Artık tek derdimiz beslenme, barınma ve ısınma. Tıpkı atalarımız gibi. Ama en azından onların doğayla bir uyumu vardı. Bizde ne doğa kaldı ne denge. Tek farkımız, onların mızrağı vardı, bizim kredi kartı limitimiz.
… … ..
Bir sabah gözümüzü açtık, internet bağlantımız var ama hayallerimiz kopmuş; telefonumuz akıllı, ama cüzdanımız bomboş. Her şey öyle bir noktaya geldi ki, kendimizi adeta tarih kitaplarının “İlk Çağ” sayfasında bulduk. Ama bu kez kazı çalışmasını yapan arkeolog değiliz, bizzat kazıyı yaşayan Homo Modernus’uz.
Eskiden "Nereye tatile gitsek?" diye düşünürdük, şimdi “Bu ay doğalgazı mı ödesek, yoğurt mu alsak?” diye karar verme simülasyonundayız. Tatil bavulları yerini semt pazarında boş kalan taşıma poşetlerine bıraktı. Çocuklara artık “Ne olmak istiyorsun?” değil, “Bugün okul servisine binebildin mi?” diye soruluyor.
Sağlık hizmeti desen, doktora ulaşmak için en az üç farklı uygulama, iki tane e-devlet şifresi ve biraz şans gerekiyor. Sonra bir bakmışsın, kulak ağrısı için randevu aldığın güne diz kapağınla veda etmişsin.
Peki eğlence? Eskiden cuma akşamı dışarı çıkardık, şimdi en büyük eğlencemiz elektrik faturasını açmadan önce “Doğalgaz sayacı melodileri”ne bıraktı.
Ve evet, en temel meseleye geldik: Beslenme. Artık "protein alımı" yerine “yeter ki aç kalmayalım” seviyesindeyiz. Pirinç pilavı sofraların yıldızı oldu, et ise belgesellerden hatırladığımız bir kavram.
Bize düşen? Belki de geçmişin taşlarını bugünün internet faturasıyla birlikte yeniden yoğurmak. Ne demişler: “Mağara insana döndük ama bu sefer Netflix yok, yalnızca 4 duvar ve kendimize şans dilemek var.”
