Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
Köşe Yazarı
Elif MAT ERKMEN - Araştırmacı-Yazar
 

DENİZ FENERİ

Virginia Woolf’un “Deniz Feneri” ismiyle Türkçe ’ye çevrilen bir kitabı var. “To the Light House”, tam çevirisi “Deniz Fenerine” … Herhalde kitap ismi olarak Deniz Feneri Türkçe ’de daha uygun görülmüş. Kitapta ailenin bir yazlık evi vardır deniz kenarında. Uzaktan bir fener görülür. Orada fenerin bekçisi eşi ve çocuğuyla yaşamaktadır. O deniz feneri insan arzularını temsil eder. Uzaktan görülür ama varması zordur. Ramsay ailesinin evi İskoçya kıyılarında bir adada olduğu için hava koşulları serttir, şiddetli rüzgâra açık, hava serin, denizde dev dalgalar görülür. Ailenin sekiz çocuğu vardır. Kitabın ilk bölümü Pencere adını taşır. Mrs. Ramsey küçük oğlu James ile camdan bakmaktadır. Çocuk ertesi gün deniz fenerine gitmek ister. Baba Mr. Ramsay, biraz sert bir adamdır. “Ertesi gün havanın bozuk olacağını, onun için gidemeyeceklerini” söyler. James üzülür, çocuk üzüldü diye anne de üzülür. Onları tadı kaçtı diye bu sefer babanın da keyfi kaçar. “Ben bir gidip sorayım, yarınki hava durumunu” der. Aslında bu ufak bir mesele gibi görülebilir. Orada yazlık evleri var, bir başka gün gidebilirler belki. Ama kısmet olmaz. Sekiz yaşındaki oğlu hayal kırıklığına uğrayınca, anne bunun çocuğun kalbinde yer edecek bir sızı olacağını, yıllar sonra da hatırlanacağını sezer bir şekilde, annelik iç güdüsüyle. Mr. Ramsay, entelektüel bir adamdır. Üniversite hocasıdır. Gençliğinde yazdığı kitapla meşhur olmuştur. Ama kendi kendiyle rekabet halindedir. İlerde de böyle iyi bir kitap yazabilecek midir? O saygın akademik ismini, ününü devam ettirebilecek midir? Bundan kuşkusu vardır. Bazı insan, gençken başarıyı elde eder, parlar, sonraki yıllarda aynı heyecana tekrar kavuşamaz. Mr. Ramsay başarıyı A’dan Z’ye bir skala olarak düşünür, kendince R harfindedir. Daha gidecek yolu vardır. Anne Mrs. Ramsey sekiz çocuğa rağmen hala çok güzel alımlı bir kadın olarak tasvir edilir. Evde çocukların yanı sıra, hep misafirler de olur. Genellikle, Mr. Ramsay’nin öğrencileri genç adamlar, birkaç tanıdık genç hanım. Mrs. Ramsay oğluyla camdan bakarken, misafir hanımlardan Lily dışarıda çimlerin üzerinde resim masasını kurmuş, anne- oğulun resmini yapmaktadır. Onun arkası denize ve dolayısıyla deniz fenerine dönüktür, genç ressam dışarıdan içeriye bakmaktadır. Dışarısı karmaşayı, fırtınayı, doğanın belirsizliğini, içerisi güvenliği, huzuru, sıcak yuvayı, alışılmış rutinleri temsil eder. Mrs. Ramsay iyi bir insandır. Yakınlardaki kasabaya gider, hayır kurumlarında çalışır, yoksullara yardım eder. İyimserdir, kocası “Gidilmeyecek” dese de, “Olur a, yarın hava düzelir de, Deniz Feneri’ne gideriz” diye, bekçinin oğluna çorap örer. Onu da oğlunun ayağına ölçer. Bu “çorap örme” deyimi, nedense ülkemizde olumsuz manaya gelir. “Dur bakalım başımıza ne çorap örecekler” denir. Kadınlara has bir aktivitedir aslında, sevgi dolu bir iş, çocuğunun eşinin ayağı üşümesin diye çorap örmek. Kim bilir, belki de, kadın karşıtı birileri kadının ince zekasından, olası kurnazlığından çekinip böyle bir deyim uydurmuştur. Bilemiyoruz. Eski Yunan’da Roma’da asil kadınlar hep dokuma ve örgü işleriyle meşguldüler. Evde yardımcılarda olsa, asil hanım için en iyi vakit geçirme aracı bu tip aktivitelerdi. Ev halkının giyim kuşamı kadının sorumluluğuydu. Osmanlı devrindeki gibi, kadının evinde olması, fazla dışarı çıkmaması tercih edilirdi. Mrs Ramsay, misafirleriyle de yakından ilgilenirdi. Kimisi yatıya kalır, kimisi sadece yemeğe gelirdi. Kocası yemek işi çabuk bitsin, hemen kendi dünyasına dönsün, kitaplarına, yazılarına baksın isterken Mrs. Ramsay, sohbeti, sosyalleşmeyi severdi. Sofadaki sohbet ortamını yaratmak sanki kendi göreviydi. Gençler evlensin ister, çöpçatanlık yapmaya çalışırdı. Rahat bir hayatları vardı ama gene de sekiz çocuk kolay değildi. Arada evin şurasını, burasını yaptırmayı düşünür, “ev eskiyor” der, sonra masraf olmasın diye, kocasına bir şey söylemekten vazgeçerdi. Lily, bu evlilik meselesine, Mrs Ramsay’nin gençleri evliliğe teşvik eden konuşmalarına karşı biraz mesafeliydi. “Bu tatlı hanım, evliliği anneliği överken, iyi niyetle bizim de evlenmemizi isterken, aslında bizim şu anki durumumuzu beğenmediğini göstermiyor mu?” Diye düşünürdü. O evlenmeden de pekâlâ mutlu olabilirdi. Bir de misafirlerden bir genç adamın “kadınlar resim yapamaz, yazı yazamaz” demesine bozulmuştu. Pekâlâ o da güzel bir resim yapabilirdi. Kadın olması bir şeyi değiştirmezdi. Yalnız yemekte aklına takıldı. O resimdeki ağacın yerini değiştirecekti. Tuzluğa bakarken, tuzluğun sofradaki yerini şöyle bir oynattı. Bu ağaç meselesini unutmamalıydı.   Büyük Savaş (Birinci Dünya Savaşı) daha patlamamıştı. Bunlar daha ailenin iyi günleriydi…      
Ekleme Tarihi: 23 April 2025 - Wednesday

