Hidayet ERİŞ - Büyükelçi (E)
Köşe Yazarı
Hidayet ERİŞ - Büyükelçi (E)
 

ÇUVAL IV (SON)

‘’ Patron, Mart ayının başlarında Silopi’den telefonla arayıp, bölgede ortamın gittikçe ısınması nedeniyle ayda bir Ankara’ya, eve nefes almaya gelme planlarında aksamalar olabileceğini bildirdi. Haklıydı da. Nitekim, Mart’ın 20’sinde sınırlı sayıdaki müttefiki ile ABD güçleri Irak’a yönelik harekatı başlatmışlardı bile. Keşke burada karşılıklı görüşebilseydik, bizimkinin anlattıklarını dinler kim bilir daha neler öğrenirdim! Sözü yine ona bırakm.….’'   Baringo’nun ağzından lafı kapmanın güçlüğünü bildiğimden, her seferinde kifayet-i müzakere kemiği veya bisküvisi ile araya girmek zorunda kalırım…Her neyse, Mart ayının sonlarına doğru Silopi’de hava yumuşamaya başlayıp, karla karışık yağmurlu, çamurlu günler birbiri ardına sıraya girerken, kasabadaki atmosfer de epey sıkıntılı bir hale dönüşmüştü. Ankara'dan gelen ve her konuşmasına 'evet' diyerek başlayan genç destek personeli arkadaşım, her ihtimale karşı bakanlıktan gönderilen gaz maskeleri ve atropin iğnelerini de beraberinde getirmişti. Cefakar ulaştırma dairemizin paketlerini açınca gözümüzün önüne gelen malzemelerin görüntüsü ile içimize biraz daha kasvet bastı.  O ortamda mesai sonrası vakit öldürecek bir eğlencemiz, bizim ‘evet' ile öğretmen evinin çayhanesinde, hiç hoşlanmasam da, tavla oynamak veya TV'den canlı futbol maçlarını izlemekti. Ankara'dan getirdiğim dekoder cihazı sayesinde mekânın çalışanları dahil tüm sakinleri bu imkandan yararlandırmam itibarımızı da arttırmıştı. Tabiatı ile salondaki en kalabalık grup öğretmenlerimizdi. Zorlu bir coğrafyada ve günün savaş koşullarında görev yapan, hepsi pırıl pırıl, idealist, kızlı-erkekli bu gençlerin günlük hayatlarından yansımalar ortama bir nebze olsun renk katıyordu. Şahsen daha keyifli ve sportif bir diğer meşgalem ise, ÖKK yardımcısı paşa ile tenis oynamaktı. Yaşıtım ve çok kibar bir beyefendi olan rakibim, bu ortak eğilimimizi fark edince araçların park ettiği beton sahayı çizgileri ve neti ile nizami bir tenis kortuna dönüştürtmüş ve kısa sürede toplar karşılıklı gidip gelmeye başlamıştı. Haliyle bir kaç er de, kısıtlı sayıdaki topumuzu toplamak üzere görevlendirilmişti. Servis sırası bana geldiğinde topları normal şekilde teker teker bana atan erlerin, sıra paşaya geldiğinde onun tok sesli ‘’tooop’’ komutu ile, her topu kendisine tekmil verip selam çakarak elden teslim etmeleri hoş bir ayrıntı olmakla beraber dikkatimi dağıtma bakımından oyunun sonucunu dahi etkiliyordu... 26 Mart Çarşamba gece yarısına geldiğimizde ise, Silopi semalarında epey yüksek perdeden duyduğumuz ağır tonajlı uçak homurtuları, ABD unsurlarının Irak’ın kuzeyine indirme harekatının başlayıp kısa sürede tamamlandığını haber veriyordu. Sabaha kadar paşanın odasında koyu çaylarımızı yudumlarken, içerdeki irtibat birimlerimizden gelen görüntülü haberlerle gelişmeleri heyecanla anında izledik. Kısa sürede Saddam'ın bölgedeki zayıf direnişini kıran ABD güçlerinin bundan böyle, Irak’ın kuzeyindeki faaliyetlerine epey dikkat etmek gerekecekti. Habur’da ise tabiatıyla gergin olan durum nedeniyle tek tük araç/yaya geçişlerine de ancak kontrollü olarak izin veriliyordu. Bu seyrek trafiğin arasında birgün, İngiltere'den gelen ve Irak'ın kuzeyinde kaybolmuş Kürt sevgilisi ile küçük kızını arayan ve çocuklara oyuncak dağıtacağını söyleyen Michael Todd isimli bir İngiliz sokak göstericisinin geçişine de insani mülahazalarla izin verilmişti.  Saddam'ın bir ay içinde tamamen devrilmesini takiben, ABD güçlerinin ülke geneline kıyasla kendilerini görece rahat hissetikleri bu bölgede KDP ve KYB ile sürdürdükleri iyi ilişkiler meyanında bizim için en önemli noktaların başında Irak'ın üçüncü büyük etnik grubunu temsil eden Türkmenlerin hak ve menfaatlerinin korunması geliyordu. Esasen, bizim arka bahçemiz gibi değerlendirdiğimiz bu coğrafyada, adı geçen aşiretlerle de anlaşmalı şekilde yıllardır gerekli görülen bölgelerde ilgili birimlerimizce irtibat büroları ihdas edilmişti. Ancak, son duyumlara göre, Kerkük, Musul, Erbil, Telafer, Süleymaniye gibi Türkmen nüfusun yoğun olduğu yerleşim yerlerinde tapu, nüfus vb. kayıtlar ile ilgili bir takım olumsuz gelişmeler yaşanma riski baş göstermişti. Bu itibarla, Irak Türkmen Cephesi (ITC) ve bölgedeki birimlerimiz ile koordineli şekilde gelişmeleri yakından izlemek üzere ÖK unsurlarınca bölgeye rutin ziyaretler yapılmaktaydı. Nisan ayının