Merve KABAKUŞ FİLİZCAN
Köşe Yazarı
Merve KABAKUŞ FİLİZCAN
 

“Kürk Mantolu Madonna’nın Gölgesinde Yaşayanlar”

Bazen bir kitabın kapağını açmak, kendi içini aralamaktır. Geçen gün, kalabalık bir ortamda herkes bir şey anlatıyordu. Ama ben… Birdenbire kendimi Raif Efendi gibi hissettim. Ne hissettiğimi ben bile tam bilmiyordum ama biliyordum: Anlaşılmıyordum. Ve işte o anda yine Sabahattin Ali’nin sesi geldi kulağıma.  Sessiz ama sert. İşte bu yazı, o sesten sonra doğdu. Bu yazı, Raif Efendi’ye değil; onun ardındaki asıl sese... Sabahattin Ali’ye. “Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince, insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.” Sabahattin Ali Onu hâlâ sadece “Raif Efendi” sananlara yazıyorum bu satırları. Sabahattin Ali, yalnız bir adam değildi; yalnız bırakılmış bir halkın sessiz çığlığıydı. Aşkı da yazdı, öfkeyi de. Ama hiçbir satırında bir kaçış, bir kaçamak yoktu. O, kelimeleriyle gerçeğe doğru yürüyen bir adamdı. Çünkü bazı insanlar ölmez... Onlar bedeniyle değil, kelimesiyle yaşar. Sabahattin Ali de onlardandı: Bir kalem kadar yalnız, Bir vicdan kadar gür sesli. Raif Efendi sessizdi. Sessizliği bir tercih değil, bir zorunluluktu. Çünkü ne zaman duygularını anlatmak istese, ya yanlış anlaşıldı ya da hiç duyulmadı. Bugün baktığımızda, herkes konuşuyor gibi görünüyor. Sosyal medya hesaplarımızda yazılar, ses kayıtları, videolar… Her şey kayıt altında, ama asıl olan görünmüyor. Raif Efendi’nin yalnızlığı, bugünkü yalnızlıktan daha saf, daha dürüsttü. O en azından yalnız olduğunu biliyordu. Bugün bizler, kalabalıklar içinde yalnız olduğumuzu inkâr ederek yaşamaya çalışıyoruz. Sabahattin Ali, o dönem tek bir adam üzerinden milyonları anlatmıştı. Bizse bugün milyonlar üzerinden tek bir derdi taşıyoruz; Anlaşılmamak. Sabahattin Ali, duyguları parlatmazdı. Onun cümleleri ağlamazdı ama insanın içine yağmur gibi düşerdi. Bugün, herkes birbirine bir şeyler anlatıyor ama neredeyse kimse hissetmiyor. Duygular hızla geçip gidiyor ekranlardan. Bir aşk, bir öfke, bir umut… Her şeyin ömrü üç saniye… Raif Efendi gibi içimizde tuttuğumuz ne çok şey var aslında. Ama artık hiçbir şeyi saklamıyoruz, sadece hızlıca harcıyoruz. Sabahattin Ali’nin her satırında bir sitem vardı; ama aynı zamanda bir umut, bir inanç, bir direnç de vardı. Belki de bu yüzden, onun hayranı olmak, sadece bir yazarı sevmek değil; bir duruşu, bir derinliği, bir insanlık hâlini sahiplenmekti. Onun kalemi hâlâ bizimle birlikte susuyor, bizimle birlikte anlatamıyor. Şimdilerde fark ettiniz mi? Telefona bakarken duygularımızı da anlık uyarıcılarla öldürüyoruz. Bir hikâyede birinin özel anına gülümsüyoruz, hemen ardından başka bir sayfada bir ölüm haberiyle sarsılıyoruz. Sonraki sayfa bir doğum günü… Sonra bir savaş, bir kayıp, bir afiş, bir reklam, bir kahve. O anlarda duygularımızı açıyoruz ama hepsi bir anda üzerimize çöküyor. Bu hız, hissetmeyi değil; hissizleşmeyi öğretiyor. Ve sonra o içimizde büyüyen, adını koyamadığımız huzursuzluk başlıyor. Anlamlandıramadığımız içsel boşluklar, çözülmemiş duygular; bunlar da yeni özentiler doğuruyor: Başkası gibi yaşama arzusu, görünür olma isteği, kendine yabancılaşma... İşte tam bu noktada Sabahattin Ali devreye giriyor. Çünkü onun cümleleri hızlı geçmiyor. Yavaş, derin, sessiz ve kesin. Onu okumak; bir karakterin gözünden değil, kendine ayna tutmak gibi. Ve bu yüzden, Kürk Mantolu Madonna hâlâ satıyor. Çünkü Raif Efendi, hâlâ aramızda. Belki senin içinde… Belki yanındakinde… Belki benim sesimde. Çünkü; “Beni en çok yoran şey, kimseye kendimi anlatamamak.” Diyen bir adamın cümlesi, hâlâ milyonlarca insana ses oluyor. Ve biz hâlâ o cümlede buluşuyoruz.    
Ekleme Tarihi: 28 Nisan 2025 -Pazartesi

“Kürk Mantolu Madonna’nın Gölgesinde Yaşayanlar”

Bazen bir kitabın kapağını açmak, kendi içini aralamaktır.
Geçen gün, kalabalık bir ortamda herkes bir şey anlatıyordu. Ama ben… Birdenbire kendimi Raif Efendi gibi hissettim.
Ne hissettiğimi ben bile tam bilmiyordum ama biliyordum: Anlaşılmıyordum.
Ve işte o anda yine Sabahattin Ali’nin sesi geldi kulağıma.  Sessiz ama sert.
İşte bu yazı, o sesten sonra doğdu.

