Nazım Hikmet yıllar önce şu soruyu sormuştu:
“Tarih boyunca, erkeğin kadını koruduğu söylendi. Sahi; erkek, kadını kime karşı koruyordu?”
Bu soru bugün hâlâ cevap bekliyor. Çünkü kadın, yüzyıllardır “korunması gereken” varlık olarak görüldü, ama aslında en büyük tehlikeyi çoğu zaman en yakındaki erkekten gördü.
Hele Ortadoğu’da yaşıyorsa…
Birleşmiş Milletler’in raporlarına göre İran’da yalnızca geçtiğimiz yıl 31 kadın idam edildi. Çoğu, tecavüzden korunmaya çalışırken ya da zorla evlendirildikten sonra kocalarını öldürdükleri gerekçesiyle cezalandırıldı.
En son 17 Eylül 2025’te Tebriz’de 52 yaşındaki Zahra Fotouhi idam edildi. Yıllarca eski kocasının şiddetine maruz kalan Fotouhi, eski kocasını öldürmekle suçlanmış ve beş yıl boyunca idam hücresinde bekletilmişti. Onun ölümüyle birlikte 2025 yılı içinde darağacında can veren kadın sayısı 35’e çıktı. 2007’den bu yana idam edilen kadınların sayısı ise en az 298.
31 Ağustos 2025 tarihinde Afganistan’da meydana gelen yıkıcı depremin ardından yaralanan kadınlar ve kız çocukları erkek doktorlardan ya da yabancılardan yardım alamıyor. Kadın doktor sayısı da oldukça kısıtlı. Yani Taliban'ın kısıtlamaları ve kültürel bariyerler birçok kadını yardımdan yoksun bırakıyor.
Evet, maalesef Ortadoğu’da yukarıda verilen örnekleri çoğaltmak mümkün.
Ya ülkemizde? Evet, bizde idam yok. Ama kadınlarımızı cellatlarından yetirince koruyabiliyor muyuz?
2024’te 394 kadın öldürüldü, 258 kadın şüpheli şekilde hayatını kaybetti. 2025’in ilk yarısında 136 kadın cinayeti ve 145 şüpheli ölüm yaşandı.
Gerekçeler hep aynı: Ayrılık talebi, kıskançlık, namus, aldatma… Yani erkek şiddetini meşrulaştırmaya çalışan bahaneler.
Zülfü Livaneli bu konuyu “Mutluluk” adlı eserinde çok güzel bir şekilde gözler önüne sermiştir.
Eser, Meryem’in amcası tarafından uğradığı tecavüzle başlar. Bu olayın ardından Meryem hem suçun faili tarafından hem de toplumun baskısıyla susturulur. Amca, suçunu gizleyip Meryem’i günahkâr ilan eder ve ölmesi gerektiğini söyler. Genç kız konuşamaz ve kendini savunamaz. Toplumsal cinsiyet normlarına göre kadın kendisini koruyamamakla suçludur. Erkek ise sorgulanmayan ve cezalandırılmayan bir güç figürüne dönüşür. Bu öyle bir güçtür ki, erkek şiddetine maruz kalan kadın kendi hemcinsleri tarafından bile suçlanır, erkek ise sorgulanmaz.
Peki, namus neden hep kadına yüklenir? Namusun da mı cinsiyeti var?
Her gün kadınlarımız öldürülüyor. Çocuklarımız annesiz kalıyor, ocaklar sönüyor. Kadının yok edilmesi, sadece bir hayatın değil, bir toplumun geleceğinin yok edilmesidir.
Kadını korumak değil, onun eşit haklarla var olmasını sağlamak insanlığın görevidir.
Çünkü kadın ölürse; gelecek ölür, umut ölür hatta toplum ölür.
