Dördüncü yüzyılda önce Konstantin’in Hristiyan olup başkenti Doğu’ya taşıması, Constantinople adıyla yeni bir şehir inşa etmesi (330), sonra yüzyılın sonuna doğru Romalıların yaşadığı Edirne bozgunu (378) Balkanlara ve Anadolu’ya gelen Germen kavimler, bu kavimlerle yaşanan anlaşmazlıklar, İmparatorluk içinde yaşanan taht kavgaları ve Theodosius’u n kuvvetli yönetimi, rakiplerini alt ederek, ülke yönetimine tek başına hakim olması, fakat bu başarıyı kazandıktan dört ay sonra 395 yılında ölmesi İmparatorlukta büyük değişikliklere yol açtı.
Theodosius’un ölümünden sonra ne olacaktı?
O ölümünden sonra imparatorluğun gene ikiye ayrılacağını tahmin etmiş, her iki oğlunu da Agustus ilan etmişti. Buna göre Arcadius Doğu’da, Honorius Batı’da hükmedecekti.
Arcadius 377 yılında İspanya’da doğmuş 383 yılında babası tarafından Agustus ilan edilmişti. Theodosius bu planı yaptığı için imparatorlukta liyakat sahibi başkalarının yükselip ileride imparator seçilmelerini istemedi.
395 yılındaki ölümünden sonra imparator olan Arcadius 18 yaşındaydı bu görevi yapacak bir tecrübesi yoktu, asker de değildi.
Honorius ise daha 384 yılında doğmuştu henüz 11 yaşında Milano da Batı Roma hükümdarı olmuştu.
İstanbul’da Arcadius’un yanında en önemli devlet adamı Rufinus, Milano’da Honorius ’un yanında ise General Stilicho bulunuyordu.
Stilicho daha evvel Sasanilerle görüşmek için giden heyetin içinde yer almış, bu görüşmeler dolayısıyla Theodosius’un gözüne girmiş, saraya olan yakınlığı sayesinde hem Theodosius’un yeğeni Selena ile evlenmeyi, hem de Honorius’un velisi olmayı başarmıştı.
Theodosius ölünce, “İmparatorla en son kendisinin gizli bir görüşme yaptığını, imparatorun iki çocuğunu da ona emanet ettiğini ve kendisinin tek başına bütün imparatorluğu yöneteceğini, bölünme olmayacağını” söyledi.
Bu sözlere kimse inanmadı, özellikle Rufinus Doğu’yu yönetmekte kararlıydı.
Daha önce çıkan iç savaşta Arbogast ve Eugenius’u yenmek için imparator Doğu’daki orduları Milano’ya götürmüştü. Halen ordular orada bulunuyor, Stilicho kendisini daha güçlü konumda hissediyordu.
Bütün imparatorluğu tek elden idare etmek isteğini ömrü boyunca sürdürdü ancak başaramadı.
Rufinus’un karşı çıkması üzerine bu sefer Balkanların Batı imparatorluğuna bağlı olması gerektiğini söyledi bu isteğini de kabul ettiremedi.
GERMEN KAVİMLERİYLE İLGİLİ HUZURSUZLUK
İmparatorluk sınırlarından girmiş bulunan ve yayılmak isteyen Germen kavimlerinden askerler Theodosius’un ordularında görev yapmış onun zafer kazanmasına yardımcı olmuştu. Hatta onlar öne sürüldüğü için en çok ölen onlardan olmuştu. Buna karşılık taleplerinin karşılanmasını, kendilerine daha çok gelir ve bereketli topraklar verilmesini beklemişler, bu olmayınca da isyan etmeye başlamışlardı.
ARCADİUS ‘UN EUDOXİA İLE EVLİLİĞİ
Rufinus kendi kızıyla Arcadius’u evlendirip durumunu sağlamlaştırmak istiyordu. Ancak sarayda bulunan Eutropius isimli bir hadım ağa, İmparator’a bir başka ünlü general olan Bauto’nun kızı Eudoxia’nın resmini gösterdi ve bu kızı metih etmeye başladı. Aynı yaşlarda olan bu iki genç zaten daha önceden de birbirlerini çocukken görmüşlerdi.
Saray entrikaları devreye girdi. Rufinus bir iş için Antakya’ya gönderildi. Derhal düğün hazırlığı başladı ancak gizli tutuldu. Öyle ki gelin almak için saraydan çıkıldığında kimin evine gidileceği bilinmiyordu. Rufinus’un evinde halen ümit vardı. Ancak şans Eudoxia’ya güldü.27 Nisan 395 yılında evlendiler. (Zamanda yolculuk yapıp bu düğünü görmek isterdim)
EUTROPİUS
Eutropius Theodosius’un ölümünden sonra Büyük Saray’da Has Odabaşı oldu (veya Kapı Ağası da diyebiliriz.) Bu iki terim de de Osmanlı zamanında kullanılıyordu. Genellikle Ak Ağalar Has Odabaşı oluyorlardı. Kanuni zamanında hadım olmayan bir kişinin, Pargalı İbrahim Paşa’nın Has Odabaşı olması bir istisna olmuştu. Bu görev için Padişah çocukluk arkadaşına güvenmişti.
Bizans saraylarında da bu görevi hadımlar yapıyordu. Eutropius’un unvanı Latince praepositus sacre cubilius- Kutsal Odanın Baş Yetkilisi gibi bir anlamı var. İngiliz saraylarında bu Chamberlaine oldu.
Hükümdara en yakın olan kişiydi ve Rufinus’a karşı olan ekipte yer alıyordu.