sonlarına doğru, dönemin basın haberlerine de yansıdığı gibi, sözkonusu rutin ziyaretlerden birinde, daha önce bahsettiğimiz ABD'nin 173.hava indirme tugayının başındaki albay Mayville ve adamları ile ciddi bir gerginlik yaşanmıştı. Bizim bölgedeki varlığımıza karşı, malum tezkerenin reddinden kaynaklanan mahalli öfkenin tezahürü olduğu aşikar olan bu tutumunun devamında, 4 Temmuz (Amerikan bağımsızlık günü) Cuma günü, yazı dizimizin birinci bölümünde tasvir ettiğimiz ve ABD ile ilişkilerde tarihi bir dönüm noktası oluşturan, dönemin hükümetince 'çirkin bir olay' diye de nitelendirilen Çuval olayı ile karşı karşıya kalındı. Keza dönemin ulusal ve uluslararası basınında geniş şekilde aktarılması ve sonrasında da, yıllarca bu talihsiz meselenin çeşitli spekülatif bakış açıları ile işlenmiş olması nedeniyle bu köşede daha fazla ayrıntıya girmememin doğru olacağını düşünüyorum... Olayla ilgili haber Silopi'ye intikal eder etmez derhal Süleymaniye'ye hareket eden ve dört gün boyunca önce KDP ve KYB'lilerin en üst yetkilileri, sonrasında da, sokakları alelacele KDP ve daha az sayıda KYB bayrakları ile donatılmış, yoğun Türkmen nüfuslu Kerkük'teki ABD karargahında askeri yetkililerle gergin bir müzakere süreci geçiren üç kişilik heyetimizde dışişleri bakanlığı temsilcisi ünvanı ile yer alan tek sivil kişi olarak bu sütunda kısaca değinebileceklerim arasında; -7 Temmuz Pazartesi günü saat 06.30 gibi Süleymaniye'deki toprak bir uçak pistine iniş yapan üç ABD Chinook helikopterinden 11 subay arkadaşımız ile binada tesadüfen bulundukları için göz altına alınan iki işadamımız ve malzemelerin teslimine tanık olduğum anlar, çok karışık hislerle hafızamda unutulmayacak bir yer tutmaktadır. -Bilahare, talihsiz olayın yaşandığı tim binamıza intikalimizde, mekanı adeta ablukaya almış ulusal ve uluslararası basın mensuplarına Türkçe ve İngilizce açıklamalarda bulunan kişi olarak, 3.bölümde kitabından alıntılar naklettiğim İngiliz sokak göstericisi zavallı Michael'ın adını da vererek halen ABD'lilerce Bağdat'ta esir tutulduğunu kayda geçirmemin, o ana kadar hiç bir çevrenin varlığından haberdar olmadığı adıgeçenin, en azından Bağdat'ta ilave tutuklu (kendi ifadesiyle esir) kaldığı 22 gün boyunca daha fazla kötü muamele görmesini de engellediği ortadadır. Nitekim, bay Todd, kitabının 147, 148, 150 ve 305. sayfalarında;  -''Benim serbest bırakılmam için kim eylem yaptı? Hiç kimse...Çünki kimsenin benden haberi yoktu. Ancak, Chicago Tribune'nün alıntı yaptığı Hidayet Eriş, yabancı medyaya ve aynı amanda Türk basınına da dışişleri sözcüsü olarak açıklamalar yapmıştı. Basına benim hakkımda o (mu) bilgi vermişti!....Silopi'deki dışişleri iletişim bürosu yetkilisi Eriş, bir gün önceki açıklamasında, ' Amerikalıların aklında ne vardı tam olarak bilmiyoruz ama bu eşi benzeri görülmemiş bir olaydır. 100 küsur Amerikan askeri (KYB peşmergeleri kılavuzluğunda) evi yağmalamış, binadaki tüm silah, cephane ve teçhizata el koymuşlardır.' Demişti....7 Temmuzda da, 'Arkadaşlarımız ve el konulan askeri teçhizat iade edildi. Dün görüştüğümüz Birleşik Devletler yetkilileri bu olay yüzünden duydukları sıkıntıyı bize ifade ettiler...Türk ve Birleşik Devletler yetkililerinden kurulacak bir heyet olayı araştıracak...Bu arada, tutuklananlar arasında Michael Todd isimli bir İngiliz işadamının da bulunduğunu öğrendik. İngiliz yetkililer geldikten sonra Bağdat'ta tutulan adıgeçenin de kısa sürede serbest bırakılacağı bize söylendi. Olay sırasında İngilizin yolda yürürken tutuklandığı ifade edildi.' şeklindeki alıntılara da yer vererek, kitabında ayrıntılı şekilde anlattığı bu kötü olaya kayıtsız kalan Blair ile İngiliz hükümetini, bölge milletvekillerini ve de tabii ki Bush ile ABD'yi ciddi şekilde suçlamakta, Türkiye'ye ve özellikle ÖK tim mensuplarına teşekkür etmektedir. -Olayın ayrıntılarının anlatıldığı 305.sayfada ise,''.... KYB binası ve kaldırımdaki beyaz jip bazı Amerikalı askeri araçlar tarafından korunuyordu. Jipin atletik yapılı, siyah giysili şoförü (Talabani'nin oğlu Bafel) araçtan hiç inmedi. Araç sürekli hareket halindeydi, jipin içindeki kişi olup biteni kameraya çekiyordu...'' şeklindeki anlatımı ise malumun ilanı gibi dikkat çekiciydi! Eveeet, Michael Todd'un başından geçenlere ve ABD ile ilişkilerimizde karanlık bir sayfayı oluşturan 'Çuval' olayına burada nokta koyarken haftaya başka maceralarda buluşmak üzere hoşçakalın!      
Ekleme Tarihi: 18 Ekim 2025 -Cumartesi

