Atatürk’ün Kocatepe’de çekinmiş, baş parmağı dudaklarında kara kara düşündüğü o fotoğraf… Bir milletin bağımsızlık hikayesi…
Birinci Dünya Savaşı bitmiş, Osmanlı Devleti yenilmiş, önce Mondros Ateşkes Antlaşması’nı sonra da Sevr Antlaşması’nı imzalamıştır. Sevr Antlaşması meclisten geçmediği için tarafımızdan geçersiz sayılmış, yeni bir savaşın çanları çalınmıştır:
Kurtuluş Savaşı…
Sevr’i bahane gösteren İtilaf Devletleri yurdun dört bir yanını işgal etmiştir. Memleketimin her bir köşesinde acı çığlıklar, feryatlar, gözyaşları vardır. İtilaf Devletleri Osmanlı’yı silahsızlaştırmak için orduları terhis ettirmiş; ancak buna karşı çıkan Kazım Karabekir doğuda bulunan 15.Kolordu’yu dağıtmamıştır. Her ne kadar Osmanlı’dan kalan son düzenli ordu başındaki komutanı ile beraber başarılı bir birlik olsa da Misak-ı Milli sınırlarımızın her birine yetişmesi mümkün değildir.
Yurdun birçok köşesinde Kuvâ-yi Milliye birlikleri oluşmuş yer yer işgaller son bulmuştur. Batı cephesinde ise durum farklıdır. Ege Bölgesi’ni işgal eden Yunanistan, Doğu Roma İmparatorluğu’nu yeniden canlandırma emelleri uğruna büyük katliamlar yapmakta, İngiliz desteğini almaktadır.
Ankara hükümeti batı cephesinde Kuvâ-yi Milliye birlikleriyle bu işin çözülemeyeceğinin farkında olup seferberlik ilan etti. Askerliğe alımlar arttırılıp, batı cephesine düzenli ordu kuruldu. Komutan olarak da bu ordunun kuzeyine İsmet İnönü, güneyine Refet Bele atandı.
Bu saatten sonra Ankara hükümeti hem yeni bir devlet kurduğunu diplomatik olarak tanıtmış hem de dört savunma, bir de taarruz savaşına imza atmıştır. Cumhuriyet’in ilanına ise daha vakit vardır…
Yunan askerleri Eskişehir üzerinden Ankara’ya yürüyerek yeni kurulan Türk Devleti’ne son vermeyi amaçlamıştır. Uşak – Bursa hattına kadar ilerlemiş, buraları işgal etmiştir. Bursa’yı işgalleri üzerine meclis kürsüsüne siyah bir örtü örtülmüş ve Bursa bağımsız olana kadar da kaldırılmamıştır.
İsmet İnönü Bilecik üzerine kurduğu savunma hattı sayesinde yunan askerlerini geri püskürtmüş ve I. İnönü Savaşı’nı kazanmıştır. Hatta bu savaş Türk halkında diriliş heyecanı uyandırırken Yunan cephesinde yok sayılmış, basın yayın organları günlerce haber yapmamış, kendi halklarına bu savaşın izlerini yansıtmamıştır.
Yeni kurulan düzenli ordunun ilk zaferi olan I. İnönü Savaşı sonrasında TBMM’ye olan güven artmış ve askerlik alımlarında artış olmuştur. Başarılarından dolayı İsmet İnönü albaylıktan generalliğe yükselmiştir. Artık bir anayasamız (1921 Anayasası) ve İstiklal Marşımız olmuş, diplomatik olarak birçok ülke varlığımızı tanıdığına dair antlaşmalar imzalamıştır. İtilaf Devletleri Sevr’i yumuşatarak kabul ettirmek adına Londra’da bir konferans düzenlemiş ve TBMM’yi davet etmiştir. TBMM’nin misak-ı milli sınırlarından taviz vermeyeceğini söylemesi üzerine Yunanlılar bir saldırıya daha geçmiş ve II. İnönü Savaşı gerçekleşmiştir.
II. İnönü Savaşı’nı da kazanan orduyu tebrik etmek amaçlı Mustafa Kemal İsmet İnönü’ye bir telgraf göndermiştir ve “Siz orada yalnız düşmanı değil, bu milletin makus talihini de yendiniz” demiştir.
II. İnönü Savaşı’nı da yenen Türk milletine karşı daha büyük bir savaş hazırlığı içerisinde olan Yunanlılar Türklerin yorgunluğunu da fırsat bilerek Eskişehir-Kütahya’ya saldırmıştır.
Eskişehir-Kütahya Muhaberelerinde İsmet İnönü meclis başkanı olan Mustafa Kemal’e telgraf çekmiş ve onun komutanlık tecrübelerinden yararlanarak orduyu geri çekmiştir. Mustafa Kemal İsmet İnönü’ye ordusunu Sakarya Nehri’nin doğusuna çekmesini ve çekerken de geçiş güzergahlarındaki köprüleri yakmasını emretmiştir.
Artık durum çok kritik boyutlara gelmiştir. Türk askeri Polatlı yakınlarında yerleşmiş, Yunanlıların attığı top sesleri Ankara’dan duyulur olmuştur. Bu durum mecliste büyük bir karışıklığa neden olmuş, Mustafa Kemal yanlıları Mustafa Kemal’in ordunun başına geçmesini istemiş, karşıt olanlar ise askeri bir sıfatı olmadığı halde nasıl böyle bir emir verdiğini yargılayarak ordunun başına geçip bütün sorumluluğu kendisinin almasını istemiştir.
Bunun üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yasama ve yürütme yetkisini üç aylığına veren Başkomutanlık Kanunu çıkarıldı. Orduyu teftişe giden Atatürk yalınayak, kıyafetleri yırtılmış, silahları tutukluk yapan askerleri görünce Tekalif-i Milliye emrini çıkarmış, son kez halkından geri verilmek üzere birtakım eşyalar talep etmiştir.
Halk bu kutlu savaş için varını yoğunu ortaya koymuş, içlerinde bulunan vatan hainlerini de barındırmamıştır. Son savunma savaşımızı vererek Sakarya Meydan Muharebesi’ni de kazandık. Artık son bir şey kalmıştır: o da Yunan askerini denize dökmektir.
Tabi ki bu taarruz kolay bir savaş değildir. Uzun süre hazırlıklar sonucu subaylar yetiştirildi, hazırlıklar yapıldı, Sakarya Savaşı’ndan önce Tekalif-i Milliye emirleriyle istenen eşyalar anca elimize ulaştı ve orduya dağıtıldı.
İşte Atatürk’ü kara kara düşündüren o olay… İşte Afyon Kocatepe’de çekilen o fotoğraf… Büyük Taarruza kalkılacağı gece düşen sis Atatürk’ün gözlerine inse de bu milletten asla umudunu kaybetmemiştir. Büyük Taarruz, o kutlu savaş… Bu milletin kaderini değiştirmiştir. Düşman askeri 9 Eylül’de denize dökülmüştür.
Neden bu kadar detaylı anlattım bilir misiniz? Nenemin annesi Tekalif-i Milliye emirlerine istinaden bir yorgan vermiş askerine. Savaş bitince o yorganı tekrar geri dönmüş büyük neneme.
Sözünü tutmuş Mustafa Kemalim der nenem
Komutanlığına güvendikleri Mustafa Kemal’in,
Siyasi varlığına da güvenir bu millet
Bu ülke için en güzel rejim şeklini seçmiştir elbet
Cumhuriyetle beraber var ol hep ilelebet