STİLİCHO
Stilicho da kendi kızını Honorius ile evlenmeyi başardı (398). Rakibi Rufinus İmparator’un kayınpederi olamamıştı ama Stilicho bu amacına ulaşmıştı. Hatta ilk kızı Maria ölünce ikinci kızı Thermantia’yı da Honorius’la evlendirdi (408). Stilicho Vandal kanı taşıdığı için kendisinin imparator olması imkansızdı tam Romalı sayılmıyordu ancak belki torunu olur diye ümit etti ama bu iki evlilikten de çocuk olmadı.
ALARİC
Alaric Vizigotlar’ın kumandanı, lideri, bazılarına göre kralıydı. Theodosius ile birlikte çarpışmıştı. Theodosius’un ölümünden sonra kendilerine yer bulmak için Balkanlarda ilerlemeye daha güneye inmeye başladı. Rufinus Alaric’ le görüşerek anlaşma yoluna varmak istedi. Stilicho ise ordu göndererek bu kavimleri yenmeye karar verdi.
Constantinople endişeliydi. Alaric’ten mi korksunlar Stilicho’dan mı bilmiyorlardı. Sonunda Stilicho’nun daha tehlikeli olduğuna karar verdiler çünkü Stilicho Balkanların Batı Roma İmparatorluğuna dahil olmasını istiyordu. Alaric’i yenecek pozisyonda olmasına rağmen, Arcadius’tan “geri çekil” emri aldı ve istemeyerek de olsa bu emre uymak mecburiyetinde kaldı.
Arcadius, babası Theodosius zamanında Batı’ya sevk edilmiş olan Doğu ordularının geri İstanbul’a gönderilmesini emretti. Bu emre de uydu Stilicho. Ancak İstanbul’a gönderilen göçmen kavimlerden oluşan ordular İstanbul’a gelince, Rufinus’u öldürdüler.
Herkes bu işte Stilicho’nun parmağı olduğunu düşündü.
Stilicho 396 yılında tekrar Alaric’in ordusuyla savaştı, isyanı bastırdı ama Alaric’i elinden kaçırdı. Alaric dağlara sığınmıştı.
Tarihçiler Stilicho’nun Alaric’i elinden kaçırması konusunda (acaba kendi kabahati mi yoksa yine Arcadius çekilmesini emrettiği için mi kaçırdı) diye ikiye ayrıldılar. Alaric önemliydi çünkü ileride Roma’nın başına çok iş açacaktı.
AFRİKA’DA İSYAN
Gaul bölgesinde de (Bugünkü Fransa) isyanlar çıkıyordu, Stilicho hem onlarla hem Alaric ile uğraşırken, bu sefer Roma’ya tahıl gönderdiği için çok kıymetli olan Afrika kıyılarında isyan çıktı. Roma İmparatorluğu Akdeniz kıyılarının tamamına hakimdi, Akdeniz için Mare Nostrum -Bizim Denizimiz diyordu ama herkesi memnun etmek de kolay değildi, herkesi silah zoruyla sömürge yapmak da.
Afrika’daki komutan Gildo isyan edince, oraya onun kardeşi (hem de düşmanı olan) Mascezel gönderildi. Mascezel, isyanı bastırdı, hapse atılan Gildo intihar etti. Mascezel “zafer kazandım” diyerek İtalya’ya döndü alkışlarla karşılandı. Dönmesine döndü ama bu pek hayırlı olmadı. Roma’da bir köprüden geçerken Stilicho’nun bir işaretiyle köprüden aşağıya atılıverdi. Kimse de Stilicho’yu suçlu çıkaramayacağı için “yazık köprüden düştü, suya kapılıp öldü” dediler.
Stilicho etrafta parlayan yıldız görmek istemiyordu.
EUTROPİUS’UN YÜKSELİŞ VE DÜŞÜŞÜ
Rufinus’un ölümünden sonra sarayda Eutropius ve İmparatoriçe Eudoxia’nın sözü geçer olmuştu. Arcadius tarihte “hep etrafındakilerin etkisinde kalan zayıf bir hükümdar” olarak biliniyor.
Eutropius’a saraydaki Has Odabaşılık görevi yeterli olmuyordu. Bürokrasi üzerinde etkili olmak daha doğrudan bir görev almak istiyordu.
Afrika isyanında da Alaric isyanında olduğu gibi Stilicho’ ya karşı çalıştı. Arcadius Stilicho’yu Alaric isyanı zamanında “hostis publicus” halk düşmanı ilan edip, Alaric’i Balkan Komutanı yapmıştı. İki sarayın arası artık çok açılmıştı.
Eutropius illustris olarak çok yetkili bir makama sahip oldu. Arcadius üzerinde o kadar etkiliydi ki bu görevle adeta dokunulmaz oldu. Bu makama karşı muhalefette bulunmayı vatana ihanet sayan emirler çıkarttı.
Bununla da yetinmedi, komutan olarak Doğu’daki bazı savaşlarda orduyu yönetti. İhtirası bitmiyordu. Constantinople baş piskoposluğuna Antakya’da bulunan John Chrysostom isimli bir rahibin atanmasını sağladı. Kilise ile saray ilişkilerinde de etkili olacaktı.
Bunlarda yetmedi en yüksek makam olan konsüllüğe talip oldu ve bu isteği de 399 yılında gerçekleşti. Roma tarihinde çok önemli bir yeri olan bu makama atanması şaşkınlık yarattı ve büyük tepki aldı.
Bu zamana kadar hadım olan bir kişinin orduya komuta etmesi ve saray dışında, devlette bir makama gelmesi görülmemiş bir şeydi. Ne halk ne de idareciler kabul etmek istemedi.
Bu ihtiras Eutropius’un sonunu getirdi, önce Kıbrıs’a sürgün gönderildi, sonra idam edildi.
Devam edecek….
