Geçen hafta yayınlanan Elanor ve Petronilla başlıklı yazının devamı
Aquitain Düşesi Elanor’un eşi Fransa Kralı Louis’nin günahlarını affettirmek üzere Kutsal Topraklara hac ziyareti yapmak istemesiyle, Papalığın İkinci Haçlı Seferi başlatma arzusu aynı döneme denk gelmişti.
Bilindiği gibi Birinci Haçlı seferi, 1071 Malazgirt Zaferiyle Türklerin Anadolu’ya girmesi, İznik’i başkent yapması nedeniyle Konstantinopolis’i tehlike altında gören, Bizans İmparatoru 1. Aleksios’un, Papa Urban’dan yardım istemesi sonucu olarak başlamıştı. Papa 2. Urban’ın Clermont kentinde yaptığı ateşli konuşmalardan sonra, halkta heyecan oluşmuş, ilk etapta asıl mesleği askerlik olmayan halktan kişilerin yola çıkmasıyla başlamıştı. Buna Köylülerin veya Halkın Haçlı seferi denildi. (İlk gelen grup için)
1096 yılında Avrupa’dan hareketle Bizans topraklarına doğru ilerleyen Haçlılar, önce yolda karşılarına çıkan Musevileri öldürüp, mallarını yağmalamışlar, sonra Hristiyan köyleri ve şehirleri de bu büyük yağmadan payını almıştı. Bu grup, İznik’te Selçuklular tarafından bozguna uğratılmış, sonra bir daha saldırı beklemeyen Kılıç Aslan Malatya üzerine hareket etmiş, orayı ele geçirmeye çalışırken bu sefer Avrupa’dan gelen silahlı şövalyelerin, baronların İznik üzerine yürüdüğü haberini almış, ancak başkentini Haçlılardan kurtaramamış, Konya’ya çekilmek zorunda kalmıştı.
Anadolu’yu geçip, Kudüs’e doğru yol alan Haçlılar çok kan dökmüş, kazandıkları zaferle Antakya Prensliği, Urfa Kontluğu, Kudüs Krallığı ve Trablusşam Kontluğu olmak üzere dört devlet kurmuşlardı.
Elanor’un amcası olan Poitierli Raymond (Aquitain Dükü 9. William’ın oğlu) 1136 yılında Antakya Prensi olmuştu.
24 Aralık 1144’te Musul ve Halep Atabeyi İmadeddin Zengi, Urfa Kontluğuna karşı zafer kazanarak bu kontluğa son verdi. Urfa’nın Müslümanlar eline geçmesi bölgedeki diğer Haçlı Devletleri için de tehdit oluşturmuş Avrupa’da alarm zilleri çalmıştı.
Papa 3. Eugenius bir ferman yayınlayarak, Haçlı Seferi düzenlenmesini istedi. Bu konuda çalışmalar yapmak için Bernard Clairvaux görevlendirildi. Bernard’ın Vezelay’de yaptığı konuşmada Fransa Kralı 7. Louis ve eşi Elanor’da hazır bulundu. Büyük bir heyecanla sefere katılmak üzere yemin ettiler. Elanor’da kendi memleketi Akitanya’yı (Aquitaine) temsilen kendi askerleriyle gidecekti.
Toplantıda hazır bulunanların kıyafetlerine takılmak üzere haçlar dikildi. Kumaş kalmayınca, Bernard kendi üzerindeki cübbesini çıkarıp, şeritler halinde kestirmeye başladı.
Hitabetiyle meşhur olan ve daha sağlığında sanki azizmiş gibi saygı gören Bernard, oradan Almanya’ya geçti, ayinler düzenledi, halka günahlarının affedileceğini söyleyerek, haçlı seferine hazırlanmalarını istedi. Bernard’a göre o dönemde yaşayanlar, “en şanslı insanlardı” çünkü bu sefere katılmak şerefine erişip, cenneti garantileyeceklerdi.
Bu konuşmalar Almanya’da da heyecan yarattı. Alman Kralı 3.Conrad ve geleceğin Kutsal Roma İmparatoru olacak yeğeni Frederict Barbarossa bu sefere katılma kararı aldılar
Gene ilk haçlı seferinde olduğu gibi, ilk iş olarak Almanya’daki Yahudileri öldürmeye başladılar. Karayoluyla Macaristan üzerinden Bizans topraklarına gitme planı yaptılar.
Kadınların Haçlı Seferine katılmasına bazıları karşı çıkıyordu. Yürüyüşü yavaşlatacaklarını, fazladan taşınacak eşyalarının olacağı ve onları korumak için çok sayıda asker tahsis edilmesi gerekeceğini söyleyenler vardı. Ancak Kudüs’e gitmek, aynı zamanda “hac görevi” olduğu için kadınlardan da gitmek isteyenler vardı.
Bu seferde Elanor’un amcası Raymond’a da yardım edilecekti. Elanor gitmeye kararlıydı.
Fransızlar önce Fransa’nın doğusundaki Metz şehri, Sonra Ren nehrini geçerek Almanya’da Worms, Regesnburg, daha sonra da Avusturya’da Tuna boyuna inerek, ırmağı takiben, Bizans topraklarına geldiler.
