının burada olduğunu” dedi. Babası işaret etti. Dışarı çıktılar. “Ne oluyor? Niye getirdin bu kadını buraya? Fidye mi isteyeceksiniz? Ne kadar?” Diye peş peşe sorular sordu. İki çete arasında savaş çıktı. Bizim patron da “karısını kaçırırsak, pazarlık gücümüz artar” dedi. “Annenin hakkı var. Öldürürler bunlar seni yanına bırakmazlar. Bu işe hiç girmeyecektin.” “Çok para var.” “Parası batsın, öldükten sonra parayı ne yapacağız? Mezarda mı sayacaksın?” İçeri girdiklerinde Teresa ağlıyordu. “Ne oldu, niye ağlıyorsun. Bir şey yapmayacağız, kılına zarar gelmeyecek” dedi. “Gelmeyecek” dedi anne, “ben başında bekleyeceğim.” “Çocuklarımı merak ediyorum” dedi Teresa. “Onların başına bir şey gelmesin.” “Merak edilecek bir şey yok. Başlarında dadıları var. Olay duyulmuş, sizin evin çevresini polis sarmış. Arama yapılıyor. Bu işin bir an evvel bitmesi gerekiyor.” Carlo iş güç konularından pek bahsetmezdi. Teresa’nın bilmesini istemiyordu. Tiyatrolar, revüler, gece kulüpleri işin görünen yüzüydü. Son yıllarda uyuşturucu işine de bulaşmıştı. Bu zenginlik oradan geliyordu. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Bolivya’da rakip çete ile aralarında çatışma çıktı. Malına el koymak istiyorlar, Carlo direniyordu.  “Karını kaçırdık” haberi gelince, mecburen herşeyi bırakıp dönmek zorunda kaldı. “Venezüella sınırlarına girince bırakacağız” dediler. Sabaha karşı, “kadını bırakın” emri gelince, Paolo seslendi Teresa’ya, “kalk gidiyorsun, serbestsin” dedi. Telaşla aşağıya koştu genç kadın, “anahtar nerede?” Dedi. “Kiliseye kadar biz götüreceğiz, yolları bilmiyorsun” dedi Paolo. Babası önden eski bir kamyonetle yola çıktı. Paolo, “Onu takip et. Polis durdurursa bizi tanımıyorsun. Seni nerede sakladığımızı bilmiyorsun. Bizlerin ismini de bilmiyorsun. Yüzümüzü görmedin. Burada kaldığın sürenin tamamında gözlerinin kapalı olduğunu, bizim seni getirip, kiliseye bıraktığımızı söyle. Sakın intikam almaya çalışmayın” dedi. Kurtulduğuna inanamıyordu Teresa. Kocasına ne olduğunu da bilmiyordu. Eve doğru hızla gitti. Kapıda polisler, gazeteciler vardı. Onu sorguya çekmek istediler. En iyisi hiçbir şey söylememekti. “Beni birisi bayıltıp kaçırdı. Kim olduğunu görmedim. Sonra bu sabah karanlıkta sakladıkları yerden çıkartıp, gözlerim bağlı getirdiler. Kim olduklarını bilmiyorum” dedi. İsimlerini duydun mu? “Hayır” “Kaç kişiydiler?” “Bilmiyorum” “Eşkâlleri?” “Bilmiyorum” “Kadın var mıydı aralarında?” “Yok. Artık beni bırakın çocuklarıma gideyim. Çok yorgunum” “Peki sonra gene geleceğiz” Biraz sonra Carlo geldi, o da sorguya çekildi. Carlo, o kadar kolay kurtulamayacaktı. Sinirle, telaşla gelmişti. Birbirlerine sarıldılar hasretle. Konuşacak çok şey vardı ama ikisi de şu anda kurtulmuş ve evlerine, birbirlerine kavuşmuş olmanın verdiği rahatlama hissiyle susmayı tercih ettiler. Önce olayın şokunu üzerlerinden atmaları gerekiyordu. Carlo bir parti malı rakibine bırakıp gelmek zorunda kalmıştı. Bu alemde itibarı sarsılmıştı. Polise yakalanmışlar, isimleri gazetelere geçmişti. İlerleyen günlerde boy boy resimleri gazetelerin birinci sayfasını süsleyecekti. Belli ki de buradan kaçmaları gerekecekti. Ama nereye, nasıl? “Şu anda hiçbir şey yapamayız” dedi Carlo. Önce hakkımdaki dosyanın kapanması, işin soğuması gerekir. “Ya seni hapse atarlarsa?” “Ellerinde delil yok. Kimse konuşmaz. Ötekiler de “biz Carlo’nun malını çaldık” diyemezler ya. Bir şey olursa da işimizi ayarlamasını biliriz.” Tabii ya, tanıdıkları vardı. Polis de zaman zaman bu güçlü adamlara göz yumuyordu. Kim bilir ne pazarlıklar dönüyordu Teresa’nın bilmediği. “Paris’e gitsek” “Gidemeyiz.” Kendisini köşeye sıkışmış hissediyordu Teresa. Bu hayattan, bu yabancı ülkeden kurtulması imkânsız gibiydi. Üstelik çocukları vardı. Carlo hapse girerse ne yaparlardı. Sorgulama işine İnterpol de karışmıştı. Bir gün karşısında Robert’ı buldu. Çok şaşırdı ama sonra Robert’in ona polis olduğunu İnterpol’de çalıştığını söylediğini hatırladı. Demek doğruymuş. “Ne yapacağım ben şimdi?” dedi ona. “Öncelikle bir avukat tutman lazım kendine. Senin bu olay hakkında bilgin yoksa, senin hakkındaki soruşturma fazla uzun sürmez” dedi Robert. Teresa çok bunalıyordu, tekrar “ne yapacağım ben şimdi?” dedi. Adeta şoktaydı. “Ya Carlo hapse girerse?” “Öyle görünüyor” “O zaman ben buralarda yalnız kalamam” “Dur bakalım, üzülme” dedi Robert, “bu soruşturmalar bitince temize çıkarsan sana Paris’e dönmen için yardım ederim. Orada kendini daha emniyette hissedersin”    
Ekleme Tarihi: 12 February 2025 - Wednesday