ÇUVAL IV (SON)

‘’ Patron, Mart ayının başlarında Silopi’den telefonla arayıp, bölgede ortamın gittikçe ısınması nedeniyle ayda bir Ankara’ya, eve nefes almaya gelme planlarında aksamalar olabileceğini bildirdi. Haklıydı da. Nitekim, Mart’ın 20’sinde sınırlı sayıdaki müttefiki ile ABD güçleri Irak’a yönelik harekatı başlatmışlardı bile. Keşke burada karşılıklı görüşebilseydik, bizimkinin anlattıklarını dinler kim bilir daha neler öğrenirdim! Sözü yine ona bırakm.….’'

 

Baringo’nun ağzından lafı kapmanın güçlüğünü bildiğimden, her seferinde kifayet-i müzakere kemiği veya bisküvisi ile araya girmek zorunda kalırım…Her neyse, Mart ayının sonlarına doğru Silopi’de hava yumuşamaya başlayıp, karla karışık yağmurlu, çamurlu günler birbiri ardına sıraya girerken, kasabadaki atmosfer de epey sıkıntılı bir hale dönüşmüştü. Ankara'dan gelen ve her konuşmasına 'evet' diyerek başlayan genç destek personeli arkadaşım, her ihtimale karşı bakanlıktan gönderilen gaz maskeleri ve atropin iğnelerini de beraberinde getirmişti. Cefakar ulaştırma dairemizin paketlerini açınca gözümüzün önüne gelen malzemelerin görüntüsü ile içimize biraz daha kasvet bastı. 

