Hidayet ERİŞ - Büyükelçi (E)
Köşe Yazarı
Hidayet ERİŞ - Büyükelçi (E)
 

KAPALI REJİM VE BİR DÜĞÜN

Tebriz-İran  ''2002 yılının sonlarına doğru bir tatil akşamı, Tebriz'in Veli Asr mahallesi, Felekei Homafer meydanında bulunan başkonsolosluğumuz yerleşkesinden kravat-ceket çıkmış, Azeri bir dostumuzun düğün davetine icabet etmek üzere Froughi caddesinden yokuş aşağı yürüyorum... Hemen bitişiğimizdeki düğün mekanına yaklaşırken bir yandan da, buraya başkonsolos olarak gelişimin üzerinden üç yıla yakın bir zamanın nasıl da hızla geçip gittiğini düşünüyorum...Bizim sınıra (Gürbulak) 280 km.mesafede bulunan Tebriz, İran'ın 31 eyaletinden biri olan Doğu Azerbaycan'ın başkenti ve neredeyse tamamı Azeri olan 2 küsur milyon (dönemin) nüfusu ile Tahran ve Meşed'ten sonra ülkenin üçüncü büyük şehri. 1921 yılında açılan başkonsolosluğumuza dönemin Kafkas ordusu kurmay başkanı Kadir Bey ilk başkonsolos olarak atanmış. Yani, hem tarihi itibariyle, hem de bayrak dalgalandırmanın ötesindeki görevin niteliği itibariyle de hassas bir coğrafya. Misyonun açılışından beri 39. başkonsolos olarak, artık sonuna yaklaştığım görev süremin tamamında sadık dostum Baringo'nun da bana eşlik etmiş olmasının, ilerde buradaki anılarımın renklendirilmesine katkı sağlıyacağına inanıyorum...''  Merhaba, 23 yıl önceki bu sahne ile giriş yaptığım ''Baringo ile Hariciye Sohbetleri'' adlı ilk kitabımda yer alan bir kaç İran anısı arasından kısa gezintimize devam ederek, güncel bir konu ile bu haftaki yazıyı noktalayalım... Eveeet, Tebriz'i çevreleyen kıraç dağlar arasında doğudan indiren kar ayazının yaşandığı günlerden bir gün, kayak yapmak üzere bizim Baringo ile birlikte, Nuh Nebi'den kalma bir kış sporları tesisi olan Merend tepelerine uzanalım demiştik. Ne var ki, yarı belimize kadar karla kaplı mekana vardığımızda, siyasi plakalı olmasına rağmen bizim jipin karşısına dikilen sakallı iki Sipah (devrim) muhafızının, ''Ağaa, aha bu it ile buraya giremezsin!'' şeklindeki uyarısı karşısında, tabiatı ile hemen teslimiyetimiz sözkonusu olamazdı! Nitekim cızırtılı hoparlörlerden yükselen davudi devrim marşı ezgileri arasında kelimeleri zar zor duyan adamlara, ''ağalar bakın ben Türkiya'nın serkonsülüyüm, köpeğimi burada ayıya, kurda, kuşa kaptırmaya, ya da maşinde donmasına rıza göstermemi mi bekliyorsunuz? Biraz kayak yapıp gideceğiz, bırakın geçelim!'' şeklindeki tepkimiz üzerine muhataplar beklenmedik bir U dönüşü ile, ''iştibahk olmuştur ağaayi serkonsül, tesisin aile bölümünde it ile beraber kömeklik eyleyebilir, hatta kadınların 'lift'inden dahi yararlanabiliren, sen konağımızsındır!'' diyerek dostça bir tavır sergilemişlerdi... Gözümün önüne şimdi de bir başka sefer, başkonsolosluk konutundaki sık sık arızalanan çanak antenlerin tamiratı için çağırdığımız Habip usta ile geçirdiğimiz saatler gelmişti. Malum çanak anten kullanımı evlerde yasak olmasına karşın başkonsolosluğun tabii ki muafiyeti bulunmaktaydı. Bu Habip'in referansı ise, 1979 yılında devrimin ateşli günlerinde işe başlamış Tokatlı kavasımız Hayrettin efendiydi. Sürekli o eski günlerden bahsetmeyi seven Hayrettin'in, ''beyefendi, inanmazsınız konsolosluk duvarına yığılmış Şah karşıtı binlerce nümayişçinin eylemi sırasında dışardaki askeri muhafızın kellesini kesip aha şu süs havuzuna atmalarını, bizim de o zamanki başkonsolos ile damdan dama atlayarak canımızı zor kurtarıp otobüsle Tahran'daki sefaretimize kapağı attığımız günleri hiç unutamam'' cümlesi ise akşam üstü sohbetlerimizin bir klasiği olmuştu. Habip'e dönecek olursak, ambargo nedeniyle herşeyi yoktan var eden teknik biri olarak adamın en sevdiği şey, işi bitirdikten sonra ikramım olan bir iki kadeh viskiyi yuvarlayıp, devrimden önce Tebriz'de bulunan ABD başkonsolosluğunda çalışmış babasının tavsiyesine uymayıp, fırsat varken 'Amrika'ya!' iltica edemeyişinden pişmanlıkla bahsetmesiydi. Yine karlı bir akşam tamiratı tamamlamış, alelacele içkisini fondiplerken gözü saatindeydi. Dayanamayıp sordum, ''ağayi Habip, ne cür habire saate bakarsın?''