İlk seferden tecrübeli olan Bizanslılar, onlara güvenmiyordu. Karşılama heyeti Haçlılara ilk seferde olduğu gibi Müslümanlardan alacakları toprakları, Bizans İmparatorluğu’na vermeleri ve Konstantinapol’e saldırmamaları yönünde yemin ettirdi. Belli aralarla yerleştirilen Bizans askerleri onlara refakat edecekti.
Hem Filibe’de hem de Edirne’de olaylar çıktı. Yunanlılar Haçlılara güvenmiyor, mal satmak istemiyor evlerine çekiliyordu. Büyük orduyu doyurmak kolay değildi. Haçlılar gittikleri yerleri yağmaladılar. Frederict Barbarossa Edirne’de bir manastırı yaktırdı, olaylar büyüdü.
Bizans İmparatoru Almanların Çanakkale Boğazını geçip, bir an önce İzmir’e doğru yola çıkmasını istiyordu. Onlar ise İstanbul’a gelip oradan boğazı geçmeyi, ilk Haçlı Seferinde olduğu gibi İznik üzerinden yola devam etmeyi istediler, İmparatorun kendilerine yaptığı uyarıyı dikkate almadılar.
Fransızlar da aynı şekilde İstanbul’a gelmek istediler. İmparator diplomatik olmaya çalışıyordu ama kafileyi şehre sokmak istemedi, surların dışında bir sarayda ağırladı. Gene de, Kral ve Kraliçe’nin şehre girmelerine izin verip sur içini gezdirdi, kendi sarayında davetler verdi.
Elanor şehrin güzelliği zenginliği karşısında büyülenmişti. Saraylar, mücevherler, ipekli kumaşlar daha önce tatmadığı lezzetler, her şey değişikti. O zamanlar Avrupa’da baharat zor bulunuyordu patlıcan gibi bazı sebzeler ise görülmemişti. Burada güzel bir zaman geçirdiler.
İmparator onların da bir an evvel şehirden ayrılmasını istiyor, Fransızlar arasında casuslar görevlendiriyordu. Haklıydı da, çünkü bazıları Konstantinapol’ü almaktan söz ediyordu.
O sırada Eskişehir yakınlarına gelen Alman ordusu, Selçuklu saldırısıyla karşılaşmış büyük bozguna uğramış, askerlerin neredeyse yüzde doksanı ölmüş, Conrad yaralanmıştı. (İkinci Dorileon Muharebesi)
İmparator bu haberi Fransızlara vermedi. Sanki Conrad kazanmış gibi gösterdi. Yola çıkan Fransızlar kaçmakta olan Almanlarla karşılaştılar.
Bunun üzerine Ege kıyılarından gitmeye karar verildi. Conrad’ın Anadolu içinden geçip, Konya’yı almak, Selçukluları mağlup etmek hayali suya düşmüştü.
Bergama, İzmir yolunu takip ederek, Efes’e vardılar. Noel’i Efes’te kutladılar. Kıyı bölgeleri Bizans korumasındaydı. Efes’te yaraları henüz iyileşmemiş olan Conrad hastalanınca, geri İzmir’e döndü bir Bizans gemisine binip İstanbul’a gitti, saray doktorları tarafından tedavi edildi.
Fransızlar Denizli’ye devam edip, Torosların üzerinden Antalya limanına inmeye karar verdiler. Büyük bir hataydı bu. Birkaç defa Selçuklu saldırısına uğradılar. Bunların en kötüsü Honaz Dağında oldu. On kilometrelik geçidi öncü kuvvet arkadakileri beklemeden geçmiş, arayı açmıştı. Halbuki önceden kararlaştırılmış bir yerde bekleyip, arkadan gelenleri koruması gerekiyordu.
Elanor’un içinde bulunduğu ortadaki grup da kadınlar, yaralılar ve taşınan yükler vardı, çok ağır ilerleyebiliyorlardı. Elanor ve onunla gelen üç yüz hanımın sandık sandık eşyaları vardı.
Geçidin iki yanını tutan Selçuklular hücuma geçince, büyük panik çıktı, o ağırlıklar, atlar, arabalar dağdan aşağı yuvarlandı, sandıklar etrafa saçıldı.
Louis geriden gelen birliklerle beraberdi hemen muhafızlarıyla birlikte diğerlerini korumak için harekete geçti ama başarılı olamadı. Dağlarda kayalık bir bölgeye sığınarak kurtuldu. Üzerinde kral olduğunu belirten bir işaret olmadığı için diğer şövalyelerden farklı görünmüyordu, onun için esir alınmaktan veya öldürülmekten kurtuldu.
Elanor’un nasıl kurtulduğunu bilmiyoruz ama kurtulabilen diğerleriyle güç bela Antalya’ya geldiler.
Mevsim kıştı onları Antakya’ya götürebilecek yeterli sayıda gemi yoktu. Burada Kral Louis gene taktik bir hata yaptı. Askerinden ayrılarak bir kısım soylularla birlikte bulabildikleri gemilere binip, deniz yoluyla Antakya’ya gitti.