O ortamda mesai sonrası vakit öldürecek bir eğlencemiz, bizim ‘evet' ile öğretmen evinin çayhanesinde, hiç hoşlanmasam da, tavla oynamak veya TV'den canlı futbol maçlarını izlemekti. Ankara'dan getirdiğim dekoder cihazı sayesinde mekânın çalışanları dahil tüm sakinleri bu imkandan yararlandırmam itibarımızı da arttırmıştı. Tabiatı ile salondaki en kalabalık grup öğretmenlerimizdi. Zorlu bir coğrafyada ve günün savaş koşullarında görev yapan, hepsi pırıl pırıl, idealist, kızlı-erkekli bu gençlerin günlük hayatlarından yansımalar ortama bir nebze olsun renk katıyordu.

Şahsen daha keyifli ve sportif bir diğer meşgalem ise, ÖKK yardımcısı paşa ile tenis oynamaktı. Yaşıtım ve çok kibar bir beyefendi olan rakibim, bu ortak eğilimimizi fark edince araçların park ettiği beton sahayı çizgileri ve neti ile nizami bir tenis kortuna dönüştürtmüş ve kısa sürede toplar karşılıklı gidip gelmeye başlamıştı. Haliyle bir kaç er de, kısıtlı sayıdaki topumuzu toplamak üzere görevlendirilmişti. Servis sırası bana geldiğinde topları normal şekilde teker teker bana atan erlerin, sıra paşaya geldiğinde onun tok sesli ‘’tooop’’ komutu ile, her topu kendisine tekmil verip selam çakarak elden teslim etmeleri hoş bir ayrıntı olmakla beraber dikkatimi dağıtma bakımından oyunun sonucunu dahi etkiliyordu...

26 Mart Çarşamba gece yarısına geldiğimizde ise, Silopi semalarında epey yüksek perdeden duyduğumuz ağır tonajlı uçak homurtuları, ABD unsurlarının Irak’ın kuzeyine indirme harekatının başlayıp kısa sürede tamamlandığını haber veriyordu. Sabaha kadar paşanın odasında koyu çaylarımızı yudumlarken, içerdeki irtibat birimlerimizden gelen görüntülü haberlerle gelişmeleri heyecanla anında izledik. Kısa sürede Saddam'ın bölgedeki zayıf direnişini kıran ABD güçlerinin bundan böyle, Irak’ın kuzeyindeki faaliyetlerine epey dikkat etmek gerekecekti. Habur’da ise tabiatıyla gergin olan durum nedeniyle tek tük araç/yaya geçişlerine de ancak kontrollü olarak izin veriliyordu. Bu seyrek trafiğin arasında birgün, İngiltere'den gelen ve Irak'ın kuzeyinde kaybolmuş Kürt sevgilisi ile küçük kızını arayan ve çocuklara oyuncak dağıtacağını söyleyen Michael Todd isimli bir İngiliz sokak göstericisinin geçişine de insani mülahazalarla izin verilmişti. 

Saddam'ın bir ay içinde tamamen devrilmesini takiben, ABD güçlerinin ülke geneline kıyasla kendilerini görece rahat hissetikleri bu bölgede KDP ve KYB ile sürdürdükleri iyi ilişkiler meyanında bizim için en önemli noktaların başında Irak'ın üçüncü büyük etnik grubunu temsil eden Türkmenlerin hak ve menfaatlerinin korunması geliyordu. Esasen, bizim arka bahçemiz gibi değerlendirdiğimiz bu coğrafyada, adı geçen aşiretlerle de anlaşmalı şekilde yıllardır gerekli görülen bölgelerde ilgili birimlerimizce irtibat büroları ihdas edilmişti. Ancak, son duyumlara göre, Kerkük, Musul, Erbil, Telafer, Süleymaniye gibi Türkmen nüfusun yoğun olduğu yerleşim yerlerinde tapu, nüfus vb. kayıtlar ile ilgili bir takım olumsuz gelişmeler yaşanma riski baş göstermişti. Bu itibarla, Irak Türkmen Cephesi (ITC) ve bölgedeki birimlerimiz ile koordineli şekilde gelişmeleri yakından izlemek üzere ÖK unsurlarınca bölgeye rutin ziyaretler yapılmaktaydı. Nisan ayının sonlarına doğru, dönemin basın haberlerine de yansıdığı gibi, sözkonusu rutin ziyaretlerden birinde, daha önce bahsettiğimiz ABD'nin 173.hava indirme tugayının başındaki albay Mayville ve adamları ile ciddi bir gerginlik yaşanmıştı. Bizim bölgedeki varlığımıza karşı, malum tezkerenin reddinden kaynaklanan mahalli öfkenin tezahürü olduğu aşikar olan bu tutumunun devamında, 4 Temmuz (Amerikan bağımsızlık günü) Cuma günü, yazı dizimizin birinci bölümünde tasvir ettiğimiz ve ABD ile ilişkilerde tarihi bir dönüm noktası oluşturan, dönemin hükümetince 'çirkin bir olay' diye de nitelendirilen Çuval olayı ile karşı karşıya kalındı. Keza dönemin ulusal ve uluslararası basınında geniş şekilde aktarılması ve sonrasında da, yıllarca bu talihsiz meselenin çeşitli spekülatif bakış açıları ile işlenmiş olması nedeniyle bu köşede daha fazla ayrıntıya girmememin doğru olacağını düşünüyorum...

