Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
Köşe Yazarı
Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
 

İMPARATOR HONORİUS (393-423)

Honorius Roma İmparatoru Theodosius’un oğlu olarak, 384 yılında Istanbul ‘da doğmuştu. Arcadius’un küçük kardeşiydi. 386 yılında annesi ölünce 387’de babası ikinci eşi Galla ile evlendi. Bu evlilikten de kız kardeşi Galla Placidia doğdu. Honorius daha iki yaşındayken babası tarafından konsül yapıldı, 393 yılında ise co- emperor- ortak imparator ilan edildi, Agustus sıfatını aldı. Babası Theodosius, 395 yılında öldüğünde Honorius Batı’nın, Arcadius Doğu’nun imparatoru oldular. Onun devrinde imparatorluk sürekli olarak geriledi. Roma’yı savunmak güç olduğu için önceleri Milano’dan hükmediyordu, daha sonra orası da tehlikeli hale gelince Ravenna’ya çekildi. Ravenna’nın etrafı bataklık olduğu için yabancı orduların gelip işgal etmeleri güçtü. İktidarının ilk yıllarında ülke güçlü General Stilicho tarafından yönetilmekteydi. Stilicho’nun kızı Maria ile, o ölünce diğer kızı Thermantia ile evlendi fakat bu iki evlilikten de çocuk olmadı. Stilicho’nun torununu Roma İmparatoru yapma hayali gerçekleşmedi. Stilicho’nun ülkeyi savunması çok zordu çünkü Fransa (Gaul) İtalya ve İspanya’ya (Hispania) Vizigotlar’ın saldırıları oluyor, Afrika kıyılarında da isyan çıkıyordu. Roma’ya tahıl Afrika’dan geldiği için Afrika’yı kontrol altında tutabilmek önemliydi. 402 yılında Paskalya zamanı Honorius Milano’dayken, barbarların komutanı diye bilinen Alaric tarafından sarıldı. Stilicho gelip Vizigot ordusunu Verona’ya doğru geri çekilmeye zorladı. Honorius’u kurtardı. Ordu bunlarla uğraşırken, İngiltere’yi çok zayıf durumda bırakmış oldu. Honorius’da zaten güçlü bir imparator olmadığı için asker başka liderleri desteklemeye başladı. İngiltere’de de çeşitli isyanlar çıktı. Artık kontrol tamamen kaybediliyordu. İtalya’nın da savunulması güçleştiği için 408 yılında, Stilicho’nun isteğiyle, Roma senatosu Vizigotlar’a 4000 pound altını haraç olarak ödeyerek İtalya’dan çekilmelerini istedi. Aynı yılın mayıs ayında Arcadius İstanbul’da ölünce, Honorius, gidip Arcadius’tan sonra oğlu Theodosius’un tahta geçmesi için yardımcı olmak, o sırada Istanbul ’da bulunmak istedi. Fakat Stilicho bunun tehlikeli olduğunu söyleyerek, Honorius’un İtalya’da kalmasını tavsiye etti. Onun yerine kendisi gitti. Burada gene saray entrikaları devreye girdi. Stilicho eskiden beri Doğusuyla batısıyla bütün imparatorluğu kendi idare etmek istiyordu. İkinci kızını Honorius ile daha yeni evlendirmişti. İtalya’da düşmanı çoktu. O gidince hemen kendisini imparatora şikâyet edenler oldu. “Arcadius öldü, Stilicho seni öldürüp, devleti tamamen ele geçirir” dediler. Olympius isimli bir bakan “Stilicho’nun barbar kavimlerle iş birliği yaptığı ve darbe hazırlığında olduğunu” söyledi. Honorius bu sözlere inandı, kayınpederi Stilicho geri dönünce, onu ve oğlunu öldürdü, ikinci eşi Thermantia’yı annesinin evine yolladı. Hükümette ve sarayda Stilicho ’ya bağlı kim varsa hepsinin görevine son verdi bazılarını öldürttü. Tamamen yeni kişilerden oluşan kadrolar topladı.   