Merve KABAKUŞ FİLİZCAN
Köşe Yazarı
Merve KABAKUŞ FİLİZCAN
 

“Geçmedi… Ama Yarın Birilerinin Umudu Olacak Bu Yorgunluk”

Kaygıyla Yürüyoruz, Umuda Devrediyoruz… Geçenlerde bir dost sohbetinde geçen bir konu aldı götürdü beni: “Dünya nereye gidiyor?” Her gün yeni bir şey oluyor... Her sabah başka bir haber, başka bir endişe. Alışmış gibiyiz ama aslında hiç alışamıyoruz. Ve işte tam o an, her zamanki gibi, içimden yine yazmak geldi... Evet, her gün yeni bir haber var. Yeni bir belirsizlik, yeni bir endişe… Ama durup düşününce fark ettim: Zaten insanlığın hiçbir döneminde rahatlık olmadı ki… Üretmek, iyileştirmek, hayatta kalmanın ötesine geçmek… Hep bizim görevimiz oldu. Hani soruyoruz ya bazen kendimize, “Ben niye geldim bu dünyaya?” İşte cevap tam burada duruyor: Daha güzel bir dünya mümkün… Ve bu, büyük laflarla değil; kendi kapının önünü yeşertmekle başlıyor. Artık sadece kötü bir haber almak değil, hiç haber almamak da kaygı sebebi. Sessizlikten korkar olduk. Çünkü her sessizlik sonrası bir fırtına alışkanlığımız var artık. Bir şey olacakmış gibi. Olmasa bile… İçimizde o telaş hep duruyor. Kaygı, sadece bir ruh hâli değil artık. Modern zamanların fonda çalan en derin müziği. Ama ilk kez değil. Tarih boyunca hiçbir kuşak “kolay” yaşamadı. Yoksulluk, savaşlar, ayrılıklar, kayıplar... Hepsi birilerinin gençliğine, hayaline denk geldi. Ama yine de birileri ağaç dikti. Birileri mektup yazdı, türkü söyledi, umut etti. Tarihten Bir Işık: 1945 Umutsuzluğun Ortasında Bir Umut Tarihin en karanlık günlerinden biri… Yine de içinden bir ışık sızmıştı. II. Dünya Savaşı'nın sonu… Avrupa yanmış. Milyonlarca insan ölmüş. Şehirler harabe. Umut yok. Ama tam o zamanda, Hollanda’da bir genç kızın günlüğü bulunuyor: Anne Frank. O savaşın, yokluğun, ölümün ortasında şöyle yazıyor: “İnsanların içinde hâlâ iyilik olduğuna inanıyorum.” Bir sığınakta, yaşamla ölüm arasında sıkışmış bir çocuk bile umuda sarılmışken, bugün biz neden vazgeçelim? Bugün biz buradaysak, bu, geçmişin umut etmeye inatla devam eden insanları sayesinde. Ve şimdi bize soruluyor: Biz de bunu yapabilecek miyiz? Anne babalarımız, büyüklerimiz... O zor zamanlarda her şey kötü gidiyor diye bırakmadılar. Bıraksalardı, biz olmazdık. Şimdi de bize düşen görev bu. Bir devridaim. Bugün bana, yarın sana, sonra geleceğe...  Umut etmeyi devretmek... Belki geçmedi… Ama geçecek gibi. Ve belki de bu kez geçmesini sağlayan biz olacağız. Gelecek; bugün gösterdiğimiz şefkatin, aldığımız derin nefeslerin, birbirimize yazdığımız küçük notların içinde büyüyecek. Bugün hâlâ bir fincan çayı biriyle paylaşabiliyorsan… Bir dostunun yükünü sessizce omzuna alabiliyorsan… Sokakta başı önde yürüyene gülümseyebiliyorsan… Kedinin tabağını, çocuğun defterini, yaşlının kolunu unutmuyorsan… Komşuna “bir ihtiyacın var mı?” demek hâlâ içinden geliyorsa… İşte orada, tam orada… Bir dünya yeniden kuruluyor. Ve sen, o dünyaya görünmeden en çok iyileştirenlerden oluyorsun. ...ve belki de en sessiz kahramanlardan. Çünkü yarın, bugün bizim inadımızla var olacak. Tarih boyunca umut edenler kazandı. Sessiz iyilikleriyle dünyayı ayakta tutanlar kazandı. Biz de onların devamıyız. Biz de bir iz bırakacağız. Ve bizden sonrakiler belki bir gün şöyle diyecek: “Zor zamanlar yaşamışlardı… Ama birbirlerini unutmamışlardı.”   
Ekleme Tarihi: 28 Nisan 2025 -Pazartesi

“Geçmedi… Ama Yarın Birilerinin Umudu Olacak Bu Yorgunluk”

Kaygıyla Yürüyoruz, Umuda Devrediyoruz…

Geçenlerde bir dost sohbetinde geçen bir konu aldı götürdü beni:
“Dünya nereye gidiyor?”
Her gün yeni bir şey oluyor...
Her sabah başka bir haber, başka bir endişe.
Alışmış gibiyiz ama aslında hiç alışamıyoruz.
Ve işte tam o an, her zamanki gibi, içimden yine yazmak geldi...

