Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi Theodosius’un iki oğlu vardı. Arcadius Doğu kardeşi Honorius Batı Roma İmparatoru olmuşlardı. Her ikisi de genç ve tecrübesiz oluşlarından dolayı saray görevlilerinin, generallerin, devlet adamlarının bazı hallerde de din adamlarının etkisi altında kaldılar.
Onların devirlerinde en önemli sorun Hunlardan kaçıp, Roma topraklarına giren Germen kavimleriydi. Doğu ve Batı arasındaki güç mücadelesi siyasi yönden; Paganlar, Hristiyanlar ve Hristiyanların kendi aralarındaki mezhep farklılıkları da dini yönden bölünmelere yol açıyordu.
Konstantinapol’ e Antakya’dan İonnis Hrisostomos (John Chrysostom) isimli bir din adamı gelmişti. Pagan düşünür Libanius’un öğrencisi olan bu din adamı retorik (güzel konuşma ikna etme sanatı, hitabet) konusunda eğitim görmüştü. Halk vaazlarını çok beğendiği için kendisine “altın ağız” anlamına gelen Chrysostom diyordu. Vaazlarında halktan yana oluyor, aşırı lüks tüketimini eleştiriyordu.
O dönemde sanırım daha önce Mezopotamya’da çıkan Mani dininin (Maniheizm) etkisinde kalmışlar. Kendisini peygamber ilan eden Mani, ruh ve beden düalizmine inanıyordu. Ruh iyi beden kötüydü. Ona göre insanlar evlenmemeli, cinsellik yaşamamalı bu kötü dünyaya çocuk getirmemeliydi. Beden kötü olduğu için, yeme, içme, giyinme ihtiyaçları en az düzeyde karşılanmalıydı.
Bu tip düşünce çeşitli kültürlerde görülmüş, Hintlilerde de bir lokma bir hırka anlayışıyla derviş olanlar, Yahya peygamberin şehri bırakıp çöle gitmesi, bunun gibi ilk Hristiyanlardan Mısır’da çöle gidenler olmuş.
Konstantinapol Başpiskoposu İonnis bunu uyguluyordu. Çok zayıftı, az yemek yiyordu. Zenginleri halka yardım yapma, zekât verme konusunda uyarıyor, “ihtiyaçtan fazla alınmasın, israf edilmesin” diyordu.
Buna karşılık İmparatoriçe Eudoxia ipek elbiseler mücevherle içindeydi. Esasında her ikisinin de bulundukları konuma gelmeleri geçen hafta gördüğümüz hadım ağa Eutropius’un etkisiyle olmuştu. Ancak Eutropius’un idam edilmesiyle dengeler değişti. Artık Gainas isimli bir general, Arcadius’un en önemli danışmanıydı.
Arcadius saraydan çıkmayan bir hükümdardı. Dinle ilgili görevleri de karısı Eudoxia yürütüyordu. Eudoxia daha dışa dönük bir insandı. Halk Eudoxia’nın imparator üzerinde fazlasıyla etkili olduğunu söylüyordu.
İonnis vaazlarında özellikle zengin kadınların pahalı giyimlerini eleştirince ister istemez imparatoriçe alınıyordu. Bir ara gözden düşmüş bir senatörün mallarına el konuldu, senatörün eşine ait mücevherleri de Eudoxia takmaya başladı. O sırada piskoposun vaazları daha da sertleşti. Eudoxia’yı Kutsal Kitap’ta adı geçen kral Ahab’ın eşi Jezabel’e benzetti. Eudoxia artık John’dan (İonnis) kurtulmak istiyordu onun rakibi olan bir başka din adamını destekledi ama halk halen John Chrysostom’ u tutuyordu. Ayaklanma çıktı, o zaman saray geri adım atmak zorunda kaldı. Bunun gibi birkaç defa uzaklaştırmaya çalıştılar; bir seferinde de rahibi hapse attılar, o gece deprem olunca korkup çıkardılar.
