Sevgili Genel Müdür,
44 yıl, üç ay süren Akademik Mesleğime, Mart 1969’da Adana’nın ilk yükseköğretim kurumu olan “Adana İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi (AİTİA)”nde, İktisat Asistanı olarak başladım.1973’de “İktisat Doktoru”,1978’de “İktisat Doçenti”,1987’de Profesör oldum. AİTİA başladığım mesleğimde, Ankara İTİA-Muğla İşletmecilik Yüksekokulu’nda, Gazi Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü’nde, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İİBF’nda öğretim üyesi, Anabilim Dalı ve Bölüm Başkanlıklarında,Fakülte Dekanlığı benzeri yöneticiliklerde bulundum.Üniversite Senatosu, Üniversite,Yüksekokul,Fakülte Kurullarında, Yönetim Kurulu üyeliklerinde görev yaptım ve lisans, lisansüstü,doktora programlarında binlerce öğrencim oldu,doktora,doçentlik ve profesörlük jüri üyeliklerinde bulundum.7 yaşımda başlayan öğrenciliğim,23 yaşımda başlayan öğreticiliğim sürmekte ve son soluğumda bitecektir.
Bir öğretmene ya da öğretim üyesine, mesleklerinde yetişmesine katkıda bulunduğu öğrencilerinin verebilecekleri en büyük armağan, iş ve mesleklerinde başarılı olmalarıdır. Başarılarınız,bizlerde emeklerimizin boşa gitmemiş olma mutluluğunun anı sıra, görevlerimizi başarmanın iç erincini yaşatmaktadır.
Sevgili Mahmut Demirtaş,
Yeni bir kıvanç ve övünç duymama neden olan öğrencilerimden biri de siz oldunuz. Kurucularından olduğum Besni Eğitim Vakfı’nın, Besni Kaymakamlığı ile Besni Belediye Başkanlığı’nın her yıl ortaklaşa düzenledikleri “Besni Eğitim Bayramı ”konusunda bilgi vermek için, Valiliğinizi ziyarete geldiğimizde, birden bana yönelik olarak “Hocam”diyerek beni ve heyetimizi selamlamıştınız. Sohbetimiz sırasında benim “zor hocalardan” olduğumu söylemenize; “vali olmanıza bu zorlamamın da payı olmuştur” yanıtını vermiştim.Adıyaman sonrasında Adana,Mardin ve Bursa Valisi ve 16 Ağustos 2024’de Emniyet Genel Müdürü olduğunuzda,kıvancım katlanıyordu.Ancak,son aylarda insanlarımızın Anayasal haklarından olan“Toplantı ve Gösteri Düzenleme Hakkını” kullanmalarının güvenliğini de sağlamakla görevli olan güvenlik güçlerimizin;insan olanı isyana yönelten,bu hakkın kullanılmasını önlemekle görevli imişçesine, kimisine tanıklık ettiğim acımasız ve utanç veren saldırganlıklar,her insanımız gibi,benim de yüreğimi kanatmaktadır.Yurttaşın can ve mal güvenliği sağlamakla görevli olan güvenlik güçlerimizin, kendisinden korunulması gereken kaba güce dönüşmemesi gerekir diye düşünmekteyim.Bunun için görsellere,haklarında işlem yapılanların anlatımlarına,onların suç duyurularına bakmanız yeterlidir.
Sevgili Demirtaş,
Bildiğiniz gibi TC, Anayasanın 2nci maddesinde “hukuk devleti” olarak tanımlanmaktadır. Bu devlet;” kişilerin ve toplumun gönenç, erinç ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmakla, insanın özdeksel ve tinsel varlığının gelişmesi için gerekli koşulları sağlamakla görevlidir”. Yani TC, pasif bir sosyal hukuk olmayıp, aktif bir sosyal hukuk devletidir.
2559 Sayılı Yasanızın 1nci Maddesinde Polisin görevini;“kamu güvenliği, kişi, tasarruf emniyetini ve mesken dokunulmazlığını korur. Halkın ırz, can ve malını koruma ve ammenin istirahatını temin eder. Yardım isteyenlerle yardıma muhtaç olan çocuk, hasta, sorunlu, sakat, illetli, eksik ve muhtaç ve güçsüzlere yardım etmek” olarak tanımlamaktadır. Bu görevlerini yaparken azgın, dengesini ve kendisini yitirmiş gibi davranmaması, insanlara karşı sakin, nazik olmaları gerekmektedir.
