İmparatorluğu yeniden pagan dinine döndürmek isteyen Julian, Sasanilere karşı savaşırken İsfahan’da ölünce, yerine aceleyle Jovian seçilmişti. Jovian, Romalıların savaşta başarılı olamadıkları için Julian’ın başlattığı geri çekilme hareketini devam ettirdi. Dicle kıyısına vardıklarında saldırıya uğramadan karşıya geçemeyeceklerini anladılar ve Sasanilerle 3 yıllık barış anlaşması yapıp, bazı yerleri (Sincar, Nusaybin ve o civarda bulunan bir Roma kalesi olan Castra Maurorum) onlara bırakmaya mecbur oldular. Nusaybin halkına şehri boşaltıp Sasanilere teslim etmeleri için üç gün süre verildi.
O dönemde Ermenistan ve Gürcistan’da Hristiyanlık yayılıyor, bu bölgeleri hem Roma hem de Sasaniler kontrol etmek istiyorlardı.
Yapılan anlaşmaya göre Ermeni Krallığı nötr kalacak iki taraftan birine bağlanmayacaktı. Roma, Ermenilere Sasanilere karşı durmaları için yardımda bulunmayacaktı.
Hristiyanlık İran’da da yayılıyordu ama Roma ile aralarındaki düşmanlıktan ötürü Sasaniler Hristiyanlığın yayılmasını önleyip Zerdüşt dinini ön plana çıkardılar. Konstantin sadece bütün Roma’ya hâkim olmakla yetinmeyip imparatorluğun sınırları dışındaki Hristiyanların korunmasını da istemiş, Sasani Kralı’na ülkesindeki Hristiyanlara iyi davranması için mektup yazmıştı.
Bir yandan o mektubu gönderirken bir yandan da İran seferine hazırlanıyordu. Amacı Sasanileri yendikten sonra Kutsal Topraklara gidip Ürdün Nehri’nde (Şeria Nehri- Hazreti İsa’nın burada vaftiz olduğuna inanılıyor) vaftiz olmaktı ancak savaş hazırlıkları sırasında öldü.
O zamanlar Urfa Doğu- Batı, Kuzey-Güney ticaret yollarının geçtiği önemli bir merkezdi. Bu yollarla Hristiyanlık Aramca, Batı’da ise Yunanca ve Yunancadan Latince’ ye tercüme yoluyla Latince olarak yayılıyordu.
Roma ile Sasani rekabetinde Sasaniler ülkelerinde Zerdüştlükten başka dinin yayılmasını istemediler. Doğu’ya kaçan Hristiyanlar Afganistan tarafında dinlerini yaydılar. Bunların çoğu zaten eskiden Yahudilikten Hristiyanlığa geçmiş o bölgelere yayılmış ticaret yapan insanlardı.
İran’ın doğusunda Kuşhan Krallığı vardı, onlar da Budistliği destekliyorlardı.
Din ve Siyaset iç içeydi. İran’da Budizm, Hinduizm, Hristiyanlık ve Maniheizm dinleri yasaklandı.
Zerdüştlükte düalizm- ikilik anlayışı vardı. Aydınlığın, bilgeliğin, iyiliğin simgesi Ahura Mazda, kötülüğün simgesi de Angra Mainyu’ydu. Dünyada dirlik düzen olması iyiliğin kazanması için Ahura Mazda’ya tapmak gerekiyordu. Ateş temizlenmeyi arınmayı ve dünyayı aydınlatmayı simgeliyordu. Ateşe de tapılıyordu. Ülkede doğal gaz ve petrol olduğu için sönmeyen ateşlerin olması belki bu inançta etkili olmuştur.
Hristiyanların kendi arasında ise farklılıklar devam ediyordu. Hem de Paganlar Julian döneminden sonra yeniden bir Hristiyan imparatorun seçilmesinden memnun değildiler.
Jovian Sasanilerle yaptığı barış anlaşmasından sonra Dicle’yi geçip Urfa’ya vardığında sinirli bir kalabalıkla karşılaştı.
Savaşta başarılı olmak bir hükümdar için çok önemliydi. Otoritelerini askeri başarılarından alıyorlardı. Bu da olmayınca varlıkları tehlikeye giriyordu. Askerler de evlerinden çok uzak görevlere gitmek istemiyorlardı. Bu nedenle Jovian Urfa’da bulunduğu süre içinde askerlerin sefere gönderilirken çok uzağa gitmemeleri yönünde bir karar imzaladı. Bu artık Sasanilere karşı savaşmayacakları anlamına geliyordu.
İkinci olarak Julian’ın topladığı vergilerin pagan tapınaklarına verilmesine yönelik yaptığı düzenlemeleri iptal etti.
