Ali YILMAZ - Yazar - Program Yapımcı
Köşe Yazarı
Ali YILMAZ - Yazar - Program Yapımcı
 

Sivas Madımak (Kırmızıyı Küstürdük)

Ateş bile utandı 1993'te Sivas'ta yaptığına. Suyun yetmediği yerdi Sivas. Arkadaşım Haydar Ünal, Madımak cehenneminden kurtulan ve hâlâ o anı hatırladıkça gözleri dolan, boğazı düğümlenen bir insan. Olanları anlatırken, sanki o günleri onunla birlikte yaşamış gibi hissettim. Haydar konuşmaya devam ettikçe içimdeki acı büyüyordu. "Şairleri, yazarları şehrin ortasında topladılar ve yaktılar," dedi Haydar. "Niye hep biz ölüyoruz, işkence görüyoruz? Metin Altıok abim, ‘Burada kalanlar ölenlere şiir yazar,’ demişti. Biz de şiir yazmaya devam ediyoruz.” Yola Çıkış Pir Sultan’ı anma etkinlikleri için Ankara’da Mülkiyeliler Birliği önünden Sivas’a hareket edecektik. Tüm hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Eşimle gitmeyi planlıyordum ama son anda gelmekten vazgeçti. Bunun üzerine komşumuzun oğlu Naci, etkinliğe katılmak istediğini söyledi. Onu da yanıma alarak otobüsümüzün başına geldik. Gece yarısı güle oynaya, şarkılar, türküler söyleyerek, şiirler okuyarak yola çıktık. Sabah Sivas’a vardığımızda, otelimize giriş yaptık. Yorgun bedenlerimize rağmen kahvaltıda hepimizde canlılık ve heyecan vardı. Etkinliklerin düzenleneceği yerler birbirine yakındı. Naci’yi de yanıma alıp Pir Sultan’ın hayatının anlatılacağı toplantıya katılmaya gittik. Tehditler Başlıyor Toplantı sırasında dışarıdan yükselen bağrışmalar ve laf atmalar gerginliğe yol açtı. Tertip komitesi, katılımcıları otele dönmeleri konusunda uyardı. Toplantıdan çıktığımızda, gözlerinde kin ve nefretle bakan küçük bir grup bizi taciz etmeye başladı. Hızla otele geri döndük. Naci’ye, “Sen burada akrabalarının yanına git, ortalık yatışınca tekrar gelirsin,” dedim. Bir süre sonra otele dönenlerin sayısı arttı. Kapılar kapatıldı, içeride korku ve tedirginlik hâkimdi. Dışarıda ise öfkeli bir kalabalık büyüyordu. Sloganlar, tekbirler, küfürler derken taşlarla otelin camlarını kırmaya başladılar. Giriş katında genç arkadaşlarla meşrubat şişelerini toplayarak bir savunma planı yaptık. Ama bu yalnızca umutsuz bir çabaydı. Ateş Cehennemi Saatler geçtikçe kalabalık arttı. Otelin dışında park hâlindeki bir aracın yanmaya başladığını gördük. Yangın hızla büyüyordu. Duman her yeri sardığında, arkadaşım Olgun’un önerisiyle üst katlara çıkmaya başladık. Çarşafları ıslatıp başımızı sarmıştık, ama bu yalnızca geçici bir önlemdi. Duman azaldığında otelin kapısından içeri kasklı polisler girdi. "İçinizde polis var mı?" diye sordular. Kimse cevap veremeyince, geldikleri gibi çekip gittiler. Öğrendik ki, Aziz Nesin’in koruması Mehmet Abi’yi aramışlardı. Ancak o sırada yanımızda değildi. Kurtuluş Mücadelesi Otelin asma katında bir pencere fark ettim. Gücümü toplayıp pencereyi kırdım. Alt kattaki havalandırma boşluğuna çıkan bir alan bulduk. Olgun, çarşafları birbirine bağladı ve aşağıya sarkıttı. Bir ayağı sakat olan Hüseyin Abi ve eşi Zeynep’i bu şekilde boşluğa indirdik. Ardından Olgun ve ben de kendimizi boşluğa bıraktık. İndiğimizde yan binanın Büyük Birlik Partisi’ne ait olduğunu fark ettik. Mehmet Abi, bizi karşı tarafa geçiren asıl kişiydi. Ancak o sırada bunu bilmiyorduk. Oradan bir taksiye binip hastaneye ulaştık. Acı Haber Saatler sonra televizyonda haberleri izledik. Otelin tamamen yandığını, 33 sanatçının, 2 çalışanın hayatını kaybettiğini öğrendik. İçimizde tarifsiz bir acı vardı. Hastane morgunda, arkadaşlarımızı teşhis ederken, Serdar isimli bir arkadaşımızın hâlâ yaşadığını fark ettik. Bu, kaybettiğimiz onca can arasında küçük bir teselliydi. Son Söz O gün Sivas’ta, türkülerimize insanlık sığdırmaya çalışırken, insanlığı ateşe verdiler. Yüzyıllar önce Pir Sultan’ı asan Hızır Paşa nasıl lanetlendi ise, o günkü yobazlar da lanetliler arasında yerlerini aldılar. Sivas’tan geriye kalan tek şey, insanlığın yarasını asla unutmamak oldu. Çünkü Einstein’ın dediği gibi: “Dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.” Kırmızıyı küstürdük Sivas. Türkülerimiz susturulmaya çalışılsa da biz hayatta olduğumuz sürece söylemeye devam edeceğiz. Not: Haydar Ünal'ın anılarıyla derlenmiştir.  
Ekleme Tarihi: 02 July 2025 - Wednesday

Sivas Madımak (Kırmızıyı Küstürdük)

Ateş bile utandı 1993'te Sivas'ta yaptığına.