.  Adamın cevabı; ''Ağaayi serkonsül menim kadın aşağıda maşinde bekler, bana müsaade!''.  Şaşkınlıkla, ''ne yaptın yahu, kadıncağız arabada donmuştur, keşke onu da çağırsaydın!'' demem üzerine, Habip'ten sürpriz bir açıklama; ''Heç oluuur? menim içtiğimi görse hemen aparıp polise ihbar eyler.''!!! Yaşanan bu ilginç anıları düşünürken beş dakikalık yürüyüşüm de bitmiş ve dostumun düğün mekanına vasıl olmuştum. Halkın sokaklarda kravat takarak dolaşmasının kırbaç cezası ile yasaklı olması nedeniyle, bendeniz sportif amaçlı olanlar hariç, dışarı her yaya çıkışımda özellikle kravatlı ve takım elbiseli, makam araçlı resmi ziyaretlerde de şoföre bayrağımızı açtırarak şehir içinde dolaşmayı prensip edinmiştim. Zira, yerel halkın gördüğü her noktada bayrağımızı alkışlamasına karşın, bir kısım fanatik rejim yanlısı resmi polisler bayraklı aracımıza gayri sempatik nazarlar atarlardı. Kravat, tabiatı ile halkın özlem duyduğu, ancak düğün, sünnet gibi özel okazyonların kapalı ortamlarında, korkarak da olsa takabildiği bir sembol, rejim için ise tiksinti ile bakılan yasaklı bir batı simgesiydi.   Her neyse, davetli olduğumuz düğün töreni ortamına girdiğimde şaşkınlığım tavan yapmıştı. Başarılı bir işadamı çizgisi tutturmuş olan genç Azeri dostum ve güzel nişanlısının ev sahipliğinde düzenlenmiş düğün partisinin, ABD'den ithal (şah yanlısı) İran ve Türk popu karışımı müziği eşliğinde dans eden modern giysili erkekli-kadınlı şık davetlilerin, ihtişamlı dekor altında servis edilen içecek ve yiyeceklerin mevcudiyeti ile herhangi bir batı ülkesindeki partilerden pek farkı yoktu!!! Bu düğün töreninden günümüze doğru bir başka düğüne gelince... Malumunuz, geçenlerde uluslararası ve ulusal basına yansıyan ve kısa sürede ''viral!'' olan bir videoda, İran'ın üst düzey bir askeri/siyasi figürünün, kızı için Tahran'daki ünlü bir otelde, tıpkı yukarda tasvir ettiğime benzer bir düğün töreni düzenlediğine ilişkin görüntüler epey şaşkınlık yaratmış, ancak yurt dışından seslerini duyurabilen muhalif çevreler ve uluslararası medya organlarının yoğun eleştirilerine neden olmuştu. Biraz araştırınca, Ali Shamkani isimli anılan üst düzey askeri/siyasi kişinin, bizim de görev yaptığımız dönemde, ılımlı başkan Hatemi kabinesinde 8 yıl süre ile savunma bakanlığı yaptığı, İran'ın Huzistan eyaletinin Irak sınırına yakın başkenti Ahvaz şehrinden gelen Arap asıllı bir Sipah komutanı olduğu anlaşılıyor. Amiral ünvanı ile İran milli güvenlik konseyi genel sekreterliği görevinde bulunduktan sonra halen dini lider Hamanei'nin danışmanlığı gibi çok önemli stratejik bir mevkiide bulunduğu görülüyor. Haklı eleştirilerin odağında, hicap kurallarına uymadığı gerekçesiyle irşad (ahlak) polisince 3 yıl önce tutuklanıp zindandayken öldürülen 22 yaşındaki genç kız Mahsa Amini'nin dramına yapılan atıfla, skandallar batağındaki islami rejimin hicap uygulamalarındaki çifte standartları yüzünden sıradan vatandaşlara yönelik türlü baskılar, hatta işkenceler sürerken, siyasi ve askeri elitlerin sözde batı tarzı hayatlarının aynı hızda devam ettiği vurgulanıyor. Sözkonusu partideki görüntülerin ortalığa dökülmesi ile rejimin her zaman olduğu gibi ceberrut tedbirleri arttıracağı ve bu maksatla 80 bin görevliyi daha devreye sokacağı söylentisi keza ayrı bir endişe konusu. Bazı karşı çevrelerce ise, gelin ve annesi ile diğer kadın davetlilerin her ne kadar hayli dekolte, batılı kıyafetler giymelerine karşın, damat ve kızın babası dışında salonda hiç bir erkek davetlinin yer almadığı görülen partinin de esasen bir buçuk yıl önce düzenlendiğine dikkat çekilerek, zamanlama bakımından da işin içinde İsrail'in parmağının olduğu ileri sürülmekte..Kimbilir? Belki de fanatik yobaz çevrelerin bir düzeneğidir... Umarız insanlık dramlarının, adaletsizliklerin, hukuksuzlukların, haksızlıkların yaşanmadığı, en azından insanların diledikleri gibi yaşama özgürlüğüne kavuştukları bir dünya düzeni herkes için uzak değildir!         
Ekleme Tarihi: 26 Ekim 2025 -Pazar