İtalya’nın durumu şimdi ne olacaktı? Stilicho’nun gitmesi iyi olmadı. Alaric bir defa haraç almaya alışmıştı, tekrar İtalya’ya saldırıp tekrar haraç istedi. Roma’yı kuşatmıştı. Halk açlık çekiyordu ve Alaric çekilmek için 5000 pound altın, 30.000 pound gümüş talep ediyordu. Gene sarayda yöneticiler değişti, Vizigotlar’ın düşmanları yollandı, Vizigotlar’la arası iyi olanlar başa geldi. Bu yabancı kavimlerin Roma siyasetinde etkisi çoktu çünkü daha evvel yapılan anlaşmalarla pek çok asker Roma ordusuna geçmişti. Alaric Senato’ya Honorius’u devirip yerine Priscus Attalus’u imparator seçmeleri için baskı yapıyor, kuşatmaya devam ediyordu. Konstantinapol’den Roma’ya yardım için ordu gönderildi ama Alaric onları durdurmayı başardı. Senato Attalus’u seçmişti, halk çok açtı, Attalus Alaric ile arasını iyi tutup, Roma’ya Afrika’dan tahıl getirmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Halkın daha fazla bekleyecek takati kalmamıştı, 410 yılında kim olduğunu bilmediğimiz bir Romalı kapıları açıp Alaric’in şehri işgal etmesine izin verdi. 800 yüz yıl sonra Roma ilk defa işgal edilmiş ve yağmalanıyordu. Bu büyük bir şok oldu. Alaric kiliselere sığınanlara dokunmadı ama yine de çok insan öldürdü. Romalılar kuşatma ve açlığı yaşadıkları için bu işgal belki beklenen bir şeydi ama imparatorluğun her yerinde büyük bir şok ve inanamamak hali vardı. Evet imparatorlukta Hristiyanların sayısı artıyordu ama halen pagan olanlarda çoktu. Eski tartışmalar yeniden alevlendi. “Hani siz Hristiyan oldunuz pagan tanrıları bıraktınız, peki o zaman tanrınız niye sizi korumadı da koskoca Roma bu barbarlara yenildi? Biz pagan tanrıların gönlünü hoş etseydik başımıza bu işler gelmezdi” demeye başladılar. “Niye iyilerin başına kötü işler geliyor? Tanrı var mı yok mu? Kader var mı, yok mu?  Serbest irade ile insan ne kadar kendi yazısını yazabilir? İlk günah diye bir şey var mı, yok mu?” Gibi sorular başladı. Belki bu sorular eskiden de vardı ama şimdi aciliyet kazanmıştı. AUGUSTİN VE TANRI’NIN ŞEHRİ 354- 430 yılları arasında yaşamış olan büyük Hristiyan düşünürü Augustin, bu sorulara bir cevap arıyordu. Romalı şair Virgil asırlar önce Roma için “eternal city- ebedi şehir” demişti. Augustine dünyevi şehirlerin ebedi olmadığını asıl ebedi olanın Göklerdeki Tanrı’nın Hükümdarlığı olduğunu, onun hiçbir zaman yıkılamayacağını söyledi. Virgil Aeneas Destanı’nda Truva’nın yıkılışını anlatmış oradan kaçan mültecilerin yanlarında tanrı heykelciklerini götürdüklerini söylemişti. Augustin, bu tanrı heykelciklerinin, putların Truvalıları korumadığını aksine halkın bu heykelcikleri korumak isteğiyle yanlarında taşıdığını hatırlattı. Augustin bu Tanrı’nın şehri dediği Göklerdeki şehre Yeni Kudüs diyordu, yerdeki Kudüs’te kötülerde vardı ama gökteki Kudüs cennetti ve orada sadece iyiler günahsızlar vardı. Orijinal adı De civitate Dei contra paganos -Paganlara karşı Tanrı’nın Şehri olan bu eserinde Agustin hem paganlara karşı Hristiyanlık savunması yaptı- Adil Savaş- (Just War) ilkesini anlattı hem de genel olarak Hristiyanlık inancıyla ilgili temel düşüncelerini ortaya koydu. Hristiyanlık felsefesiyle ilgili en önemli eserlerden biridir.  
Ekleme Tarihi: 29 Eylül 2025 -Pazartesi

İMPARATOR HONORİUS (393-423)

Honorius Roma İmparatoru Theodosius’un oğlu olarak, 384 yılında Istanbul ‘da doğmuştu. Arcadius’un küçük kardeşiydi. 386 yılında annesi ölünce 387’de babası ikinci eşi Galla ile evlendi. Bu evlilikten de kız kardeşi Galla Placidia doğdu.