KAÇIRILMA OLAYI

(Revü Yıldızı başlıklı geçen haftaki yazının devamı)

Bir sabah karmaşık bir rüya görerek uyandı. İçinde bir huzursuzluk vardı. Carlo bir iş seyahatine gitmiş, henüz gelmemişti.

Çocuğa kahvaltı yaptırdı, okula yolladı. Evdekilere “Carlo’dan bir haber var mı?” diye sordu. “Yok” dediler.

Küçük kızı iki yaşında olmuştu, gülücükler dağıtıyordu. Işıl ışıl parlayan yeşil gözleri vardı. Ona cicili bicili elbiseler giydiriyor, gezdiriyordu. Carlo da bayılıyordu küçük Lisa’ya, eve geldiğinde kucağından indirmiyordu.

İş yerine telefon açtı, “siz bir haber aldınız mı?” dedi

 “Hayır, henüz Bolivya’dan dönmedi” dediler.

“Sorun, araştırın bakalım, ne zaman dönecek?” dedi.

Yabancı bir ülke, kocasından başka kimsesi yoktu. Evet, parıltılı bir hayat yaşıyorlardı ama kimseye güvenemezdi.

Bir kahve yapmalarını söyledi. Camın önüne oturdu, dışarıyı seyretmeye başladı.

Sigarasını yaktı, güzel gözleri buğulandı.

Gün geçmiyordu.

Arabasına bindi dolaşmaya çıktı. Kavşakta kapı açıldı, içeri bir adam atladı, silahını çıkardı. “Sür” dedi.

“Ben ineyim, sen al arabayı, eğer istediğin arabayı çalmaksa” dedi Teresa.

“Hayır, istediğim sensin güzelim, sür” dedi adam.

Bilmediği bir yöne doğru ilerlerken yolda bir kilise gördüler. Teresa aniden frene basıp, kaçmak istedi. Kiliseye sığınmayı düşünmüştü.

Adam kaçmasına fırsat vermedi. Tuttuğu gibi arka koltuğa attı, direksiyona geçti, hızla uzaklaştılar oradan.

