13 Ekim 1923… Cumhuriyet ilan edilmeden hemen önce… Bir milletin makus talihini yenip, yeni bir şahlanışa geçmesine şahitlik eden bir kent…
Ankara…
Anadolu’da küçük bir şehir olan Ankara hem merkezi konumda olması hem de milli mücadeleye canla başla katılması şerefine ‘BAŞKENT’ olarak taçlandırılmıştır.
Akla sadece bu gelmemeli deyip bir hikâye anlatmak isterim. Ama öncesinde Yılmaz Erdoğan’ın kaleminden şu satırlar gelsin:
Ankara’ya öyle yakışırdı ki kar
Asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar
Kimse keman çalmaz belki ama
Çok keman çalınsın balolarında diye yapılmış
Gri, sisli binalar…
Türkiye’nin ilk kadın avukatı… Süreyya Ağaoğlu…
Süreyya Hanım İstanbul Darülfünundan mezun bir kadın. Staj eğitimini tamamlamak için Ankara’ya, ailesinin yanına döner. Staj yeri Ankara Adliyesi’dir.
“Bir öğlen her fani gibi onun da karnı acıkmıştır. Eve gitse ev uzak, yanında getirdiği peynir ekmeği yese artık her gün her gün aynı şeyi yemekten bıkkınlık gelmiştir.
Bugün midesinin sesini dinleyerek bir lokantaya gitmeye karar verir. Restoran elit bir yer olup, vekillerin uğrak yeridir.
İstanbul Lokantası’ndan şöyle bir başını uzatır. Ama garson onu buyur etmek yerine içeri alamayacağını belirtir. Çünkü o dönem bir kadının erkekler arasında yemek yemesi hoş karşılanmaz.
Kendiyle beraber günü de bitirdikten sonra sinirini de alıp eve gitmiştir. Evde babası nasılsın demeye kalmadan bütün öfkesini kusar.
“Bugün karnım acıktı ve İstanbul Lokantası’na gittim. Garson beni buyur edeceğine kapı dışarı etti. Neymiş efendim bir kadının erkekler arasında yemek yemesi hiç hoş değilmiş”
Babası yaptığı şeye şaşkınlıkla:
“Kızım kız başına o kadar erkeğin arasında ne işin vardı?” der.
Babasının bu cevabına daha da sinirlenen Süreyya:
“Baba madem o kadar erkeğin arasında ne işim vardı da o kadar erkeğin arasında bana neden hukuk okuttun” der.
Babası bu seferlik hoş görür kızını ama tekrar aynı hatayı yapmasını istemez.
Bu olaydan yakın bir zaman sonra Mustafa Kemal dava arkadaşı ve danışmanı ve aynı zamanda Süreyya Ağaoğlu’nun babası olan Ahmet Ağaoğlu’na ziyarete gelir.
Akşam sohbetinde bu konu açılır. Süreyya’nın lokantaya gidip yemek yiyememesi şöyle dursun, babasının ona destek vermemesi onun daha da zoruna gitmiştir ve paşaya bu konuda dert yanar.
Mustafa Kemal Süreyya’nın hiç hoşuna gitmeyecek ve onu şaşkınlığa uğratacak şu cümleyi söyler:
“Süreyya kızım bu konuda babanın haklılık payı var”
Ertesi gün Mustafa Kemal’in aracı Ağaoğlu malikanesinin önünde durur. Yaver eve gider ve Süreyya Hanım’ı atasının beklediğini söyler.
Paşanın dün akşam kendisini değil de babasını savunmasına içerleyen Süreyya Hanım paşaya biraz soğuktur. Atatürk bu durumu tebessümle karşılar ve der ki:
“Kızım seni ve yaptığın hareketi takdirle karşılıyorum; ancak dün akşam sizin evinizde misafirdim. Baban durumu böyle değerlendirmişken benim orada aksi bir fikir beyan etmem çok da hoş olmazdı. Şimdi git, Latife Ablan evde seni bekliyor. Vekillere de haber saldım. Herkes eşlerini alıp öğlen İstanbul Lokantası’na gelecek. Hep beraber yemek yiyeceğiz”
Ayakları yere basmayan Süreyya Hanım eve gider ve hazırlanır. Bir kez daha kadın haklarını savunmuş ve kadınların dışarıda aç aç gezmesinin önündeki engeli kaldırmıştır.”
İşte bu kent, bir devrin miladıydı. Ankara’ya kar kadar yakışan bir şey daha: Başkent oluşu…
Kutlu olsun …