Honorius daha iki yaşındayken babası tarafından konsül yapıldı, 393 yılında ise co- emperor- ortak imparator ilan edildi, Agustus sıfatını aldı.

Babası Theodosius, 395 yılında öldüğünde Honorius Batı’nın, Arcadius Doğu’nun imparatoru oldular.

Onun devrinde imparatorluk sürekli olarak geriledi. Roma’yı savunmak güç olduğu için önceleri Milano’dan hükmediyordu, daha sonra orası da tehlikeli hale gelince Ravenna’ya çekildi.

Ravenna’nın etrafı bataklık olduğu için yabancı orduların gelip işgal etmeleri güçtü. İktidarının ilk yıllarında ülke güçlü General Stilicho tarafından yönetilmekteydi.

Stilicho’nun kızı Maria ile, o ölünce diğer kızı Thermantia ile evlendi fakat bu iki evlilikten de çocuk olmadı. Stilicho’nun torununu Roma İmparatoru yapma hayali gerçekleşmedi.

Stilicho’nun ülkeyi savunması çok zordu çünkü Fransa (Gaul) İtalya ve İspanya’ya (Hispania) Vizigotlar’ın saldırıları oluyor, Afrika kıyılarında da isyan çıkıyordu. Roma’ya tahıl Afrika’dan geldiği için Afrika’yı kontrol altında tutabilmek önemliydi.

402 yılında Paskalya zamanı Honorius Milano’dayken, barbarların komutanı diye bilinen Alaric tarafından sarıldı. Stilicho gelip Vizigot ordusunu Verona’ya doğru geri çekilmeye zorladı. Honorius’u kurtardı.

Ordu bunlarla uğraşırken, İngiltere’yi çok zayıf durumda bırakmış oldu. Honorius’da zaten güçlü bir imparator olmadığı için asker başka liderleri desteklemeye başladı. İngiltere’de de çeşitli isyanlar çıktı.

Artık kontrol tamamen kaybediliyordu. İtalya’nın da savunulması güçleştiği için 408 yılında, Stilicho’nun isteğiyle, Roma senatosu Vizigotlar’a 4000 pound altını haraç olarak ödeyerek İtalya’dan çekilmelerini istedi.

Aynı yılın mayıs ayında Arcadius İstanbul’da ölünce, Honorius, gidip Arcadius’tan sonra oğlu Theodosius’un tahta geçmesi için yardımcı olmak, o sırada Istanbul ’da bulunmak istedi. Fakat Stilicho bunun tehlikeli olduğunu söyleyerek, Honorius’un İtalya’da kalmasını tavsiye etti. Onun yerine kendisi gitti.

Burada gene saray entrikaları devreye girdi. Stilicho eskiden beri Doğusuyla batısıyla bütün imparatorluğu kendi idare etmek istiyordu. İkinci kızını Honorius ile daha yeni evlendirmişti. İtalya’da düşmanı çoktu. O gidince hemen kendisini imparatora şikâyet edenler oldu. “Arcadius öldü, Stilicho seni öldürüp, devleti tamamen ele geçirir” dediler.

Olympius isimli bir bakan “Stilicho’nun barbar kavimlerle iş birliği yaptığı ve darbe hazırlığında olduğunu” söyledi. Honorius bu sözlere inandı, kayınpederi Stilicho geri dönünce, onu ve oğlunu öldürdü, ikinci eşi Thermantia’yı annesinin evine yolladı. Hükümette ve sarayda Stilicho ’ya bağlı kim varsa hepsinin görevine son verdi bazılarını öldürttü. Tamamen yeni kişilerden oluşan kadrolar topladı.

 

İtalya’nın durumu şimdi ne olacaktı?

