Kötü günler yaşıyoruz çok kötü günler. Evde, işyerinde, elindeki telefonda saniye saniye savaşa tanık olmak içimi acıtıyor. Savaşa acilen dur demek lazım.
Özgür bir dünya hayal değil. Belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey bu: Özgürlük. Sadece insanlar için değil; kuşlar için, kediler, köpekler, ağaçlar ve nehirler için... Tüm canlılar için.
Yaşasın barış! Yaşasın adalet, yaşasın huzur!
Çocukların gülüşleri silah seslerine karışmasın artık. O minik eller kalem tutsun, boya yapsın, çamurdan kekler pişirsin. Gözyaşı değil, kahkaha dökülsün yanaklarından. Çünkü gözyaşlarının rengi dünyanın her yerinde aynı; acı evrensel ama ne garip, barış hâlâ lüks.
Doğamız da bizimle birlikte ağlıyor. Ormanlar yanıyor, sular çekiliyor, hayvanlar bir bir yok oluyor. Doğa çığlık atıyor ama duymaya ne gönlümüz ne de vaktimiz var. Halbuki doğayı korumak, geleceğimizi korumaktır. Unutulmasın: Doğa da bir canlıdır. Sessiz kalışı, hiç söyleyecek sözü olmadığı anlamına gelmez.
Ve işte zalimler...
Savaş çıkartmanın bin bir bahanesi var: Toprak, din, para, hırs, kibir. Ama bir tek geçerli nedeni yok. İnsan, şu yaşlı dünyada barış içinde yaşayabilecekken neden savaşır, anlayamıyorum. Kardeşçe yaşamak mümkünken, neden düşmanlık tohumları ekilir?
Barış bir lütuf değil, bir haktır.
Adalet bir temenni değil, bir zorunluluktur.
Ve gülmek... Gülmek devrimci bir eylemdir.
Çünkü bir çocuğun gülümsemesi, dünyadaki tüm savaş çığlıklarından daha güçlüdür.
Ve bir halkın birlikte gülmesi, barışın zaferidir.
Yaşasın barış. Yaşasın tüm canlılar. Ah olsun zalimlere, kahrolsun savaşın kışkırtıcılarına.
Ve biz... Biz umuda sarılmaya devam edelim. Çünkü en güzel gelecek, inananların ellerinde yeşerecek.