KAPALI REJİM VE BİR DÜĞÜN

Tebriz-İran 

''2002 yılının sonlarına doğru bir tatil akşamı, Tebriz'in Veli Asr mahallesi, Felekei Homafer meydanında bulunan başkonsolosluğumuz yerleşkesinden kravat-ceket çıkmış, Azeri bir dostumuzun düğün davetine icabet etmek üzere Froughi caddesinden yokuş aşağı yürüyorum... Hemen bitişiğimizdeki düğün mekanına yaklaşırken bir yandan da, buraya başkonsolos olarak gelişimin üzerinden üç yıla yakın bir zamanın nasıl da hızla geçip gittiğini düşünüyorum...Bizim sınıra (Gürbulak) 280 km.mesafede bulunan Tebriz, İran'ın 31 eyaletinden biri olan Doğu Azerbaycan'ın başkenti ve neredeyse tamamı Azeri olan 2 küsur milyon (dönemin) nüfusu ile Tahran ve Meşed'ten sonra ülkenin üçüncü büyük şehri. 1921 yılında açılan başkonsolosluğumuza dönemin Kafkas ordusu kurmay başkanı Kadir Bey ilk başkonsolos olarak atanmış. Yani, hem tarihi itibariyle, hem de bayrak dalgalandırmanın ötesindeki görevin niteliği itibariyle de hassas bir coğrafya. Misyonun açılışından beri 39. başkonsolos olarak, artık sonuna yaklaştığım görev süremin tamamında sadık dostum Baringo'nun da bana eşlik etmiş olmasının, ilerde buradaki anılarımın renklendirilmesine katkı sağlıyacağına inanıyorum...'' 

