Derviş’e sormuşlar: “Ne anladın dünyadan?”
“Ölülerin sevgiyle anıldığı, yaşayanların sevgisizlikten öldüğü bir dünyaya şahit oldum.
Ölülerin toprağına çiçek ektiler; yaşayanların bahçesini talan ettiler…”
Ülkemizdeki ve dünyadaki haberleri izledikçe kafamda dervişin bu saptaması yankılanıyor. Derviş sanki bu sözle, bugünün dünyasına ayna tutmuş.
Ölüleri sevgiyle layıkıyla anarken, yaşatmaya gelince hep eksiğiz…
Birinin öldürülmesini lanetliyoruz ama yaşarken onun yalnızlığını, çaresizliğini, çığlığını fark etmiyoruz veya duymazdan geliyoruz.
Geçtiğimiz günlerde yine genç bir kadın, Rojin KABAİŞ’in, yapılan otopsi raporunda cinayete kurban gittiği ortaya çıktı. Tüm imkânsızlıklara rağmen kızını okumaya gönderen babanın çığlıklarının bizdeki karşılığı:
“Yazık oldu… Çok gençti…Vah vah…” Belki bunu yapanlara birkaç da lanetleme cümlesi.
Ama bu cümleler ne yazık ki, toprağın üstünde değil, altında yankılanıyor.
Sonuç; Bir masum kadın daha umutlarını, geleceğini toprağın üstünde bırakıp, toprağın altına gönderildi. Artık onu sevgiyle anıp, mezarını çiçek bahçesine çevirebiliriz…
Bu çağda empati duygusu ve sevgi eksikliği yalnızca ilişkilerde değil, toplumun vicdanında da yaşıyor. Birbirimizin acısına alışmış durumdayız. Herkesin önceliği kendisi ve yaşadığı sorunlar. Televizyon ekranlarında acı haberler geçerken, biz bir sonraki videoyu kaydırıyoruz.
Bu sevgisizlik beni Paulo Coelho’nun Simyacı adlı eserine götürdü. Simyacı ilk bakışta bir “hazine arayışı” hikâyesi gibi görünse de, aslında insanın sevgiyi keşfetme ve onunla bütünleşme yolculuğudur.
Romanın kahramanı Santiago, Mısır piramitlerinin yakınlarında gömülü bir hazineyi bulmak için yola çıkar. Ancak bu yolculuk aslında kendi kalbine yapılan bir yolculuk haline gelir.
Gerçek hazineyi bulmak için çölleri aşan Santiago, eserin sonunda hazinesini bulur. Ama o hazine yolculuğunun başında aradığı sandıktaki hazine değil, kendi içindeki hazinedir; yani evrendeki en büyük güç olan sevgidir.
“Sevgi, her şeyin merkezindedir.”
İnsanın içindeki sevgi sönünce, insan ışığını kaybediyor. Biz ise bu ışığı kaybettik.
Çocuklar, kadınlar, hayvanlar, doğa… Hepsi sevgisizliğin bedelini ödüyor.
Belki de birinin bahçesine su dökmek, bir çocuğun kalbine dokunmak, bir kadının sesini yaşarken duymak için yeniden Simyacı’nın öğrettiği yere dönmeliyiz:
Sevginin, vicdanın, merhametin kalbine.
İşte asıl simya: çölleşmiş kalpleri yeniden yeşertip insan kılmaktır. Bu çölü yeşertecek tek su da “Sevgidir”.
