Eskiden her şey gerçekten daha mı güzeldi?
Yoksa biz şimdi neyin eksik olduğunu daha iyi bildiğimiz için mi, o zamanları daha kıymetli hissediyoruz?
Bu aralar nereye baksam, “Eskiden böyle değildi…” cümlesiyle başlayan sohbetlere rastlıyorum.
İnsanlar geçmişe tutunmak istiyor.
Ama belki de mesele geçmiş değil.
Asıl mesele, geleceğin bu kadar hızlı ve hoyratça değişmesiyle birlikte, bizim de kendimizi tanıyamaz hale gelmemiz.
Herkes bir anda büyümek zorunda kaldı.
Çocuklar oyun çağında dijitalleşti.
Gençler hayal kuramadan geçim kaygısına düştü.
Kimse çocuk olamadı doya doya.
Kimse gençliğini yaşarken genç kalamadı.
Ve biz… biz anılarımızın içine sığınmak zorunda kaldık.
Hatırlıyorum...
Sabahları televizyonda gündüz kuşağı çizgi filmleri olurdu.
Ev, çayın kokusuyla uyanırdı.
Annemin o mutfaktan gelen kızartma sesleri bile içimi ısıtırdı.
Patates, ekmek, domates, peynir…
Basitti.
Ama çok güzeldi.
Yemek yemek bir olaydı.
Dışarı çıkmak bir ritüeldi.
Yeni bir ayakkabı alınacağı zaman, tüm gün bayram gibi geçerdi.
Şimdi öyle mi?
Bir tıkla her şey kapında.
Tıka basa dolu dolaplar, ama içi boş kalan bizler…
Ne garip…
Her şey daha kolay ama hiçbir şey daha iyi değil.
Alışveriş sıradanlaştı.
Tatlar birbirine benzedi.
Duygular soluklaştı.
Hikâyeler yerine algoritmalar anlatıyor artık bize ne hissedeceğimizi.
Gazete alan kaldı mı?
Sabah kahvesiyle bir köşe yazısı okuyan biri var mı hâlâ?
Kitap kokusunu içine çeken bir genç gördün mü yakın zamanda?
Arkadaş buluşmalarında artık göz göze gelmiyoruz.
Herkes başka başka dijital dünyalara bağlanmış…
Biz anıları kaybederken an’dan da olduk.
O an’ı yaşarken içinden geçmeyi unuttuk.
Çünkü kaygılar çoğaldı.
Yarın korkusu, yetişememe korkusu, yetersizlik hissi…
Her şey önümüzde ama hiçbir şey içimizde değil.
Bilgi hazır, yemek hazır, kıyafet hazır, eğlence hazır.
Ama huzur yok.
Çünkü uğraşmadan gelen her şeyin kıymeti eksik kalır.
Biraz aç kalmadık, biraz yorulmadık, biraz beklemedik hiçbir şey için.
Ve bu doymamışlık hissi işte oradan geliyor.
İnsan, çabasını koymadığı şeyi içine sindiremez.
Daha fazla seçeneğimiz var ama daha çok tükeniyoruz.
Daha fazla imkânımız var ama daha az tatmin oluyoruz.
Çünkü her şey kolaylaştıkça, anlam zorlaştı.
Anlamı olmayan her şey, bir gün değerini yitirmeye mahkûmdur.
Ve hiçbir kolay lokma, ruhu doyurmaz.
Size bu yazıyı hissettirecek bir şarkı bırakıyorum...
“Hep izleriz biz böyle her şeyin eskisini, siyah ve beyaz...
Eskitilmiş sadece hüzünlü mutluluklar.”
Sattas – Eskitilmiş
https://www.youtube.com/watch?v=sCz-efrkir8&list=RDsCz-efrkir8&start_radio=1