Merhaba,

23 yıl önceki bu sahne ile giriş yaptığım ''Baringo ile Hariciye Sohbetleri'' adlı ilk kitabımda yer alan bir kaç İran anısı arasından kısa gezintimize devam ederek, güncel bir konu ile bu haftaki yazıyı noktalayalım...

Eveeet, Tebriz'i çevreleyen kıraç dağlar arasında doğudan indiren kar ayazının yaşandığı günlerden bir gün, kayak yapmak üzere bizim Baringo ile birlikte, Nuh Nebi'den kalma bir kış sporları tesisi olan Merend tepelerine uzanalım demiştik. Ne var ki, yarı belimize kadar karla kaplı mekana vardığımızda, siyasi plakalı olmasına rağmen bizim jipin karşısına dikilen sakallı iki Sipah (devrim) muhafızının, ''Ağaa, aha bu it ile buraya giremezsin!'' şeklindeki uyarısı karşısında, tabiatı ile hemen teslimiyetimiz sözkonusu olamazdı! Nitekim cızırtılı hoparlörlerden yükselen davudi devrim marşı ezgileri arasında kelimeleri zar zor duyan adamlara, ''ağalar bakın ben Türkiya'nın serkonsülüyüm, köpeğimi burada ayıya, kurda, kuşa kaptırmaya, ya da maşinde donmasına rıza göstermemi mi bekliyorsunuz? Biraz kayak yapıp gideceğiz, bırakın geçelim!'' şeklindeki tepkimiz üzerine muhataplar beklenmedik bir U dönüşü ile, ''iştibahk olmuştur ağaayi serkonsül, tesisin aile bölümünde it ile beraber kömeklik eyleyebilir, hatta kadınların 'lift'inden dahi yararlanabiliren, sen konağımızsındır!'' diyerek dostça bir tavır sergilemişlerdi...

Gözümün önüne şimdi de bir başka sefer, başkonsolosluk konutundaki sık sık arızalanan çanak antenlerin tamiratı için çağırdığımız Habip usta ile geçirdiğimiz saatler gelmişti. Malum çanak anten kullanımı evlerde yasak olmasına karşın başkonsolosluğun tabii ki muafiyeti bulunmaktaydı. Bu Habip'in referansı ise, 1979 yılında devrimin ateşli günlerinde işe başlamış Tokatlı kavasımız Hayrettin efendiydi. Sürekli o eski günlerden bahsetmeyi seven Hayrettin'in, ''beyefendi, inanmazsınız konsolosluk duvarına yığılmış Şah karşıtı binlerce nümayişçinin eylemi sırasında dışardaki askeri muhafızın kellesini kesip aha şu süs havuzuna atmalarını, bizim de o zamanki başkonsolos ile damdan dama atlayarak canımızı zor kurtarıp otobüsle Tahran'daki sefaretimize kapağı attığımız günleri hiç unutamam'' cümlesi ise akşam üstü sohbetlerimizin bir klasiği olmuştu. Habip'e dönecek olursak, ambargo nedeniyle herşeyi yoktan var eden teknik biri olarak adamın en sevdiği şey, işi bitirdikten sonra ikramım olan bir iki kadeh viskiyi yuvarlayıp, devrimden önce Tebriz'de bulunan ABD başkonsolosluğunda çalışmış babasının tavsiyesine uymayıp, fırsat varken 'Amrika'ya!' iltica edemeyişinden pişmanlıkla bahsetmesiydi. Yine karlı bir akşam tamiratı tamamlamış, alelacele içkisini fondiplerken gözü saatindeydi. Dayanamayıp sordum, ''ağayi Habip, ne cür habire saate bakarsın?''.  Adamın cevabı; ''Ağaayi serkonsül menim kadın aşağıda maşinde bekler, bana müsaade!''.  Şaşkınlıkla, ''ne yaptın yahu, kadıncağız arabada donmuştur, keşke onu da çağırsaydın!'' demem üzerine, Habip'ten sürpriz bir açıklama; ''Heç oluuur? menim içtiğimi görse hemen aparıp polise ihbar eyler.''!!!