Kalanlar kaç kişiydi, kaçı Antakya’ya varabildi, tarih yazmıyor. Bir kısmı paralı asker olarak Bizans ordusuna veya Selçuklu ordusuna katılmış, bir kısmı zor şartlarda yolculuğa devam ederek Antakya’ya ulaşmış.
Elanor ve Louis Antakya’da Raymond’ın sarayında çok güzel ağırlandılar. Elanor mutlu olmuştu, onca zahmetten sonra, ona çocukluğunu hatırlatan Aquitaine günlerine götüren bu sarayda olmak ona iyi gelmişti. Burada da şarkılar, şiir meclisleri, eğlenceler vardı. Raymond’un kendi eğitimi yokmuş ama sanatçıları desteklermiş.
Bundan sonra ne yapılacağı konusunda Raymond ile Kral Louis arasında anlaşmazlık çıktı. Louis asıl hedefi olan Kudüs’e bir an evvel gitmek, hacı olmak istiyordu. Raymond ise Haçlı ordusunun Halep’i almakta, Antakya Prensliğinin topraklarını genişletmekte, Urfa’nın Müslümanlardan alınması ve bölgenin güvenliği konusunda kendisine yardım etmesini istiyordu.
Elanor’da amcasının tarafını tuttu. Antakya’dan ayrılmak istemiyordu. En sonunda Louis, Elanor’u isteği hilafına zorla götürmek zorunda kaldı.
Kudüs’e vardıklarında Şam’ı almaktan, Suriye’yi tamamen haçlı devletlerinin eline geçirmekten söz ediyorlardı. Şam Kuşatması başarılı olmadı. En sonunda artık yapacak bir şey kalmayınca geri dönmeye karar verdiler. Onca zahmet, onca savaş, onca kayıp, sıfıra sıfır olmuştu. Ortada övünülecek bir askeri başarı yoktu. İkinci Haçlı Seferi tarihe başarısız olarak geçti. Papa onların dönmesini istiyordu. Louis, Paskalya’yı da Kudüs’te geçirip, yola çıkmak istedi.
Elanor ve Louis’nin arası epey açılmıştı. Yeniden ayrılık söylentileri çıkmıştı. Ayrı ayrı gemilere binip, İtalya’ya doğru harekete geçtiler. Yolculuk zorlu geçti, birbirlerinden haber alamadılar. Elanor’un gemisi fırtınada Afrika kıyılarına savruldu. En sonunda Louis, Calabria’da karaya çıktı. Elanor’un nerede olduğunu bilmiyordu. Sonra Elanor’un Sicilya’da olduğu, Kral Roger’in sarayında Palermo’da dinlendiği haberi geldi.
Kral ve kraliçe bir müddet sonra tekrar bir araya geldiler. Roma’ya doğru yola çıktılar. Papa’yı ziyaret edeceklerdi. Sicilya’dayken Elanor’a, Antakya’dan kötü haber gelmişti. Amcası Raymond, Afrin muharebesinde Selçuklulara yenilmiş, kellesi kesilmişti. Bu çok güçlü kuvvetli uzun boylu yakışıklı savaşçı ihtirasına kurban gitmiş, prensliğini genişletme çabaları felaketle sonuçlanmıştı.
Elanor İtalya’da hastalandı, bir müddet Papa’nın sarayında kaldılar. Ayrılma arzusu devam ediyordu ancak Papa, Kral ve Kraliçe’nin ayrılmasına izin vermedi. Tekrar bir araya gelmeleri aynı odayı paylaşmaları konusunda nasihat etti
Louis tahta bir erkek varis gelmeden ülkesini bırakıp haçlı seferine katıldığı için eleştiriyordu. Elanor’da “kraliçenin esas görevi annelik, erkek çocuk doğurmak, sen on üç senelik evlilikte sadece bir kız çocuğu doğurdun” diye eleştiriliyordu.
Elanor ve Louis iki buçuk seneden sonra Paris’e döndüler. Papa’nın telkinleriyle olan bu zoraki birliktelikten sonra, 1150 yılında bir kız çocuk daha dünyaya geldi. Ama yeni bebek de evliliği kurtaramadı. Araları gittikçe açıldı. Elanor zaten Fransa’da çok sevilmiyordu. Sonunda Kilise onların evliliğini 3. dereceden akrabalık nedeniyle geçersiz saydı.
Çocuklar sarayda kalacak, Elanor Akitanya’ya dönecek, topraklarının idaresi gene kendisine verilecekti. İşlemler tamamlandıktan sonra memleketine doğru yola çıktı. Yolda iki defa kaçırılma tehlikelisi atlattı.
Zorla kadınları kaçırarak, evlenmek, malında hak iddia etmek yöntemi o zaman hâlâ geçerliydi. Bu kadar zenginlik ve güzellikle Elanor’un yalnız kalması zordu.
Hemen daha önceki yazılarımda gördüğümüz Matilda’nın oğlu, Normandiya Dükü Henri’ye mektup yazıp gelip kendisiyle evlenmesini istedi…
Devam edecek.