Oradan Antakya’ya gitti. Antakya’da pagan nüfus vardı. Julian zamanında güçlenmişlerdi. Onlar da Jovian’ı kötü karşıladılar. Orada pagan tapınakları kapattı kiliseleri yeniden açtırdı, büyü ve sihri yasakladı. (Paganlara göre sihir ve büyü kötü bir şey olarak görülmüyordu) Bir rivayete göre Jovian Antakya Kütüphanesini yaktırdı ve oradan ayrıldı. Paganlar ve Hristiyanlar arasında kültürel bir savaş vardı ve din değiştirmek öyle akşamdan sabaha olacak bir şey değildi.
Antakya’da Roma İmparatorluğunun her bakımdan çok önemli bir şehriydi. Bugün hayal edecek olursak, çok sayıda askerin olduğu, orduların, generallerin, imparatorların gelip geçtiği, sarayların bu saraylar içinde o görkemli hayatı yansıtan renkli mozaiklerin olduğu, çok hareketli bir yer olarak hayal edebiliriz. Gelen askerler Latince konuşuyor yerli halk Yunanca Süryanice Aramca konuşuyor, ticaret yolları üzerinde kervanlar geçiyor, atlar, develer, askerlerin silahları kalkanları o kadar insanın hareketi gürültüsü…Bu manzarayı Libanius isimli bir yazar “ bir ırmağın coşarak denize koşmasına” benzetmiş.
Jovian, Konstantin’in Chi-Rho simgeli bayrağını yeniden orduya bayrak yapmıştı. (Yunan harfleriyle Chi-Rho Hazreti İsa’yı simgeliyor. İngilizcedeki Christ gibi düşünebiliriz, Yunanca Christos- ΧΡΙΣΤΟΣ.)
Jovian bundan sonra Ankara’ya geldi. İznik’e doğru tekrar yola çıktığında Nallıhan civarında öldü. “Mangaldan zehirlendi” dediler. Kazara mı öldü yoksa imparator olması istenmediği için öldürüldü mü bilinmiyor. Sonuçta Jovian yedi ay imparatorluk yapmış oldu. Onun da mezarı Kutsal Havariler Kilisesi’nde.
VALENTİNİAN VE VALENS
Bu durumda yeniden imparator seçmek gerekiyordu. İznik’ te yapılan toplantıda o sırada Ankara’da bulunan bir subay, Valentinian seçildi. Hemen başkente gelmesi için haber verildi. Bu Valentinian için büyük bir şans oldu.
Valentinian imparatorluğu yönetim bakımından Doğu ve Batı olarak ayırmayı ve kardeşi Valens’i Doğu imparatoru yapmaya karar verdi. İkisi birlikte imparator(co-Emperor) oldular.
Batı’da Almanlarla sürekli savaşlar oluyordu Valentinian başkent olarak Milano’da, Valens Constantinople’da bulunacaktı.
Bu iki kardeş Sırbistan’da doğmuşlar babaları Gratian Roma ordusunda generalmiş Babalarının görevi nedeniyle Afrika ve Britanya eyaletlerinde bulunmuşlar.
Bu seçimlerin olduğu zaman ikisi de hasta oldukları için bir müddet İstanbul’da kalıp sonra Sırbistan’a gitmişler. Orada kimin nereyi yöneteceği ayrıntılı olarak belirlenmiş. Buna göre Valens Yunanistan, Balkanlar, Anadolu, Mısır ve Suriye’den sorumlu olmuş.
GİRİT ADASI’ NDA DEPREM
365 yılının 21 Haziran günü sabah saatlerinde Girit yakınında 8,5 şiddetinde korkunç bir deprem olmuş ve bütün Doğu Akdeniz’i etkilemiş. Öyle ki İskenderiye’de sular çekilince deniz canlıları denizin tabanında kalmış, insanlar balıkları elleriyle toplamak için denize doğru gidince birdenbire çıkan tsunamiden boğulmuşlar. Daha önce karaya oturmuş gemiler suların kabarmasıyla evlerin üzerine çıkmış. Bu felaket için 6. Yüzyıla kadar İskenderiye’de her sene 21 Haziran’da anma günü düzenlenmiş. İnsanlar sanki bütün dünya sallandı, düzen değişti zannetmişler. Bu olaydan dolayı paganlar Hristiyanları, Hristiyanlar paganları “sizin günahlarınız yüzünden oldu” diyerek suçlamış.
YİNE DOĞU SORUNLARI VE BAŞKENT’İN ELE GEÇİRİLMESİ
Valens iktidara gelince Sasanilerin etki alanını genişletmesi karşısında tedbir almak için önceliği Doğu sınırına vermiş. Sasani Kralı İkinci Şapur, Jovian ile yaptığı anlaşma sonrası (o anlaşma sınırlarını aşarak) Mezopotamya ve Ermenistan’da topraklarını genişletmeye çalışıyormuş.
Valentinian Batı’da sınırlarını korumak için Almanlara karşı savaşırken, Valens, Doğu’ya gitmek için yola çıkmış, tam Kayseri’ye varmışken, İstanbul’u boş bulan Procopius kendisini imparator ilan etmiş, Trakya ve Bitinya bölgelerini ele geçirmiş.
