Merve KABAKUŞ FİLİZCAN
Köşe Yazarı
Merve KABAKUŞ FİLİZCAN
 

“Neden O Biz Olmayalım?”

Filmlerde hayran kaldığımız kahramanları bir düşünün… Dünyayı kurtaranlara, kötülüğün karşısında dimdik duranlara, son sahnede gözümüz dolu dolu alkışladıklarımıza... Peki ya gerçek hayat? Neden gerçek hayatta o kahraman biz olmayalım? İnsan, mucizeleri hep dışarıda arar. Bir kurtarıcı, bir lider, bir başka “biri” bekler. Oysa en büyük değişimler küçük bir iyilikle başlar. Bir tebessüm, bir el uzatma, bir “ben buradayım” demekle. İsyan değil bu. Aykırılık hiç değil. Bu, iyiliğin sesini yükseltme çağrısı. Nazikçe ama kararlı bir şekilde… Sessiz bir devrim gibi… Tükenmeyen bir sevgiyle… Çünkü biz sevdik o filmleri. İzledik o dizileri. Kötülüğe karşı gelindiğinde içimiz rahatladı, Adalet yerini bulunca derin bir “oh” çektik. Temalar hep aynıydı: sevgi, umut, dayanışma. Sonra ne oldu? Televizyonu kapattık, ekran karardı. Günlük hayatın karmaşası iyiliği arka sıraya itti. İyiliği “romantik bir hayal”, “zarif bir beklenti” olarak gördük. Ve belki de en kötüsü... Bir şeyleri değiştirme ihtimalinin hep bir başkasına ait olduğuna inandık. Oysa birinin dünyasını güzelleştirmek için pelerini omzuna alman gerekmez. Bazen birinin elini tutmak, hayat kurtarmaya yeter. Bazen “seni anlıyorum” demek, görünmeyen bir savaşta zafer kazandırır. Bazen sadece dinlemek bile iyiliğin ta kendisidir. Ama çoğu zaman dünyayı kurtarma hayaliyle yanıp tutuşurken, kendi yaşamlarımızı, hatta kendi mahallemizi bile kurtaramıyoruz. Büyük resmi gördüğümüzü sanıyoruz; birkaç sahne, birkaç söz etkiliyor bizi. İçimizde bir ateş yanıyor belki, ama çoğu zaman çabucak sönüyor. Günlük yüklerin, hayal kırıklıklarının, ertelemelerin arasında ezilip gidiyoruz. Ve bu defa da başkalarının hikâyeleriyle kendimizi avutuyoruz. Gerçekten iyileşmeden, sadece “iyi görünmeye” çalışıyoruz. İçimizdeki kahramanı keşfetmeden, başka kahramanların yaptıklarını alkışlayarak kendimizi iyi biri sanıyoruz. Ama iyilik, alkışla değil; eylemle yaşar. Vicdan sadece içini sızlatmakla yetinmemeli, harekete geçmeli. Başkasının yaptığına hayran kalmak yetmez; onun içinden süzülen ışığı kendine uyarlayabilmelisin. Ancak o zaman içindeki süper kahraman gerçekten var olabilir, büyür, gelişir. Kahramanlık da samimiyet ister. Kıyaslarla, gösterişle, "mış gibi yapmalarla" değil. Ve bazen bütün mesele, sadece kendi kapının önünü süpürmektir. Çünkü gerçekten herkes kendi evinin önünü temizlese, belki de sokak dediğimiz dünya hiç kirlenmezdi… Kahramanlık artık gökten ışıkla inen değil, yerde iz bırakan bir şeydir. Modern zamanların en güçlü eylemi şefkattir. Ve cesaret, bazen sadece “ben başlayacağım” diyebilmektir. Çünkü: Dünyayı gürültüyle değil, sessizce yapılan iyilikler değiştirir. Ve evet, bu dünya hâlâ dönüyorsa... Güzel insanların sessiz cesaretiyle döner. O güzel insanlar bazen görünmez kahramanlardır. Adları bilinmez, hikâyeleri anlatılmaz. Ama attıkları adımlar, kalplerde iz bırakır. İyilik büyük laflarla değil, küçük adımlarla başlar. Ama o adımlar, sessizce yeryüzünü sarsar. Dünyayı kurtarmak zorunda değiliz. Ama bir insanın umudunu kurtarabiliyorsak, yeterince kahramanız.
Ekleme Tarihi: 16 Mayıs 2025 -Cuma

“Neden O Biz Olmayalım?”