Yolları nereden geçtiğimizi ezberlemem lazım diye düşündü Teresa. Kilisenin adına dikkat etmişti. ‘Kutsal Kurtarıcı Kilisesi”

“Niye kaçırıyorsunuz beni?” dedi.

“Carlo’dan fidye isteyeceğiz senin için”

Sesini çıkartmadı, “Carlo burada değil ki” diye düşündü.

İçindeki sıkıntıyla gittiler, o zamana kadar görmediği mahallelerden geçtiler, nihayet şehir dışında bir çiftliğin önünde durdular. Adam arabayı garaja çekti, kapısını kapattı. Teresa’yı eve götürdü. İçerde yaşlı bir çift vardı. “Bu hanım bu gece misafirimiz” dedi onlara. Kadınla adam anlamaz gözlerle baktılar.

“Soru yok” dedi eşkıya.  Teresa’ya da döndü. “Korkma bunlar benim anne babam. Sana bir şey yapmayacağız. Bir şey istiyorsan söyle” dedi.

Adama “Eşim burada değil” dedi Fransızca.

“Ne diyorsun?” Bu sefer İspanyolca tekrarladı aynı şeyi.

“Önemli değil, biz onu nerede bulacağımızı buluruz” dedi adam.

Yaşlı kadın merakla geldi Teresa’nın yanına “Sen kimsin, ismin ne?” dedi. Teresa kaçırıldığını anlattı “evde beni bekleyen çocuklarım var” dedi, kocasının kim olduğunu söyledi.

Anne kalktı oğlunun yanına gitti, vurdu ona. “Sen ne yapmaya çalışıyorsun? Aklını mı kaçırdın? Başımızı belaya mı sokacaksın bizim? Yanına bırakırlar mı zannediyorsun, öldürürler bizi!” dedi.

Babası sıkıntıyla başını salladı.

Paolo, “Anne uzatmayın, fazla kalmayacak, böyle emir aldım. Yarına kadar anlaşma sağlanır, bırakırız. Burası gözden uzak kimse tahmin etmez kadının burada olduğunu” dedi.

Babası işaret etti. Dışarı çıktılar.

“Ne oluyor? Niye getirdin bu kadını buraya? Fidye mi isteyeceksiniz? Ne kadar?” Diye peş peşe sorular sordu.

İki çete arasında savaş çıktı. Bizim patron da “karısını kaçırırsak, pazarlık gücümüz artar” dedi.

“Annenin hakkı var. Öldürürler bunlar seni yanına bırakmazlar. Bu işe hiç girmeyecektin.”

“Çok para var.”

“Parası batsın, öldükten sonra parayı ne yapacağız? Mezarda mı sayacaksın?”

İçeri girdiklerinde Teresa ağlıyordu. “Ne oldu, niye ağlıyorsun. Bir şey yapmayacağız, kılına zarar gelmeyecek” dedi.

“Gelmeyecek” dedi anne, “ben başında bekleyeceğim.”

“Çocuklarımı merak ediyorum” dedi Teresa. “Onların başına bir şey gelmesin.”

“Merak edilecek bir şey yok. Başlarında dadıları var. Olay duyulmuş, sizin evin çevresini polis sarmış. Arama yapılıyor. Bu işin bir an evvel bitmesi gerekiyor.”

Carlo iş güç konularından pek bahsetmezdi. Teresa’nın bilmesini istemiyordu. Tiyatrolar, revüler, gece kulüpleri işin görünen yüzüydü. Son yıllarda uyuşturucu işine de bulaşmıştı. Bu zenginlik oradan geliyordu.

Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Bolivya’da rakip çete ile aralarında çatışma çıktı. Malına el koymak istiyorlar, Carlo direniyordu.  “Karını kaçırdık” haberi gelince, mecburen herşeyi bırakıp dönmek zorunda kaldı. “Venezüella sınırlarına girince bırakacağız” dediler.

Sabaha karşı, “kadını bırakın” emri gelince, Paolo seslendi Teresa’ya, “kalk gidiyorsun, serbestsin” dedi. Telaşla aşağıya koştu genç kadın, “anahtar nerede?” Dedi.