Procopius’un Konstantin hanedanıyla bağlantısı olduğu için kendisinde hak görüyordu. Hem vergilerin artması hem de Julian zamanının sevilen devlet görevlilerinin işlerine son verilmesi yüzünden halkta huzursuzluk varken bu fırsatı değerlendirmek istemişti.
O sırada Valentinian Almanlarla savaştığı için bu tarafa ordu gönderemedi. Valens ilk başta ümitsizliğe düşse de sonradan savaşmaya karar verip ordusunu Procopius un üzerine gönderdi. Büyük bir ordunun yaklaşmakta olduğunu duyan bazı askerler Procopius’u terk ederek karşı tarafa geçmeye karar verdi ve Procopius’u öldürdüler. (27 Mayıs 366)
BOZDOĞAN (VALENS) SU KEMERİ
İstanbul’ a su getirme çalışmaları İmparator Adrian zamanında başlamış, Konstantin devrinde Bozdoğan kemeri yapılmaya başlandı ve Valens döneminde bu görkemli yapı tamamlanarak Valens Su Kemeri olarak anıldı.
VİZİGOTLAR
Valens İstanbul’da duruma hâkim olup, tahtını tacını korudu ama Doğu’da Sasaniler Batı’da Tuna nehrini aşıp Roma topraklarına saldırmak isteyen Vizigotlar tehlike arz etmeye devam ediyordu.
İki tarafta da ordu bulundurulmak, iki tarafta da sınırları korumak ve bu askerlere maaş vermek için vergi toplamak kolay değil. Valens herhalde akşam rahat uyuyamıyor, Istanbul manzarasını şöyle gönül rahatlığıyla seyredemiyordu. Valens önce Vizigotlar’a karşı savaşı kazandı, barış yapıp tekrar Doğu’ya döndü.
Batı’nın İmparatoru olan ağabeyi Valentinian için de hayat zordu. O da Milano’da keyifle oturamıyor, Afrika’da çıkan isyanlar, Ren nehri ve Tuna Nehri boyunca imparatorluk kalelerine yapılan saldırılar, Britanya’nın güvenliği ve oraya gelen Saksonlardan korunması onu yormuştu.
374 yılında Macaristan’da Quadi denen bir gruptan gelen elçilerle kavga ederken fazla sinirlenip, kalp krizi geçirdi, aniden öldü. Yerine oğlu Gratian geldi. Hristiyan olmasına rağmen Valentinian’ ı da Roma geleneklerine göre tanrı ilan ettiler. (Divus Velentinianus Senior)
Valens, Sasanilere karşı sefer hazırlığındayken, Toros dağlarında ve Filistin’ de isyan çıktı. Bunun yanı sıra beklenmedik bir gelişme oldu. Daha önce kendileriyle savaşan Vizigotlar bu sefer Tuna kıyılarına aileleriyle gelip Roma’ya mülteci olmak istediler. Onlar da Hunlardan kaçıyordu.
Sasaniler ise kendi doğu sınırlarında Kuşhanlarla mücadele ediyordu.
Vizigotlar’dan sığınma talebi geldiğinde Valens Antakya’da bulunuyordu. Bu talebi kabul etti. Kendi vatandaşları asker olmayı uzak yerlere savaşa gitmeyi istemediği, bazı işyeri ve toprak sahipleri de asker kaçaklarını sakladığı için Vizigotlar’dan asker temin etmeyi düşündü.
Öncelikle girişine izin verilen gruplar Tuna’yı geçtikten sonra gelmek isteyenlerin sayısının çok daha fazla olduğu ve bu anlaşma yapılan grupla sınırlı olmadığı anlaşıldı. Pek çok farklı grup hatta Hunlardan bazıları da Tuna’yı geçti, Romalılar kontrolü kaybetti.
Büyük bir mülteci krizi çıktı. Yiyecek yeterli olmuyordu. Romalılar çok yüksek ücret talep ediyor mülteciler aç kalıyor, bazıları çocuklarını köle olarak satmak zorunda bırakılıyordu.
Eski düşmanlıklarda zaten vardı, gerilim artıyordu.
Mülteci sorunu Valens için çok büyük bir zorluk oldu. Başkent Constantinople’ de halk Vizigotlar’ın girişine izin verilmesini protesto ediyordu. Vizigotlar yağma amacıyla başkente kadar geldiler. Ancak surların büyüklüğünü görünce geri dönüp Trakya’ya gittiler.
Valens yeğeni Gratian’dan yardım istedi. Ancak yardım yetişmeden Edirne’de savaş başladı. Romalılar büyük bir yenilgi yaşadılar, 9 Ağustos 378 günü Valens öldü ve çok sayıda ölünün arasında imparatorun cenazesi bile bulunamadı. O da ölümünden sonra tanrı mertebesi alarak Divus Valens oldu.
Bu yenilgi artık Batı’da Roma İmparatorluğu’nun çöküşü için yolun başlangıcıydı.