DENİZ FENERİ

Virginia Woolf’un “Deniz Feneri” ismiyle Türkçe ’ye çevrilen bir kitabı var. “To the Light House”, tam çevirisi “Deniz Fenerine”

Herhalde kitap ismi olarak Deniz Feneri Türkçe ’de daha uygun görülmüş.

Kitapta ailenin bir yazlık evi vardır deniz kenarında. Uzaktan bir fener görülür. Orada fenerin bekçisi eşi ve çocuğuyla yaşamaktadır. O deniz feneri insan arzularını temsil eder. Uzaktan görülür ama varması zordur.

Ramsay ailesinin evi İskoçya kıyılarında bir adada olduğu için hava koşulları serttir, şiddetli rüzgâra açık, hava serin, denizde dev dalgalar görülür.

Ailenin sekiz çocuğu vardır.

Kitabın ilk bölümü Pencere adını taşır. Mrs. Ramsey küçük oğlu James ile camdan bakmaktadır. Çocuk ertesi gün deniz fenerine gitmek ister. Baba Mr. Ramsay, biraz sert bir adamdır. “Ertesi gün havanın bozuk olacağını, onun için gidemeyeceklerini” söyler. James üzülür, çocuk üzüldü diye anne de üzülür. Onları tadı kaçtı diye bu sefer babanın da keyfi kaçar. “Ben bir gidip sorayım, yarınki hava durumunu” der.

Aslında bu ufak bir mesele gibi görülebilir. Orada yazlık evleri var, bir başka gün gidebilirler belki. Ama kısmet olmaz. Sekiz yaşındaki oğlu hayal kırıklığına uğrayınca, anne bunun çocuğun kalbinde yer edecek bir sızı olacağını, yıllar sonra da hatırlanacağını sezer bir şekilde, annelik iç güdüsüyle.

Mr. Ramsay, entelektüel bir adamdır. Üniversite hocasıdır. Gençliğinde yazdığı kitapla meşhur olmuştur. Ama kendi kendiyle rekabet halindedir. İlerde de böyle iyi bir kitap yazabilecek midir? O saygın akademik ismini, ününü devam ettirebilecek midir?