Yaşanan bu ilginç anıları düşünürken beş dakikalık yürüyüşüm de bitmiş ve dostumun düğün mekanına vasıl olmuştum. Halkın sokaklarda kravat takarak dolaşmasının kırbaç cezası ile yasaklı olması nedeniyle, bendeniz sportif amaçlı olanlar hariç, dışarı her yaya çıkışımda özellikle kravatlı ve takım elbiseli, makam araçlı resmi ziyaretlerde de şoföre bayrağımızı açtırarak şehir içinde dolaşmayı prensip edinmiştim. Zira, yerel halkın gördüğü her noktada bayrağımızı alkışlamasına karşın, bir kısım fanatik rejim yanlısı resmi polisler bayraklı aracımıza gayri sempatik nazarlar atarlardı. Kravat, tabiatı ile halkın özlem duyduğu, ancak düğün, sünnet gibi özel okazyonların kapalı ortamlarında, korkarak da olsa takabildiği bir sembol, rejim için ise tiksinti ile bakılan yasaklı bir batı simgesiydi.  

Her neyse, davetli olduğumuz düğün töreni ortamına girdiğimde şaşkınlığım tavan yapmıştı. Başarılı bir işadamı çizgisi tutturmuş olan genç Azeri dostum ve güzel nişanlısının ev sahipliğinde düzenlenmiş düğün partisinin, ABD'den ithal (şah yanlısı) İran ve Türk popu karışımı müziği eşliğinde dans eden modern giysili erkekli-kadınlı şık davetlilerin, ihtişamlı dekor altında servis edilen içecek ve yiyeceklerin mevcudiyeti ile herhangi bir batı ülkesindeki partilerden pek farkı yoktu!!!

Bu düğün töreninden günümüze doğru bir başka düğüne gelince... Malumunuz, geçenlerde uluslararası ve ulusal basına yansıyan ve kısa sürede ''viral!'' olan bir videoda, İran'ın üst düzey bir askeri/siyasi figürünün, kızı için Tahran'daki ünlü bir otelde, tıpkı yukarda tasvir ettiğime benzer bir düğün töreni düzenlediğine ilişkin görüntüler epey şaşkınlık yaratmış, ancak yurt dışından seslerini duyurabilen muhalif çevreler ve uluslararası medya organlarının yoğun eleştirilerine neden olmuştu. Biraz araştırınca, Ali Shamkani isimli anılan üst düzey askeri/siyasi kişinin, bizim de görev yaptığımız dönemde, ılımlı başkan Hatemi kabinesinde 8 yıl süre ile savunma bakanlığı yaptığı, İran'ın Huzistan eyaletinin Irak sınırına yakın başkenti Ahvaz şehrinden gelen Arap asıllı bir Sipah komutanı olduğu anlaşılıyor. Amiral ünvanı ile İran milli güvenlik konseyi genel sekreterliği görevinde bulunduktan sonra halen dini lider Hamanei'nin danışmanlığı gibi çok önemli stratejik bir mevkiide bulunduğu görülüyor. Haklı eleştirilerin odağında, hicap kurallarına uymadığı gerekçesiyle irşad (ahlak) polisince 3 yıl önce tutuklanıp zindandayken öldürülen 22 yaşındaki genç kız Mahsa Amini'nin dramına yapılan atıfla, skandallar batağındaki islami rejimin hicap uygulamalarındaki çifte standartları yüzünden sıradan vatandaşlara yönelik türlü baskılar, hatta işkenceler sürerken, siyasi ve askeri elitlerin sözde batı tarzı hayatlarının aynı hızda devam ettiği vurgulanıyor. Sözkonusu partideki görüntülerin ortalığa dökülmesi ile rejimin her zaman olduğu gibi ceberrut tedbirleri arttıracağı ve bu maksatla 80 bin görevliyi daha devreye sokacağı söylentisi keza ayrı bir endişe konusu. Bazı karşı çevrelerce ise, gelin ve annesi ile diğer kadın davetlilerin her ne kadar hayli dekolte, batılı kıyafetler giymelerine karşın, damat ve kızın babası dışında salonda hiç bir erkek davetlinin yer almadığı görülen partinin de esasen bir buçuk yıl önce düzenlendiğine dikkat çekilerek, zamanlama bakımından da işin içinde İsrail'in parmağının olduğu ileri sürülmekte..Kimbilir? Belki de fanatik yobaz çevrelerin bir düzeneğidir...

