İsmail Kaya
Köşe Yazarı
İsmail Kaya
 

NE İÇERSİN?

Çaysız bir hayat düşünemiyorum… Çay ne kadar zamandır hayatımızda? Ne ara bu kadar bağlandık? Neden artık onsuz yapamıyoruz? Belki de çayın hayatımıza girmesinin 1930lu yıllarda olduğunu söylesem hepiniz çok şaşıracaksınız. Sanki asırlardır beraber gibiyiz değil mi? Çayın ilk ortaya çıkışı da çok enteresandır. Milattan önce 2700 lü yıllarda Çin imparatoru bir gezi sırasında içeceğinin içine çay yaprağı düşmesi ile hem suyunun rengindeki değişimden hem de çayın lezzetinden memnun kalmıştır. Çay deneyimini yapan ilk Türk’ün Hoca Ahmet Yesevi olduğu söylenir. 12. yüzyılda bir ikram sonucu içtiği çay için: “hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar” der. Tabi bu yazılı kaynaklardan edinilen bilgi. Çinlilerle içli dışlı olup da çayla 12. yüzyılda tanıştığımıza pek de ihtimal vermiyorum doğrusu. Artık çay için ciddi adımlar atmanın vakti gelmiştir. 1917 yılında Batum’a bir gezi düzenlenir. Batum ile Karadeniz’in iklimi aynı olduğu için Karadeniz’de çay üretimine başlanma kararı alınmış ve 1924’te bir kanun çıkartılmıştır. Dönemin Ziraat Umum Müdürü Zihni Derin önderliğinde çay üretilmiş ve 1938 yılında ilk ürün alınmıştır. Peşi sıra da çay fabrikaları kurulmuştur. Türk insanı çok sever hem ikram etmeyi hem içmeyi. “Ne içersin?” sorusunun belki de tek cevabıdır: çay… Hele bir de tavşankanı olursa. Çocukluğumda hep merak etmişimdir tavşankanı hitabını. Çocuk yaşta tabi ki çay değil ıhlamur verirlerdi bana. Her şey gibi çaya da geç kalmıştım. Zamanla anladım o parlak renk olan tavşankanının değerini. Benim için çay, ne kadar derin, bir o kadar ince, bardağı kadar olmasa bile. Bir gün dumanlarından yakaladım çayı, demli aldım, nemli bıraktım: İkimiz de aynı çay bardağında Şeker olup da bir bütün olamıyorum seninle ama Dudak payı olup bekliyorum hep yukarıda Kaşık giriyor sevdamızın arasına Sen de dökülüyorsun her defasında Aşkımın tam ortasına Hep sövüyorum yokluğunda kalışıma Ve hep üzülüyorum bir gün kavuşacağımızı sanışına           Ama her zaman, her zaman bekliyorum seni sevgili Hem de tam yukarıda Ben bu şiirimin adını hep şiirden sonra söylerim. Çünkü şiirin adı şiirden bile güzeldir: Dudak Payının Feryadı
Ekleme Tarihi: 19 Ekim 2025 -Pazar

NE İÇERSİN?

Çaysız bir hayat düşünemiyorum…

Çay ne kadar zamandır hayatımızda? Ne ara bu kadar bağlandık? Neden artık onsuz yapamıyoruz?

Belki de çayın hayatımıza girmesinin 1930lu yıllarda olduğunu söylesem hepiniz çok şaşıracaksınız. Sanki asırlardır beraber gibiyiz değil mi?

Çayın ilk ortaya çıkışı da çok enteresandır. Milattan önce 2700 lü yıllarda Çin imparatoru bir gezi sırasında içeceğinin içine çay yaprağı düşmesi ile hem suyunun rengindeki değişimden hem de çayın lezzetinden memnun kalmıştır.

Çay deneyimini yapan ilk Türk’ün Hoca Ahmet Yesevi olduğu söylenir. 12. yüzyılda bir ikram sonucu içtiği çay için: “hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar” der. Tabi bu yazılı kaynaklardan edinilen bilgi. Çinlilerle içli dışlı olup da çayla 12. yüzyılda tanıştığımıza pek de ihtimal vermiyorum doğrusu.

Artık çay için ciddi adımlar atmanın vakti gelmiştir. 1917 yılında Batum’a bir gezi düzenlenir. Batum ile Karadeniz’in iklimi aynı olduğu için Karadeniz’de çay üretimine başlanma kararı alınmış ve 1924’te bir kanun çıkartılmıştır. Dönemin Ziraat Umum Müdürü Zihni Derin önderliğinde çay üretilmiş ve 1938 yılında ilk ürün alınmıştır. Peşi sıra da çay fabrikaları kurulmuştur.

Türk insanı çok sever hem ikram etmeyi hem içmeyi. “Ne içersin?” sorusunun belki de tek cevabıdır: çay… Hele bir de tavşankanı olursa. Çocukluğumda hep merak etmişimdir tavşankanı hitabını. Çocuk yaşta tabi ki çay değil ıhlamur verirlerdi bana. Her şey gibi çaya da geç kalmıştım. Zamanla anladım o parlak renk olan tavşankanının değerini. Benim için çay, ne kadar derin, bir o kadar ince, bardağı kadar olmasa bile.

Bir gün dumanlarından yakaladım çayı, demli aldım, nemli bıraktım:

İkimiz de aynı çay bardağında

Şeker olup da bir bütün olamıyorum seninle ama

Dudak payı olup bekliyorum hep yukarıda

Kaşık giriyor sevdamızın arasına

Sen de dökülüyorsun her defasında

Aşkımın tam ortasına

Hep sövüyorum yokluğunda kalışıma

Ve hep üzülüyorum bir gün kavuşacağımızı sanışına          

Ama her zaman, her zaman bekliyorum seni sevgili

Hem de tam yukarıda

Ben bu şiirimin adını hep şiirden sonra söylerim. Çünkü şiirin adı şiirden bile güzeldir: Dudak Payının Feryadı

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.