Filmlerde hayran kaldığımız kahramanları bir düşünün… Dünyayı kurtaranlara, kötülüğün karşısında dimdik duranlara, son sahnede gözümüz dolu dolu alkışladıklarımıza... Peki ya gerçek hayat? Neden gerçek hayatta o kahraman biz olmayalım?

İnsan, mucizeleri hep dışarıda arar. Bir kurtarıcı, bir lider, bir başka “biri” bekler. Oysa en büyük değişimler küçük bir iyilikle başlar. Bir tebessüm, bir el uzatma, bir “ben buradayım” demekle.

İsyan değil bu.
Aykırılık hiç değil.
Bu, iyiliğin sesini yükseltme çağrısı.
Nazikçe ama kararlı bir şekilde…
Sessiz bir devrim gibi…
Tükenmeyen bir sevgiyle…

Çünkü biz sevdik o filmleri.
İzledik o dizileri.
Kötülüğe karşı gelindiğinde içimiz rahatladı,
Adalet yerini bulunca derin bir “oh” çektik.
Temalar hep aynıydı: sevgi, umut, dayanışma.

Sonra ne oldu? Televizyonu kapattık, ekran karardı. Günlük hayatın karmaşası iyiliği arka sıraya itti. İyiliği “romantik bir hayal”, “zarif bir beklenti” olarak gördük. Ve belki de en kötüsü... Bir şeyleri değiştirme ihtimalinin hep bir başkasına ait olduğuna inandık.

Oysa birinin dünyasını güzelleştirmek için pelerini omzuna alman gerekmez.
Bazen birinin elini tutmak, hayat kurtarmaya yeter.
Bazen “seni anlıyorum” demek, görünmeyen bir savaşta zafer kazandırır.
Bazen sadece dinlemek bile iyiliğin ta kendisidir.

Ama çoğu zaman dünyayı kurtarma hayaliyle yanıp tutuşurken, kendi yaşamlarımızı, hatta kendi mahallemizi bile kurtaramıyoruz. Büyük resmi gördüğümüzü sanıyoruz; birkaç sahne, birkaç söz etkiliyor bizi. İçimizde bir ateş yanıyor belki, ama çoğu zaman çabucak sönüyor. Günlük yüklerin, hayal kırıklıklarının, ertelemelerin arasında ezilip gidiyoruz. Ve bu defa da başkalarının hikâyeleriyle kendimizi avutuyoruz.

Gerçekten iyileşmeden, sadece “iyi görünmeye” çalışıyoruz. İçimizdeki kahramanı keşfetmeden, başka kahramanların yaptıklarını alkışlayarak kendimizi iyi biri sanıyoruz. Ama iyilik, alkışla değil; eylemle yaşar. Vicdan sadece içini sızlatmakla yetinmemeli, harekete geçmeli.

Başkasının yaptığına hayran kalmak yetmez; onun içinden süzülen ışığı kendine uyarlayabilmelisin. Ancak o zaman içindeki süper kahraman gerçekten var olabilir, büyür, gelişir.

Kahramanlık da samimiyet ister.
Kıyaslarla, gösterişle, "mış gibi yapmalarla" değil.
Ve bazen bütün mesele, sadece kendi kapının önünü süpürmektir.
Çünkü gerçekten herkes kendi evinin önünü temizlese,
belki de sokak dediğimiz dünya hiç kirlenmezdi…

Kahramanlık artık gökten ışıkla inen değil, yerde iz bırakan bir şeydir.
Modern zamanların en güçlü eylemi şefkattir.
Ve cesaret, bazen sadece “ben başlayacağım” diyebilmektir.

Çünkü:

Dünyayı gürültüyle değil, sessizce yapılan iyilikler değiştirir.

Ve evet, bu dünya hâlâ dönüyorsa...

Güzel insanların sessiz cesaretiyle döner.

O güzel insanlar bazen görünmez kahramanlardır.
Adları bilinmez, hikâyeleri anlatılmaz.
Ama attıkları adımlar, kalplerde iz bırakır.

İyilik büyük laflarla değil, küçük adımlarla başlar. Ama o adımlar, sessizce yeryüzünü sarsar.

Dünyayı kurtarmak zorunda değiliz. Ama bir insanın umudunu kurtarabiliyorsak, yeterince kahramanız.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (2)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Faruk Kalem
(16.05.2025 11:41 - #3104)
Küçük adımlar büyük hayatlar doğurur…
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Duygu
(16.05.2025 13:06 - #3108)
Çok güzel bir yazı olmuş:) Kahramanlık artık gökten inen ışıkla değil ,yerde iz bırakan bir şeydir.modern zamanların en güçlü eylemi şefkattir. Bu kısma bayıldımmm❤️
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.