Suyun yetmediği yerdi Sivas.

Arkadaşım Haydar Ünal, Madımak cehenneminden kurtulan ve hâlâ o anı hatırladıkça gözleri dolan, boğazı düğümlenen bir insan. Olanları anlatırken, sanki o günleri onunla birlikte yaşamış gibi hissettim. Haydar konuşmaya devam ettikçe içimdeki acı büyüyordu.

"Şairleri, yazarları şehrin ortasında topladılar ve yaktılar," dedi Haydar. "Niye hep biz ölüyoruz, işkence görüyoruz? Metin Altıok abim, ‘Burada kalanlar ölenlere şiir yazar,’ demişti.

Biz de şiir yazmaya devam ediyoruz.”

Yola Çıkış

Pir Sultan’ı anma etkinlikleri için Ankara’da Mülkiyeliler Birliği önünden Sivas’a hareket edecektik. Tüm hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Eşimle gitmeyi planlıyordum ama son anda gelmekten vazgeçti. Bunun üzerine komşumuzun oğlu Naci, etkinliğe katılmak istediğini söyledi. Onu da yanıma alarak otobüsümüzün başına geldik.

Gece yarısı güle oynaya, şarkılar, türküler söyleyerek, şiirler okuyarak yola çıktık. Sabah Sivas’a vardığımızda, otelimize giriş yaptık. Yorgun bedenlerimize rağmen kahvaltıda hepimizde canlılık ve heyecan vardı. Etkinliklerin düzenleneceği yerler birbirine yakındı.

Naci’yi de yanıma alıp Pir Sultan’ın hayatının anlatılacağı toplantıya katılmaya gittik.

Tehditler Başlıyor

Toplantı sırasında dışarıdan yükselen bağrışmalar ve laf atmalar gerginliğe yol açtı. Tertip komitesi, katılımcıları otele dönmeleri konusunda uyardı. Toplantıdan çıktığımızda, gözlerinde kin ve nefretle bakan küçük bir grup bizi taciz etmeye başladı. Hızla otele geri döndük. Naci’ye, “Sen burada akrabalarının yanına git, ortalık yatışınca tekrar gelirsin,” dedim.

Bir süre sonra otele dönenlerin sayısı arttı. Kapılar kapatıldı, içeride korku ve tedirginlik hâkimdi. Dışarıda ise öfkeli bir kalabalık büyüyordu. Sloganlar, tekbirler, küfürler derken taşlarla otelin camlarını kırmaya başladılar. Giriş katında genç arkadaşlarla meşrubat şişelerini toplayarak bir savunma planı yaptık. Ama bu yalnızca umutsuz bir çabaydı.

Ateş Cehennemi

Saatler geçtikçe kalabalık arttı. Otelin dışında park hâlindeki bir aracın yanmaya başladığını gördük. Yangın hızla büyüyordu. Duman her yeri sardığında, arkadaşım Olgun’un önerisiyle üst katlara çıkmaya başladık. Çarşafları ıslatıp başımızı sarmıştık, ama bu yalnızca geçici bir önlemdi.

Duman azaldığında otelin kapısından içeri kasklı polisler girdi. "İçinizde polis var mı?" diye sordular. Kimse cevap veremeyince, geldikleri gibi çekip gittiler. Öğrendik ki, Aziz Nesin’in koruması Mehmet Abi’yi aramışlardı. Ancak o sırada yanımızda değildi.

Kurtuluş Mücadelesi

Otelin asma katında bir pencere fark ettim. Gücümü toplayıp pencereyi kırdım. Alt kattaki havalandırma boşluğuna çıkan bir alan bulduk. Olgun, çarşafları birbirine bağladı ve aşağıya sarkıttı. Bir ayağı sakat olan Hüseyin Abi ve eşi Zeynep’i bu şekilde boşluğa indirdik.

Ardından Olgun ve ben de kendimizi boşluğa bıraktık. İndiğimizde yan binanın Büyük Birlik Partisi’ne ait olduğunu fark ettik. Mehmet Abi, bizi karşı tarafa geçiren asıl kişiydi. Ancak o sırada bunu bilmiyorduk. Oradan bir taksiye binip hastaneye ulaştık.

Acı Haber

Saatler sonra televizyonda haberleri izledik. Otelin tamamen yandığını, 33 sanatçının, 2 çalışanın hayatını kaybettiğini öğrendik. İçimizde tarifsiz bir acı vardı. Hastane morgunda, arkadaşlarımızı teşhis ederken, Serdar isimli bir arkadaşımızın hâlâ yaşadığını fark ettik. Bu, kaybettiğimiz onca can arasında küçük bir teselliydi.

Son Söz

O gün Sivas’ta, türkülerimize insanlık sığdırmaya çalışırken, insanlığı ateşe verdiler.

Yüzyıllar önce Pir Sultan’ı asan Hızır Paşa nasıl lanetlendi ise, o günkü yobazlar da lanetliler arasında yerlerini aldılar.

Sivas’tan geriye kalan tek şey, insanlığın yarasını asla unutmamak oldu. Çünkü Einstein’ın dediği gibi:

“Dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.”

Kırmızıyı küstürdük Sivas. Türkülerimiz susturulmaya çalışılsa da biz hayatta olduğumuz sürece söylemeye devam edeceğiz.

Not: Haydar Ünal'ın anılarıyla derlenmiştir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.