Umarız insanlık dramlarının, adaletsizliklerin, hukuksuzlukların, haksızlıkların yaşanmadığı, en azından insanların diledikleri gibi yaşama özgürlüğüne kavuştukları bir dünya düzeni herkes için uzak değildir!

 

  

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (6)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haluk Erdem
(26.10.2025 21:11 - #4030)
Fevkalade, tebrikler.
ERİŞ Çok sağolun, teşekkürler...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Hasan Balcı
(26.10.2025 21:42 - #4032)
Yazınızda kayak merkezinde baringo ile geçen anılarla, kayakyapan ve başı açılan genç kızlara “hoparlörlerle hicaba uyun “ anonsu da yapılmaktaydı. insanların ne kadar zor şartlarda yaşamı sürdürdüğünü de belirtilmiş. Ama ne yazık ki bizim insanlarımızda da bu özenti var. Selam, sevgiler
ERİŞ Hafıza berraklığınıza şapka, değerli yorumunuza da teşekkürler...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Arzu Kök
(27.10.2025 11:55 - #4033)
Son cümledeki temenni “insanların diledikleri gibi yaşama özgürlüğüne kavuştukları bir dünya düzeni”, yazının ana eksenini oluşturuyor: Diplomasi, siyaset ya da inanç fark etmeksizin, özünde mesele insan onurudur. Tebrikler...
ERİŞ Değerli yorumunuza çok teşekkür ediyorum..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Canan Ünalmışer
(27.10.2025 12:41 - #4034)
Çok aydınlatıcı ve de düşündürücü bir yazı olmuş…Teşekkürler sayın Büyükelçi…
ERİŞ Çok sağolun değerli okuyucum..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Uğur YALÇIN
(28.10.2025 23:47 - #4051)
Sayın Büyükelçi ve kıymetli dostum beni Tebriz anıların doğrudan içine çekmiş olduğunuz yazısını kitabınızdaki heyecanla okudum. Özgürlüğün tadını en iyi İran halkı hatta kadınları bilir. Türk halkına ve özellikle Türk kadınına gerçek özgürlüğü ve çağdaş yaşamı ömrünü adıyarak sınan Ulu Önder ATATÜRK’ün rahmet, minnet ve özlemle anıyoruz.
ERİŞ Çok haklısınız, değerli yorumunuza teşekkür ediyorum
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Nükhet Kıyak
(29.10.2025 03:54 - #4052)
Anlatım şahane ,yazılarının devamını dört gözle bekliyorum..
ERİŞ Çok teşekkür ediyorum.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.