Sayın Genel Müdür,
Öğrenci olarak bulunduğunuz zamanlarda, üniversitelerde “polisin bulunmasına” ,izin verilmez, gereksinim duyulduğunda rektör tarafından çağrılırdı. Şimdiler ise,”şiketlerce sağlanan özel güvenlik”, sözleşmeli olarak çalıştırılmakta ve bunlar, çoğu olayın çıkmasında rol oynamakta, baş edemeyince de polis çağrılmaktadır. Üniversite ve bağlı birimlerinde özel güvenlik kullanımı Anayasanın 130ncu maddesindeki“güvenlik hizmetleri Devletçe sağlanır” kuralına aykırıdır. Anayasaya aykırı olarak, yükseköğretim kurumlarının güvenliğini sağlamakla görevli olan “özel güvenlikçiler”, devlet memuru olmayıp, üniversitelerde rektörlerin, dekanların, yüksekokul müdürlerinin “özel güçleri/timleri/vurucu takımları” olarak görev yaparlar. Üniversite yönetimi ile öğrenciler arasındaki kimi anlaşmazlıkta, protesto ya da toplantılarda, özel güvenlik elemanları yansız olmaları olanaksız kimselerdir ve yöneticilerin özel milis gücü olarak kullanılmaktadır. Gözlerimin önüne, 27 Nisan 1960’da İstanbul Üniversitesi’ni basan güvenlik güçlerinden öğrencilerini korumak için direnen ve yerlerde sürüklenen, öğretim üyeliğimde ve yönetici görevlerimde örnek aldığım, Ordinaryüs Profesör Rektör Sıddık Sami Onar gelmektedir,
İzliyorsunuzdur, en masum bir anmaya, örneğin, Yıldız Teknik Üniversite öğrencilerinin ,Eskişehir’de, Gezi Parkı protestolarında linçle öldürülen A.İsmail Korkmaz’ı anmak isteğine bile,özel güvenlik, hakkı olmaksızın,ancak yönetimin milis gücü olarak aldıkları emir gereği arbede çıkartmışlardı.19 Mart 2025 Günü, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının, Cumhurbaşkanı adayı olmasının önünü kesmek düşüncesi ile, 35 yıl önce alınan lisans,yüksek lisans diplomaları ile, benzer lisans diplomasına sahip Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesörün, lisans diploması ile ondan sonrasında kazandığı akademik ünvanlarını yitirir olmasının yarattığı “Diploma Darbesi”ne yönelik ve tüm Türkiye’ye yayılan masum protesto eylemlerine ,güvenlik güçlerinin sergiledikleri acımasızlık,şiddet,yatıştırılması gereken olayların daha boyut kazanmasına,çatışmaya dönüşmesine neden olmaktadır.
Genel Müdür öğrencim Demirtaş’tan birkaç ricam olacak. Öncelikle, güvenlik güçlerimiz görevlerinde ayrım gözetmemelidir. Tanıklık edilen taraflılık, özellikle laik Cumhuriyet karşıtı gösterilere gösterilen şevkatin(!), laik Cumhuriyeti savunanlardan esirgenmemesi gerekir. En son Leman Dergisindeki karikatürü gerekçe kılarak saldırganlaşanlara sergilenen “koruyucu ve yüreklendirici şevkat, iç barışımızın çökertilmesine neden olmaktadır. Güvenlik güçleri, gözetim altına alınan kimselerin sıralanıp, iki kollarına girilerek, enselerinden bastırılarak kameralara poz verdirterek ve yandaş medyaya servis edilmesi, ,kesinleşmiş yargı kararı olmaksızın masum olan bu insanlarımıza yönelik sergilenen bu tutumdan insan olarak utanıyorum. Sıradan şüphelilerin isimlerinin ve resimlerinin gizlenmesi özeni gösterilir, kazaya karışmış araçların firma adlarını ve plakalarını göstermekten sakınılırken, egemenliğin sahibi yurttaşları adına kentlerin yöneticilerine karşı düşman hukuku uygulamasına isyan ediyorum. Kendi onuruma, kendi şöhretime saldırı olarak alıyorum bu saldırıları. Ayrıca, çağırıldığında gelebilecek olanların evlerine, kameralar eşliğinde, sabaha karşı baskın yapılması, empati yaparsak ev sakinlerin dünyasında ne türden yıkıma neden olmaktadır. Bunları düşünmemiz ve kamu görevlisi olarak hizmetinde olduğumuz yurttaşlarımıza özen gösterilmesini sağlayın döneminizde. Dayımız, Orhan Alaeddin Bulduk,1972-74 yıllarında oturduğunuz kotlukta oturmuş ve filmlerdeki “Hulusi Kentmen gibi,”babamız” olarak anılırdı. Güvenlik güçleri kullanımı, savcıların keyfine/emrine göre mi, yasalara uygun olarak mı yapılmaktadır? İmamoğlu’nun resminin, isminin, sesinin yasaklanmasını hangi yasaya dayandıra bilmektesiniz ki, Hukuk Devleti olarak tanımlanmakta olan ülkemizde bu yasaklar güvenlik güçlerimiz tarafından uygulanmaktadır? Halkımız “Hulusi Kentmen” gibi, sığınılacak baba komiserler ve” Kemal Sunal” gibi bekçi babalar aramaktalar. Bunu da bir öğrencim olarak, size yönelttiğim hukuk devletine dönük bir isteğim olarak alın. Emin olun, yurttaş ile güvenlik güçlerimiz arasında yıkılmış olan güven körüsünü onarabilirsiniz.
Esenlik dileklerimle.