Stilicho’nun gitmesi iyi olmadı. Alaric bir defa haraç almaya alışmıştı, tekrar İtalya’ya saldırıp tekrar haraç istedi. Roma’yı kuşatmıştı. Halk açlık çekiyordu ve Alaric çekilmek için 5000 pound altın, 30.000 pound gümüş talep ediyordu.

Gene sarayda yöneticiler değişti, Vizigotlar’ın düşmanları yollandı, Vizigotlar’la arası iyi olanlar başa geldi. Bu yabancı kavimlerin Roma siyasetinde etkisi çoktu çünkü daha evvel yapılan anlaşmalarla pek çok asker Roma ordusuna geçmişti.

Alaric Senato’ya Honorius’u devirip yerine Priscus Attalus’u imparator seçmeleri için baskı yapıyor, kuşatmaya devam ediyordu.

Konstantinapol’den Roma’ya yardım için ordu gönderildi ama Alaric onları durdurmayı başardı.

Senato Attalus’u seçmişti, halk çok açtı, Attalus Alaric ile arasını iyi tutup, Roma’ya Afrika’dan tahıl getirmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Halkın daha fazla bekleyecek takati kalmamıştı, 410 yılında kim olduğunu bilmediğimiz bir Romalı kapıları açıp Alaric’in şehri işgal etmesine izin verdi. 800 yüz yıl sonra Roma ilk defa işgal edilmiş ve yağmalanıyordu.

Bu büyük bir şok oldu. Alaric kiliselere sığınanlara dokunmadı ama yine de çok insan öldürdü.

Romalılar kuşatma ve açlığı yaşadıkları için bu işgal belki beklenen bir şeydi ama imparatorluğun her yerinde büyük bir şok ve inanamamak hali vardı.

Evet imparatorlukta Hristiyanların sayısı artıyordu ama halen pagan olanlarda çoktu. Eski tartışmalar yeniden alevlendi. “Hani siz Hristiyan oldunuz pagan tanrıları bıraktınız, peki o zaman tanrınız niye sizi korumadı da koskoca Roma bu barbarlara yenildi? Biz pagan tanrıların gönlünü hoş etseydik başımıza bu işler gelmezdi” demeye başladılar.

“Niye iyilerin başına kötü işler geliyor? Tanrı var mı yok mu? Kader var mı, yok mu?  Serbest irade ile insan ne kadar kendi yazısını yazabilir? İlk günah diye bir şey var mı, yok mu?” Gibi sorular başladı. Belki bu sorular eskiden de vardı ama şimdi aciliyet kazanmıştı.

AUGUSTİN VE TANRI’NIN ŞEHRİ

354- 430 yılları arasında yaşamış olan büyük Hristiyan düşünürü Augustin, bu sorulara bir cevap arıyordu.

Romalı şair Virgil asırlar önce Roma için “eternal city- ebedi şehir” demişti. Augustine dünyevi şehirlerin ebedi olmadığını asıl ebedi olanın Göklerdeki Tanrı’nın Hükümdarlığı olduğunu, onun hiçbir zaman yıkılamayacağını söyledi.

Virgil Aeneas Destanı’nda Truva’nın yıkılışını anlatmış oradan kaçan mültecilerin yanlarında tanrı heykelciklerini götürdüklerini söylemişti. Augustin, bu tanrı heykelciklerinin, putların Truvalıları korumadığını aksine halkın bu heykelcikleri korumak isteğiyle yanlarında taşıdığını hatırlattı.

Augustin bu Tanrı’nın şehri dediği Göklerdeki şehre Yeni Kudüs diyordu, yerdeki Kudüs’te kötülerde vardı ama gökteki Kudüs cennetti ve orada sadece iyiler günahsızlar vardı.

Orijinal adı De civitate Dei contra paganos -Paganlara karşı Tanrı’nın Şehri olan bu eserinde Agustin hem paganlara karşı Hristiyanlık savunması yaptı- Adil Savaş- (Just War) ilkesini anlattı hem de genel olarak Hristiyanlık inancıyla ilgili temel düşüncelerini ortaya koydu.

Hristiyanlık felsefesiyle ilgili en önemli eserlerden biridir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.