Bazen sadece ruhun değil, bedenin de ağrır. Kalbinin taşıdığı şey, omuzlarına çöker, boğazına düğüm olur… Ve sen hâlâ güçlü mü olmalısın? ...
Son zamanlarda şunu fark ettim:
Toplum bize “iyi ol”, “güçlü ol”, “gülümse” diyor.
Ama kimse demiyor ki:
“Ağlamak da iyileştirir.”
Kimse demiyor ki:
“Bazen sadece durmalısın. Sadece üzülmelisin. Sadece hissederek yaşamalısın.”
Ben, ağlamam gereken yerde ağlamamışım. Sinirlenmem gereken yerde içime atmışım. Birine bir şey söylemem gerekirken susmuşum. Derdimi anlatacakken, “boşver” demişim. Fark ettim ki... Bütün bu bastırmalar beni içten içe tüketmiş.
Bunu sadece ben yapmıyorum ki… Hepimiz yapıyoruz. Çünkü bu çağda mutsuz olmak ayıp gibi... Sanki ne olursa olsun gülümsemek, üretmek, iyi hissetmek zorundaymışız gibi. Ama iyi hissetmenin ön koşulu bazen önce kötü hissetmektir. Bunu atlıyoruz.
Bugünlerde kendime şu cümleyi çok söylüyorum:
“Ya bir dur. Bu durumda niye iyi olayım ki?”
Ağlamak istiyorsan ağla… Kırılmışsan, üzül… Kızgınsan öfkelen…
Ve bu zayıflık değil.
Bu, insan olmak.
Duygular ertelenince yok olmuyorlar. Sadece derin bir yere çekilip orada sessizce bekliyorlar.
Tıpkı her sabah kurduğumuz ama çaldığında ertelediğimiz o alarm gibi.
Bir on dakika daha…
Sonra bir on dakika daha…
Başta önemsiz geliyor bu ertelemeler. “Şimdi kalkmam şart değil,” diyoruz. Ama fark etmeden, hayatın uyan çağrılarını sustura sustura kendimizi uyutuyoruz.
Ama o alarm susmuyor.
Sadece daha derinden çalmaya başlıyor.
Ve bir gün...
Hiç olmadık bir anda, bir bakışta, bir sessizlikte, bir baş ağrısında, bir tıkanıklıkta kendini hatırlatıyor.
Çünkü ne kadar bastırırsan bastır, duygular tekrar gün yüzüne çıkmak ister.
İyileşmek için.
Tamamlanmak için.
Seni sen yapabilmek için.
Gerçek uyanış, sadece yataktan kalkmak değil…
Gerçek uyanış, kalbinle yüzleşmektir.
Yorgunluğunu kabul etmek güçlü olmayı değil, kalbine daha dürüst olmayı seçmekmiş.
Bazen hiçbir çözüm yok. Sadece bir acı var. Ve o acının da bir var olma hakkı var. O zaman çırpınmayı bırakmalı insan. Yalnızca oturup, üzülmeli. Kabullenmeli. Ağlamalı, gerekirse hıçkıra hıçkıra…
Ve en önemlisi:
İyi hissetmemek de, en az iyi hissetmek kadar haklı bir duygudur.
Ben artık kendime sadece şunu soruyorum:
“Gerçekten nasıl hissediyorsun, Merve?”
Ve bu sorunun cevabı ne çıkarsa çıksın, artık onu bastırmıyorum.
Çünkü:
Bastırılan her şey, sonunda bir şekilde geri döner.
Çünkü:
Hayat bir alarm değil… Erteleme.