Tam herşey yoluna girmiş derken, bu sefer de Eudoxia için yapılan heykel sorun oldu. Bugünkü Ayasofya’nın yerinde Konstantin’in yaptırdığı eski Ayasofya vardı. Magna Chiesa- Büyük Kilise dedikleri imparatorluğun baş kilisesinin önündeki meydana bu heykel dikilirken içerde de vaaz veriliyordu. İçerdekiler dışarıda halkın imparatoriçe lehine yaptıkları tezahüratı duyuyorlardı. John Eudoxia’nın gümüş heykelinin dikilmesini paganlık olarak nitelendirdi ve yine İncil’den bir örnek verdi. Eudoxia’yı Yahya peygamberin öldürülmesini isteyen Salome’ye benzetti. “Salome yine dağıttı, yine dans ediyor, yine Yahya’nın (John the Babtist) başının tepside kendisine sunulmasını istiyor” dedi. Kendi ismi de John olduğu için kendisini Yahya Peygamber (Vaftizci Yahya veya Yuhanna) yerine koymuş oluyordu bu cümlesiyle.
Artık sarayın sabrı taşmıştı. Onu göndermek için planlar yaptılar ama önce cesaret edemediler yaza kadar zaman geçti sonunda yakalayıp 403 yılında Kafkasya’ya gönderdiler.
Eudoxia’nın sevinci uzun sürmedi. Ertesi sene bir ölü doğum yapmış, kanaması durmayınca enfeksiyon kapıp ölmüş. Kraliçe de olsalar o devirde kadınlar genç ölüyordu maalesef. Biri erkek beş çocuk annesiydi oğlunun 2.Theodosius adıyla tahta çıktığını göremeden öldü.
Eudoxia’nın ölümünden sonra Arcadius’un hayatını ve izlediği siyaseti yönlendiren en yakınında bulunan insanların hemen hemen tamamı gitmiş oldu. (Rufinus, Eutropius, Gainas, John Chrysostom ve Eudoxia) bundan sonra imparatorluktan işleri Anthemius idare edecekti. Anthemius Batı Roma İmparatorluğu ile arayı düzeltmeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Stilicho ile anlaşmak kolay değildi.
Arcadius 408 yılında öldü yerine oğlu Theodosius geçti. Theodosius daha yedi yaşındaydı ve imparatorluğu Anthemius idare edecekti…
Not:
- John Chrysostom, Yunanca da İoannis Hrisostomos, Türkçe de Altınağızlı Yuhanna olarak biliniyor. Ayasofya da mozaiği var.
- Arcadius’ tan günümüze bugün Fatih ilçesinde, Haseki Hürrem Camisi’ne yakın bir alanda Arcadius sütununun kaidesi kalmış. Sütunun inşasına Arcadius zamanında başlamış, oğlu 2. Theodosius zamanında tamamlanmış ve 421 yılında üzerine Arcadius’un heykeli dikilmiş.
- Gainas askerlikte yüksek bir mevkiye gelmişti ancak hem Arian inancından olması hem de kendisi de Germen Kavimlerinden olması nedeniyle başkentte çok sevilmiyordu. Eskişehir civarında yerleşmiş bulunan göçmen kavimler ya asker ya da tarım işçisi oluyor ağır şartlarda çalıştırılıyordu. 399 yılında Anadolu isyanı çıktı. Gainas bunları bastırmak yerine ikili oynadı. Tribigild komutasındaki Ostrogotlar Eskişehir’den Kadıköy e kadar geldi. Gainas’ın ordusuyla birlik olup Arcadius’a karşı ayaklandı. Arcadius ayaklanmayı bastırdı. Konstantinapol’deki göçmen kavimler kadın çocuk denmeden öldürüldü. Bunun üzerine Gainas Tuna boyuna kaçtı, karşı kıyıya geçince Hunlar tarafından öldürülüp, başı kesilerek Arcadius’a hediye olarak gönderildi. Hun Kralı Uldin veya Uldız, Arcadius’a jest yapmak istemiş. 400 yılında olan bu olayın anısına Arcadius sütunu bir zafer anıtı olarak inşa edildi.