Bundan kuşkusu vardır. Bazı insan, gençken başarıyı elde eder, parlar, sonraki yıllarda aynı heyecana tekrar kavuşamaz. Mr. Ramsay başarıyı A’dan Z’ye bir skala olarak düşünür, kendince R harfindedir. Daha gidecek yolu vardır.

Anne Mrs. Ramsey sekiz çocuğa rağmen hala çok güzel alımlı bir kadın olarak tasvir edilir. Evde çocukların yanı sıra, hep misafirler de olur. Genellikle, Mr. Ramsay’nin öğrencileri genç adamlar, birkaç tanıdık genç hanım.

Mrs. Ramsay oğluyla camdan bakarken, misafir hanımlardan Lily dışarıda çimlerin üzerinde resim masasını kurmuş, anne- oğulun resmini yapmaktadır. Onun arkası denize ve dolayısıyla deniz fenerine dönüktür, genç ressam dışarıdan içeriye bakmaktadır. Dışarısı karmaşayı, fırtınayı, doğanın belirsizliğini, içerisi güvenliği, huzuru, sıcak yuvayı, alışılmış rutinleri temsil eder.

Mrs. Ramsay iyi bir insandır. Yakınlardaki kasabaya gider, hayır kurumlarında çalışır, yoksullara yardım eder. İyimserdir, kocası “Gidilmeyecek” dese de, “Olur a, yarın hava düzelir de, Deniz Feneri’ne gideriz” diye, bekçinin oğluna çorap örer. Onu da oğlunun ayağına ölçer.

Bu “çorap örme” deyimi, nedense ülkemizde olumsuz manaya gelir. “Dur bakalım başımıza ne çorap örecekler” denir. Kadınlara has bir aktivitedir aslında, sevgi dolu bir iş, çocuğunun eşinin ayağı üşümesin diye çorap örmek. Kim bilir, belki de, kadın karşıtı birileri kadının ince zekasından, olası kurnazlığından çekinip böyle bir deyim uydurmuştur. Bilemiyoruz.

Eski Yunan’da Roma’da asil kadınlar hep dokuma ve örgü işleriyle meşguldüler. Evde yardımcılarda olsa, asil hanım için en iyi vakit geçirme aracı bu tip aktivitelerdi. Ev halkının giyim kuşamı kadının sorumluluğuydu. Osmanlı devrindeki gibi, kadının evinde olması, fazla dışarı çıkmaması tercih edilirdi.

Mrs Ramsay, misafirleriyle de yakından ilgilenirdi. Kimisi yatıya kalır, kimisi sadece yemeğe gelirdi. Kocası yemek işi çabuk bitsin, hemen kendi dünyasına dönsün, kitaplarına, yazılarına baksın isterken Mrs. Ramsay, sohbeti, sosyalleşmeyi severdi. Sofadaki sohbet ortamını yaratmak sanki kendi göreviydi. Gençler evlensin ister, çöpçatanlık yapmaya çalışırdı.

Rahat bir hayatları vardı ama gene de sekiz çocuk kolay değildi. Arada evin şurasını, burasını yaptırmayı düşünür, “ev eskiyor” der, sonra masraf olmasın diye, kocasına bir şey söylemekten vazgeçerdi.

Lily, bu evlilik meselesine, Mrs Ramsay’nin gençleri evliliğe teşvik eden konuşmalarına karşı biraz mesafeliydi. “Bu tatlı hanım, evliliği anneliği överken, iyi niyetle bizim de evlenmemizi isterken, aslında bizim şu anki durumumuzu beğenmediğini göstermiyor mu?” Diye düşünürdü. O evlenmeden de pekâlâ mutlu olabilirdi.

Bir de misafirlerden bir genç adamın “kadınlar resim yapamaz, yazı yazamaz” demesine bozulmuştu. Pekâlâ o da güzel bir resim yapabilirdi. Kadın olması bir şeyi değiştirmezdi.

Yalnız yemekte aklına takıldı. O resimdeki ağacın yerini değiştirecekti. Tuzluğa bakarken, tuzluğun sofradaki yerini şöyle bir oynattı. Bu ağaç meselesini unutmamalıydı.

 

Büyük Savaş (Birinci Dünya Savaşı) daha patlamamıştı.

Bunlar daha ailenin iyi günleriydi…

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.