İnsan kalbi görünmeyen bir misafirhane gibidir. Her sabah kapımız çalınır; kimi zaman sevinç gelir ışığını saçar, kimi zaman hüzün sessizce içeri süzülür, kimi zaman da öfke sert bir rüzgâr gibi dalar o kapıdan. Biz çoğu zaman yalnızca sevinci ağırlamak isteriz; oysa Mevlânâ der ki:
“İnsan olmak bir misafirhane gibidir.”
Bu satırları okuduğumda, “olması gerektiğini düşündüğüm” şeye direnmeyi bırakıp, “olanı” onurlandırmam gerektiğini hatırlıyorum. Mevlânâ’nın sözleri, beni beklentilerden gerçeğe taşıyor. Gerçekliği deneyimlediğimde anda kalabiliyorum; öğreniyor, büyüyor, bedenimi, zihnimi ve ruhumu genişletiyorum. Ve ancak o zaman, hayatımdaki nimetleri de hayallerimi de görebiliyorum.
“Misafirhane” bize gerçekliğin sürekli değiştiğini ve ona direnerek onu durduramayacağımızı hatırlatıyor. Zen’in o meşhur sözünü akla getiriyor: “Bırak gitsin, yoksa sürüklenirsin.” Evet, bazen “olan” korkutucudur; ama onu kabul etmek, onurlandırmak gerekir. Çünkü şimdiye kadar hayatımıza giren her misafir, her duygu, her deneyim bizi bugüne getirdi. Daha önce defalarca acının içinden geçtik, düştük, kalktık ve yine ayakta kaldık. Bugün de kalacağız.
Sürüklenmek gerçekten acı verici… Hepimiz yaşadık. Gerçeğe direndiğimiz, acıyı görmezden geldiğimiz, hatta kafamızı kuma gömdüğümüz anlar oldu. Ama kaçış hiçbir şeyi çözmedi. Tam tersine, acı geri dönmek için yeni yollar buldu. Oysa acının içinden geçtiğimizde, ateşin sıcaklığını hissetsek bile, sonunda o ateş bizi dönüştürdü. Yaralarımız, bize hem cesaretimizi hem de gücümüzü hatırlattı.
Yaş aldıkça anlıyorum ki, acıya yüzleşmek kısa ama doğru bir yol. Çünkü görmezden geldiğimizde, öğrenmemiz gereken ders orada kalıyor. Kabul etmediğimiz her misafir, kapıyı çalıp tekrar geri geliyor. Belki başka bir kılıkta, ama yine geliyor. Çünkü Mevlânâ’nın dediği gibi, her bir misafir aslında öteden gelen bir rehberdir.
Şiirin bana hatırlattığı en güçlü şeylerden biri de şu: Bizim kontrolümüz sınırlı. Evrenin büyük planını, ilahi akışı göremiyoruz. Biz yalnızca önümüzde beliren küçük bir parçayı görebiliyoruz. Oysa kalbin misafirhanesine giren her misafir, o büyük planın bir parçası. Bazen bizi bırakmaya, bazen yeniden başlamaya, bazen de sadece sabretmeye davet ediyor.
“Her geleni minnetle karşıla,
Çünkü her biri öte âlemden gönderilmiş bir rehberdir.”
Belki de asıl mesele, hayatımızda beliren her misafire sormak:
“Bana ne öğretmek için buradasın?”
Cevap her zaman kolay olmaz, bazen acıtır. Ama işte tam da orada gizli bir hazine vardır. Çünkü yüzleştiğimiz her duygu, bizi biraz daha genişletir, biraz daha derinleştirir.
Kalbin misafirhanesinde duygulara yer açtıkça, aslında hayata da yer açıyoruz. Belki de huzur, misafirlerimizi kovmadan, hoşnutlukla ağırlamaktan geçiyor. Çünkü duygularımızla barıştığımızda, insanlığımızla da barışıyoruz.
Şiiri dinlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=ZQFMWtc63BQ
