PAZARTESİ
Alarm çaldı… susturdum. Beş dakika sonra tekrar çaldı… ben sustum.
Pazartesi dediğin; uyanınca yeniden doğmuş gibi değil, yeniden gömülmüş gibi hissettirir.
Çay, kahve bile “bugün benlik değil” diyor.
Zaten pazartesi sabahı uyanmakla, yılbaşında "bir daha asla geç yatmam" demek arasında aynı miktarda pişmanlık var.
Pazartesi sabahı uyanmakla, yürüyen merdivenin tersine binmek arasında çok fark yoktur.
Çaba çok, ilerleme sıfır.
SALI
Salı… Pazartesi'nin ertesi, ama hala anlamlı değil.
Çalışıyorsun ama neden çalıştığını bilmiyorsun.
Cebinde ay sonu yok, motivasyon desen kayıp…
Tek tesellin: Pazartesi kadar değil!
Pazartesinin kuzeni ama daha az sinir bozucudur. “N’apalım, artık haftaya adapte olalım” tavrı vardır. Ama hala “hafta sonu” kelimesi telaffuz edildiğinde içimizden ağlama sesi gelir.
ÇARŞAMBA
Haftanın ortası.
Kum saatinin ters çevrilmiş hâli gibi…
Yarı yolda duruyorsun, bir ileri iki geri.
“Bugün Çarşamba değil mi ya?” sorusu, işyerinde en samimi sohbet konusudur.
Yani hafta sonuna olan mesafeniz, Pazartesi’ye olan mesafenizle eşit. Ne tam yorgun ne tam umutlu. Biraz kekremsi, biraz da “bugün de bitsin gitsin” kafasında bir gün.
PERŞEMBE
Cuma’nın gölgesinde yaşayan bahtsız gün.
“Yarın Cuma” cümlesiyle kendini önemli sanır.
Ama sen bilirsin…Bu hâlâ bir iş günüdür.
Sahte bir neşe, kandırıkçı bir tatil havası…
Haftanın fragmanı gibi. Cuma’ya göz kırpar ama “henüz değil” der. Dışarıdan hafta sonu gibi
görünür. Akşamına doğru “yarın Cuma yaa” diyerek kendimizi kandırırız.
CUMA
İşte geldik haftanın en güzel yalanına:
“Bugün çok çalışacağım.”
Yalan çünkü Cuma günü herkesin aklı dışarıda.
Akşam ne yesek, nereye gitsek, dizi mi açsak film mi?
Müdür bile saat 4’te "bugünlük yeter" bakışı atar.
Cuma günü işyerinde çalışmak, lunaparkta kitap okumaya benzer…
Cuma sabahı bile güzeldir. Çünkü günün içeriği “akşama kadar sabret, sonra özgürsün”dür.
Cuma’yı özel yapan iş değil, akşamki planlardır. “Bugünlük çalışıyormuş gibi yap, çaktırma” günü. Herkesin gözünde tatil ışıltısı vardır. Müdür bile gülümser.
CUMARTESİ
Cumartesi sabahı…
Saat kaç? Bilmiyoruz. Uyandık mı? Belki…
Görev: Hiçbir şey yapmadan günü geçirmek.
Öğleye kadar pijamayla kal, Bütün hafta yapılmayan keyif, Cumartesi tek seferde alınır.
Bugün, uyandığında nerede olduğunu şaşırma hakkına sahipsin. Kahvaltı öğlen olur. Görev: Hiçbir şey yapmadan gün geçirmek. Ve başarılır. Bütün hafta yapamadığın miskinlik, Cumartesi resmi olarak tanınır. Çünkü çalışmayanın en doğal hakkı, uzanandır.
PAZAR
Bir yandan dinlenme, bir yandan içten içe çöküş.
Akşamüstü olunca, hava kararır, ruh kararır.
Ütü yapılır, çantalar hazırlanır, yastıkla vedalaşılır.
Tatildir ama içinde bir dram taşır. Akşamüstü “yarın yine pazartesi” diye hüzün çökünce, güneş bile erkenden kaçar. Pazar sendromu, dünya üzerinde ortak kabul görmüş tek duygusal çöküştür. Tatilin sonu, ütünün başlangıcıdır.
Ve gece sessizce düşünürsün: “Pazartesi ne ara geldi ya…”
Ve haftanın bu yedi gölgesinde, biz, hep aynı döngünün içinde yürür dururuz.
Kâh güler, kâh sızlanır, ama illa ki “Pazartesi görüşürüz” diyerek.