Bu yazı, Raif Efendi’ye değil; onun ardındaki asıl sese... Sabahattin Ali’ye.

“Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince, insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.” Sabahattin Ali

Onu hâlâ sadece “Raif Efendi” sananlara yazıyorum bu satırları.
Sabahattin Ali, yalnız bir adam değildi; yalnız bırakılmış bir halkın sessiz çığlığıydı.
Aşkı da yazdı, öfkeyi de. Ama hiçbir satırında bir kaçış, bir kaçamak yoktu.
O, kelimeleriyle gerçeğe doğru yürüyen bir adamdı.
Çünkü bazı insanlar ölmez...
Onlar bedeniyle değil, kelimesiyle yaşar.
Sabahattin Ali de onlardandı:
Bir kalem kadar yalnız,
Bir vicdan kadar gür sesli.

Raif Efendi sessizdi. Sessizliği bir tercih değil, bir zorunluluktu. Çünkü ne zaman duygularını anlatmak istese, ya yanlış anlaşıldı ya da hiç duyulmadı. Bugün baktığımızda, herkes konuşuyor gibi görünüyor. Sosyal medya hesaplarımızda yazılar, ses kayıtları, videolar… Her şey kayıt altında, ama asıl olan görünmüyor. Raif Efendi’nin yalnızlığı, bugünkü yalnızlıktan daha saf, daha dürüsttü. O en azından yalnız olduğunu biliyordu. Bugün bizler, kalabalıklar içinde yalnız olduğumuzu inkâr ederek yaşamaya çalışıyoruz.

Sabahattin Ali, o dönem tek bir adam üzerinden milyonları anlatmıştı. Bizse bugün milyonlar üzerinden tek bir derdi taşıyoruz; Anlaşılmamak.

Sabahattin Ali, duyguları parlatmazdı. Onun cümleleri ağlamazdı ama insanın içine yağmur gibi düşerdi. Bugün, herkes birbirine bir şeyler anlatıyor ama neredeyse kimse hissetmiyor. Duygular hızla geçip gidiyor ekranlardan. Bir aşk, bir öfke, bir umut… Her şeyin ömrü üç saniye… Raif Efendi gibi içimizde tuttuğumuz ne çok şey var aslında. Ama artık hiçbir şeyi saklamıyoruz, sadece hızlıca harcıyoruz.

Sabahattin Ali’nin her satırında bir sitem vardı; ama aynı zamanda bir umut, bir inanç, bir direnç de vardı. Belki de bu yüzden, onun hayranı olmak, sadece bir yazarı sevmek değil;
bir duruşu, bir derinliği, bir insanlık hâlini sahiplenmekti. Onun kalemi hâlâ bizimle birlikte susuyor, bizimle birlikte anlatamıyor.

Şimdilerde fark ettiniz mi? Telefona bakarken duygularımızı da anlık uyarıcılarla öldürüyoruz. Bir hikâyede birinin özel anına gülümsüyoruz, hemen ardından başka bir sayfada bir ölüm haberiyle sarsılıyoruz. Sonraki sayfa bir doğum günü… Sonra bir savaş, bir kayıp, bir afiş, bir reklam, bir kahve.

O anlarda duygularımızı açıyoruz ama hepsi bir anda üzerimize çöküyor.
Bu hız, hissetmeyi değil; hissizleşmeyi öğretiyor.

Ve sonra o içimizde büyüyen, adını koyamadığımız huzursuzluk başlıyor. Anlamlandıramadığımız içsel boşluklar, çözülmemiş duygular; bunlar da yeni özentiler doğuruyor: Başkası gibi yaşama arzusu, görünür olma isteği, kendine yabancılaşma...

İşte tam bu noktada Sabahattin Ali devreye giriyor.
Çünkü onun cümleleri hızlı geçmiyor.
Yavaş, derin, sessiz ve kesin.

Onu okumak;
bir karakterin gözünden değil, kendine ayna tutmak gibi.

Ve bu yüzden, Kürk Mantolu Madonna hâlâ satıyor.
Çünkü Raif Efendi, hâlâ aramızda.

Belki senin içinde… Belki yanındakinde… Belki benim sesimde.

Çünkü; “Beni en çok yoran şey, kimseye kendimi anlatamamak.”
Diyen bir adamın cümlesi, hâlâ milyonlarca insana ses oluyor.

Ve biz hâlâ o cümlede buluşuyoruz.

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
ENES B.
(28.04.2025 17:49 - #2959)
Sabahattin Ali'yi çok severim çok güzel bir yazı olmuş
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.