Evet, her gün yeni bir haber var. Yeni bir belirsizlik, yeni bir endişe… Ama durup düşününce fark ettim: Zaten insanlığın hiçbir döneminde rahatlık olmadı ki… Üretmek, iyileştirmek, hayatta kalmanın ötesine geçmek… Hep bizim görevimiz oldu. Hani soruyoruz ya bazen kendimize, “Ben niye geldim bu dünyaya?” İşte cevap tam burada duruyor: Daha güzel bir dünya mümkün… Ve bu, büyük laflarla değil; kendi kapının önünü yeşertmekle başlıyor.

Artık sadece kötü bir haber almak değil, hiç haber almamak da kaygı sebebi. Sessizlikten korkar olduk. Çünkü her sessizlik sonrası bir fırtına alışkanlığımız var artık. Bir şey olacakmış gibi. Olmasa bile… İçimizde o telaş hep duruyor.

Kaygı, sadece bir ruh hâli değil artık. Modern zamanların fonda çalan en derin müziği. Ama ilk kez değil. Tarih boyunca hiçbir kuşak “kolay” yaşamadı. Yoksulluk, savaşlar, ayrılıklar, kayıplar... Hepsi birilerinin gençliğine, hayaline denk geldi. Ama yine de birileri ağaç dikti. Birileri mektup yazdı, türkü söyledi, umut etti.

Tarihten Bir Işık: 1945 Umutsuzluğun Ortasında Bir Umut

Tarihin en karanlık günlerinden biri… Yine de içinden bir ışık sızmıştı.

II. Dünya Savaşı'nın sonu…
Avrupa yanmış. Milyonlarca insan ölmüş. Şehirler harabe. Umut yok.
Ama tam o zamanda, Hollanda’da bir genç kızın günlüğü bulunuyor: Anne Frank.
O savaşın, yokluğun, ölümün ortasında şöyle yazıyor:

“İnsanların içinde hâlâ iyilik olduğuna inanıyorum.”

Bir sığınakta, yaşamla ölüm arasında sıkışmış bir çocuk bile
umuda sarılmışken, bugün biz neden vazgeçelim?

Bugün biz buradaysak, bu, geçmişin umut etmeye inatla devam eden insanları sayesinde. Ve şimdi bize soruluyor: Biz de bunu yapabilecek miyiz?

Anne babalarımız, büyüklerimiz... O zor zamanlarda her şey kötü gidiyor diye bırakmadılar. Bıraksalardı, biz olmazdık. Şimdi de bize düşen görev bu. Bir devridaim. Bugün bana, yarın sana, sonra geleceğe...  Umut etmeyi devretmek...

Belki geçmedi…
Ama geçecek gibi.
Ve belki de bu kez geçmesini sağlayan biz olacağız.

Gelecek; bugün gösterdiğimiz şefkatin, aldığımız derin nefeslerin, birbirimize yazdığımız küçük notların içinde büyüyecek.

Bugün hâlâ bir fincan çayı biriyle paylaşabiliyorsan…
Bir dostunun yükünü sessizce omzuna alabiliyorsan…
Sokakta başı önde yürüyene gülümseyebiliyorsan…
Kedinin tabağını, çocuğun defterini, yaşlının kolunu unutmuyorsan…
Komşuna “bir ihtiyacın var mı?” demek hâlâ içinden geliyorsa…
İşte orada, tam orada…
Bir dünya yeniden kuruluyor.

Ve sen, o dünyaya görünmeden en çok iyileştirenlerden oluyorsun. ...ve belki de en sessiz kahramanlardan. Çünkü yarın, bugün bizim inadımızla var olacak.

Tarih boyunca umut edenler kazandı. Sessiz iyilikleriyle dünyayı ayakta tutanlar kazandı. Biz de onların devamıyız. Biz de bir iz bırakacağız.

Ve bizden sonrakiler belki bir gün şöyle diyecek:

“Zor zamanlar yaşamışlardı… Ama birbirlerini unutmamışlardı.” 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
ESRA L.
(28.04.2025 17:48 - #2957)
“Zor zamanlar yaşamışlardı… Ama birbirlerini unutmamışlardı.” çok güzel yazı olmuş
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.