Bir süredir gündüz kuşağındaki programları takip ediyorum ve dehşet içindeyim. Nerdeyse her programda çocuklarını terk etmiş ve sosyal medyadan tanıştıkları adamlara kaçan kadınlar var. Daha da ilginci, çok kısa süre önce evlenmişi de var, torun torba sahibi olanı da. Hepsi de özetle eşlerinin sevgisizliğinden, ilgisizliğinden, saygısızlığından ya da şiddetinden dem vuruyorlar. Terkedilen erkeklerin çoğunluğu da, ne olursa olsun eşlerinin geri dönmesini talep ediyor. Yani neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
Bence bu konunun en trajik tarafı, bu kadınların şikâyet ettikleri durumlara karşı yaptıkları eylem, aileleriyle sıkıntılarını paylaşmak veya boşanmayı düşünmek yerine yine hiç tanımadıkları başka bir adama gitmek…
Bir kadın ailesine özellikle de babasına güvenemiyorsa, sığınamıyorsa vah ki vah. Sonuç; kadın cinayetleri, fuhuş batağı, yasaklı maddeler… Ya geride kalan çocukların sağlıklı birer birey olmalarını bekleyebilir miyiz?
Evet, çocuklar aile sıcaklığını ve sevgisini yeterince hissetmezse kendini değerli hissedemiyor; “aidiyet”, “güven” duygusunu kazanamıyor ve hep o duygunun peşinde koşarken hata yapıyor. Maalesef kendisine değer vermeyen veya verdiği değeri hissettirememiş ailesine de güvenemiyor.
Aile, bir çocuğun ilk sığınağıdır. Naçizane fikrim, ailede çocuğun alması gereken en önemli derslerden biri de sevilme ve değer görme duygusudur. Aileden gelen sevgi, çocuğun hayata daha güvenle bakmasını sağlar ve başkasına değil kendine güvenmeyi sağlar.
Reşat Nuri Güntekin’in "Çalıkuşu" adlı romanındaki Feride, bunun güzel bir örneğidir. Feride, küçük yaşta annesini kaybetmiş olsa da, dayısı ve yakın çevresinden gördüğü ilgi ve sevgi sayesinde güçlü bir kişilik geliştirir. Toplumun baskısına boyun eğmeden, kendi ayakları üzerinde durur ve öğretmen olarak Anadolu’ya gider. Onu bu kadar cesur ve kararlı yapan, çocukluğunda aldığı sevgiyle kazandığı özgüvenidir.
Ayrıca bir çocuğa sevgi göstermek, ona yalnızca "seni seviyorum" demekle sınırlı değildir. Onu dinlemek, fikirlerine değer vermek, hatalarında yanında olmak; hepsi birer sevgi göstergesidir. Bu tür bir ortamda büyüyen çocuk, kendi değerinin farkına varır. Kendine güvenir, topluma güven duyar ve başkalarına da sevgi gösterebilecek olgunluğa erişir.
Özetle, ailede görülen sevgi bir çocuğun kişiliğini, özgüvenini ve hayattaki duruşunu şekillendirir. Sevgiyle büyüyen her çocuk, içindeki gücü keşfeder ve kimseye ihtiyaç duymadan dünyaya cesaretle açılır.
Bu vesileyle, yaşadığı sürece sevgisi ve güveniyle son derece “güçlü” ve “özgüvenli” iki kız çocuğu yetiştiren merhum eşim Kenan Gürer’i de saygı ve minnetle anıyorum…
