Anne dediğin yalnızca doğuran değildir.
Kimi zaman bir karanlığı aydınlatan el feneridir, kimi zaman bir yorgunluğa serilen gölgelik.
Her kadının içinde bir anne vardır aslında.
Çocuk doğurmasa da birini büyütmüştür mutlaka; bir hayali, bir cümleyi, bir yoldaşı, bir yarını…
Bazısı bir merhem sürüşte, bazısı bir sözle, bazısı bir susuşla sarar insanı.
Anaçlık bir kimlik değil, bir varoluş biçimidir.
Ve emekçi kadınlar…
Onlar bu dünyanın omurgasıdır.
Sabahın kör vaktinde ayakta olan, çocuğunun hem kahvaltısını hem öğle yemeğini düşünen…
Vardiyası bitse de içindeki mesai hiç durmayan kadınlar…
Emeğini büyütürken sevgiden kısmayan, kendini unuturken başkalarını hatırlayan tüm kadınlara selam olsun.
Bu haftanın en güzel günü yaklaşıyor: Anneler Günü.
Ama sadece doğuranların değil, hayatı doğurmayı seçenlerin günü bu.
Kalbiyle taşıyanların, gözleriyle büyütenlerin…
Bir teşekkürüm var bu yazıda.
Bazı kadınlar vardır; doğurmaz, ama seni yeniden var eder.
Kalemiyle içini sarar, cümleleriyle ayağa kaldırır.
Hasibe AYTEN…
Bir kadının başka bir kadına nasıl omuz olabileceğini bana yazıyla öğretti.
Arzu KÖK…
Kelimeleriyle kucak açtı, yalnızlığımı yalnız bırakmadı.
Onlar bana annelik etmedi, ama içimdeki yazarı büyüttüler.
Yani ben, birçok kadının emeğiyle, kalbiyle, bakışıyla bu hâle geldim.
Ve onlara da “anne” demek istiyorum, çünkü bazen bir insanı değil, onun içindeki ‘kendini’ de büyütür bir kadın…
Bugün tüm o kadınlara teşekkür etme günü.
Doğurmasa da yolumuzu aydınlatanlara, acıya su taşıyanlara, kendi karanlığında yanarken başkasının feneri olmayı seçenlere…
Ve şimdi, bu yazının en derin yeri: Benim annem.
O bir kelime değil, bir hâldi.
Sessizliğiyle konuşan, yüzüyle dua eden, kalbiyle sarıp sarmalayan bir kadın…
Her şeyi usulca yapardı; ne sevgisini göstermek için yarışırdı, ne de kalbini saklardı.
Ama bilirdim…
Bir bakışıyla içimi okurdu, bir gülümsemesiyle içimi ısıtırdı.
Öyle bir sarılırdı ki, dünya tüm gürültüsüyle susar, ben yeniden toparlanırdım.
O sarılışlar, söyleyemediğim her şeyin yerine geçerdi.
Korkularımı kendim taşıyorum sanırdım, ama o hep omzunun bir parçasını bana saklardı.
Yıkıldığımda yanımda susarak durmazdı, bana kol olur, “hadi” der gibi sarılırdı.
Her zaman güçlü değildi belki ama güçlüymüş gibi davranmayı kendine görev bildi.
Ben ona “anne” dedim, ama o bana fark ettirmeden hem yol oldu, hem sığınak, hem umut.
Onun sessizliği bile konuşurdu…
Ama en çok da sarılışlarıyla anlatırdı her şeyi:
“Geçecek, ben buradayım, seni bırakmam…”
Ve sen…
Benim annem…
Bu yazı bir teşekkür, bir sarılış, bir içtenliktir sana.
Çok şanslıyım, senin benim annem olduğun için.
Seni çok seviyorum.
Bazen bir kadın, bin kere anne olur…
Bir çocuğu değil, bir hayatı büyütür.
Kalbiyle taşır yükü, sesiyle değil varlığıyla anlatır sevgiyi.
Doğurmadan da büyütmenin, susarak da sarılmanın mümkün olduğunu hatırlatır bize.
Bu yazı, yürekleriyle iz bırakan o sessiz kahramanlara; hayatın yükünü bir avuç sevgiyle hafifleten tüm kadınlara bir minnettir.
Anneler Gününüz Kutlu Olsun.