Ali YILMAZ - Yazar - Program Yapımcı
Köşe Yazarı
Ali YILMAZ - Yazar - Program Yapımcı
 

Radyolu Günlerin Sessiz Kahkahası

Bundan yıllar önce… Hayır, öyle birkaç yıl değil; televizyonun “yok” olduğu, internetin bir “hayal ürünü” sayıldığı zamanlardan söz ediyorum. O zamanlar bizim teknolojik mucizemiz pilli ya da elektrikli bir radyoydu. “Akıllı telefon” desen ya deli sanırlar ya da “telefonun aklı mı olurmuş evladım?” diye azarlarlardı. Akşam olup da okuldan, işten eve döndüğümüzde; yemekler yenir, sofralar kaldırılır, sonra herkes doğal olarak "sokağa" çıkardı. Yaz akşamlarıydı bu… Ne klima vardı ne Netflix. Ama hayatın her anı yayındaydı. Mahallenin köşesinde gençler toplanır, büyüklerse evlerin önünde sandalye dizip "balkon diplomasisi" yürütürdü. Şimdi düşünüyorum da… Bu kadar sık görüşüp biz ne konuşuyorduk acaba? Sabah birlikteydik, öğlen yine karşılaştık, akşam buluştuk… Birimiz hapşırsa, diğerimiz “çok yaşa” demeden önce zaten duymuştuk. Ama o muhabbet hiç bitmezdi. Sohbetin konusu çoğu zaman net olmazdı. Öylesine başlayan bir cümle “bugün dondurmacı geç kaldı” diye başlayan, Nuri’nin teyzesinin kızı kime kaçtı?"ya bağlanırdı. Bilgi çarpıtması değil, ağızdan ağıza modern “bulut sistemiyle” taşınan dedikoduydu bu. Küçükler saklambaç oynar, büyükler “Zeki Müren’i radyodan canlı dinledik” diye gururlanırdı. Şimdi çocuklar TikTok videosu izliyor, biz o zamanlar karıncaların sıra düzeniyle eğlenirdik. Ve ilginçtir… O günlerde kimsenin şarjı bitmezdi. Çünkü zaten kimsenin şarj edilen bir şeyi yoktu. Bizim şarjımız; sobanın üstünde demlenen çay, kavun-peynir tabakları ve komşunun anlattığı üçüncü kez dinlenen ama hâlâ güldüren anılardı. Şimdiki çocuklar “görüntülü konuşuyoruz” diyor ya… Biz zaten görüntülü yaşıyorduk! Yüz yüze, yan yana, diz dize… Bize kalansa o zamanlardan bir radyo sesi, bir sandalye gıcırtısı ve bir de “ne konuşuyorduk acaba?” sorusunun samimi gülümsemesi oldu. İşte yazının ruhuna uygun, kısa ve nostaljik bir şiirle final: Radyolu Akşamlar… Bir radyoydu keyfimiz, İki lafın belini kırdık sessiz sokaklarda. Sandalye gıcırtısıydı dizimizin melodisi, Mahalleydik biz, ekran değil insan izlerdik aslında.
Ekleme Tarihi: 08 Temmuz 2025 -Salı

Radyolu Günlerin Sessiz Kahkahası

Bundan yıllar önce… Hayır, öyle birkaç yıl değil; televizyonun “yok” olduğu, internetin bir “hayal ürünü” sayıldığı zamanlardan söz ediyorum. O zamanlar bizim teknolojik mucizemiz pilli ya da elektrikli bir radyoydu. “Akıllı telefon” desen ya deli sanırlar ya da “telefonun aklı mı olurmuş evladım?” diye azarlarlardı.

Akşam olup da okuldan, işten eve döndüğümüzde; yemekler yenir, sofralar kaldırılır, sonra herkes doğal olarak "sokağa" çıkardı. Yaz akşamlarıydı bu… Ne klima vardı ne Netflix. Ama hayatın her anı yayındaydı. Mahallenin köşesinde gençler toplanır, büyüklerse evlerin önünde sandalye dizip "balkon diplomasisi" yürütürdü.

Şimdi düşünüyorum da… Bu kadar sık görüşüp biz ne konuşuyorduk acaba? Sabah birlikteydik, öğlen yine karşılaştık, akşam buluştuk… Birimiz hapşırsa, diğerimiz “çok yaşa” demeden önce zaten duymuştuk. Ama o muhabbet hiç bitmezdi.

Sohbetin konusu çoğu zaman net olmazdı. Öylesine başlayan bir cümle “bugün dondurmacı geç kaldı” diye başlayan, Nuri’nin teyzesinin kızı kime kaçtı?"ya bağlanırdı. Bilgi çarpıtması değil, ağızdan ağıza modern “bulut sistemiyle” taşınan dedikoduydu bu.

Küçükler saklambaç oynar, büyükler “Zeki Müren’i radyodan canlı dinledik” diye gururlanırdı.

Şimdi çocuklar TikTok videosu izliyor, biz o zamanlar karıncaların sıra düzeniyle eğlenirdik. Ve ilginçtir… O günlerde kimsenin şarjı bitmezdi. Çünkü zaten kimsenin şarj edilen bir şeyi yoktu. Bizim şarjımız; sobanın üstünde demlenen çay, kavun-peynir tabakları ve komşunun anlattığı üçüncü kez dinlenen ama hâlâ güldüren anılardı.

Şimdiki çocuklar “görüntülü konuşuyoruz” diyor ya… Biz zaten görüntülü yaşıyorduk! Yüz yüze, yan yana, diz dize…

Bize kalansa o zamanlardan bir radyo sesi, bir sandalye gıcırtısı ve bir de “ne konuşuyorduk acaba?” sorusunun samimi gülümsemesi oldu.

İşte yazının ruhuna uygun, kısa ve nostaljik bir şiirle final:

Radyolu Akşamlar…

Bir radyoydu keyfimiz,

İki lafın belini kırdık sessiz sokaklarda.

Sandalye gıcırtısıydı dizimizin melodisi,

Mahalleydik biz, ekran değil insan izlerdik aslında.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.