“Kiliseye kadar biz götüreceğiz, yolları bilmiyorsun” dedi Paolo.

Babası önden eski bir kamyonetle yola çıktı. Paolo, “Onu takip et. Polis durdurursa bizi tanımıyorsun. Seni nerede sakladığımızı bilmiyorsun. Bizlerin ismini de bilmiyorsun. Yüzümüzü görmedin. Burada kaldığın sürenin tamamında gözlerinin kapalı olduğunu, bizim seni getirip, kiliseye bıraktığımızı söyle. Sakın intikam almaya çalışmayın” dedi.

Kurtulduğuna inanamıyordu Teresa. Kocasına ne olduğunu da bilmiyordu. Eve doğru hızla gitti.

Kapıda polisler, gazeteciler vardı. Onu sorguya çekmek istediler. En iyisi hiçbir şey söylememekti. “Beni birisi bayıltıp kaçırdı. Kim olduğunu görmedim. Sonra bu sabah karanlıkta sakladıkları yerden çıkartıp, gözlerim bağlı getirdiler. Kim olduklarını bilmiyorum” dedi.

İsimlerini duydun mu?

“Hayır”

“Kaç kişiydiler?”

“Bilmiyorum”

“Eşkâlleri?”

“Bilmiyorum”

“Kadın var mıydı aralarında?”

“Yok. Artık beni bırakın çocuklarıma gideyim. Çok yorgunum”

“Peki sonra gene geleceğiz”

Biraz sonra Carlo geldi, o da sorguya çekildi. Carlo, o kadar kolay kurtulamayacaktı. Sinirle, telaşla gelmişti. Birbirlerine sarıldılar hasretle. Konuşacak çok şey vardı ama ikisi de şu anda kurtulmuş ve evlerine, birbirlerine kavuşmuş olmanın verdiği rahatlama hissiyle susmayı tercih ettiler. Önce olayın şokunu üzerlerinden atmaları gerekiyordu.

Carlo bir parti malı rakibine bırakıp gelmek zorunda kalmıştı. Bu alemde itibarı sarsılmıştı. Polise yakalanmışlar, isimleri gazetelere geçmişti. İlerleyen günlerde boy boy resimleri gazetelerin birinci sayfasını süsleyecekti.

Belli ki de buradan kaçmaları gerekecekti. Ama nereye, nasıl?

“Şu anda hiçbir şey yapamayız” dedi Carlo. Önce hakkımdaki dosyanın kapanması, işin soğuması gerekir.

“Ya seni hapse atarlarsa?”

“Ellerinde delil yok. Kimse konuşmaz. Ötekiler de “biz Carlo’nun malını çaldık” diyemezler ya. Bir şey olursa da işimizi ayarlamasını biliriz.”

Tabii ya, tanıdıkları vardı. Polis de zaman zaman bu güçlü adamlara göz yumuyordu. Kim bilir ne pazarlıklar dönüyordu Teresa’nın bilmediği.

“Paris’e gitsek”

“Gidemeyiz.”

Kendisini köşeye sıkışmış hissediyordu Teresa. Bu hayattan, bu yabancı ülkeden kurtulması imkânsız gibiydi. Üstelik çocukları vardı. Carlo hapse girerse ne yaparlardı.

Sorgulama işine İnterpol de karışmıştı. Bir gün karşısında Robert’ı buldu.

Çok şaşırdı ama sonra Robert’in ona polis olduğunu İnterpol’de çalıştığını söylediğini hatırladı. Demek doğruymuş.

“Ne yapacağım ben şimdi?” dedi ona.

“Öncelikle bir avukat tutman lazım kendine. Senin bu olay hakkında bilgin yoksa, senin hakkındaki soruşturma fazla uzun sürmez” dedi Robert.

Teresa çok bunalıyordu, tekrar “ne yapacağım ben şimdi?” dedi. Adeta şoktaydı. “Ya Carlo hapse girerse?”

“Öyle görünüyor”

“O zaman ben buralarda yalnız kalamam”

“Dur bakalım, üzülme” dedi Robert, “bu soruşturmalar bitince temize çıkarsan sana Paris’e dönmen için yardım ederim. Orada kendini daha emniyette hissedersin”

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.