Olayla ilgili haber Silopi'ye intikal eder etmez derhal Süleymaniye'ye hareket eden ve dört gün boyunca önce KDP ve KYB'lilerin en üst yetkilileri, sonrasında da, sokakları alelacele KDP ve daha az sayıda KYB bayrakları ile donatılmış, yoğun Türkmen nüfuslu Kerkük'teki ABD karargahında askeri yetkililerle gergin bir müzakere süreci geçiren üç kişilik heyetimizde dışişleri bakanlığı temsilcisi ünvanı ile yer alan tek sivil kişi olarak bu sütunda kısaca değinebileceklerim arasında;

-7 Temmuz Pazartesi günü saat 06.30 gibi Süleymaniye'deki toprak bir uçak pistine iniş yapan üç ABD Chinook helikopterinden 11 subay arkadaşımız ile binada tesadüfen bulundukları için göz altına alınan iki işadamımız ve malzemelerin teslimine tanık olduğum anlar, çok karışık hislerle hafızamda unutulmayacak bir yer tutmaktadır.

-Bilahare, talihsiz olayın yaşandığı tim binamıza intikalimizde, mekanı adeta ablukaya almış ulusal ve uluslararası basın mensuplarına Türkçe ve İngilizce açıklamalarda bulunan kişi olarak, 3.bölümde kitabından alıntılar naklettiğim İngiliz sokak göstericisi zavallı Michael'ın adını da vererek halen ABD'lilerce Bağdat'ta esir tutulduğunu kayda geçirmemin, o ana kadar hiç bir çevrenin varlığından haberdar olmadığı adıgeçenin, en azından Bağdat'ta ilave tutuklu (kendi ifadesiyle esir) kaldığı 22 gün boyunca daha fazla kötü muamele görmesini de engellediği ortadadır. Nitekim, bay Todd, kitabının 147, 148, 150 ve 305. sayfalarında; 

-''Benim serbest bırakılmam için kim eylem yaptı? Hiç kimse...Çünki kimsenin benden haberi yoktu. Ancak, Chicago Tribune'nün alıntı yaptığı Hidayet Eriş, yabancı medyaya ve aynı amanda Türk basınına da dışişleri sözcüsü olarak açıklamalar yapmıştı. Basına benim hakkımda o (mu) bilgi vermişti!....Silopi'deki dışişleri iletişim bürosu yetkilisi Eriş, bir gün önceki açıklamasında, ' Amerikalıların aklında ne vardı tam olarak bilmiyoruz ama bu eşi benzeri görülmemiş bir olaydır. 100 küsur Amerikan askeri (KYB peşmergeleri kılavuzluğunda) evi yağmalamış, binadaki tüm silah, cephane ve teçhizata el koymuşlardır.' Demişti....7 Temmuzda da, 'Arkadaşlarımız ve el konulan askeri teçhizat iade edildi. Dün görüştüğümüz Birleşik Devletler yetkilileri bu olay yüzünden duydukları sıkıntıyı bize ifade ettiler...Türk ve Birleşik Devletler yetkililerinden kurulacak bir heyet olayı araştıracak...Bu arada, tutuklananlar arasında Michael Todd isimli bir İngiliz işadamının da bulunduğunu öğrendik. İngiliz yetkililer geldikten sonra Bağdat'ta tutulan adıgeçenin de kısa sürede serbest bırakılacağı bize söylendi. Olay sırasında İngilizin yolda yürürken tutuklandığı ifade edildi.' şeklindeki alıntılara da yer vererek, kitabında ayrıntılı şekilde anlattığı bu kötü olaya kayıtsız kalan Blair ile İngiliz hükümetini, bölge milletvekillerini ve de tabii ki Bush ile ABD'yi ciddi şekilde suçlamakta, Türkiye'ye ve özellikle ÖK tim mensuplarına teşekkür etmektedir.

-Olayın ayrıntılarının anlatıldığı 305.sayfada ise,''.... KYB binası ve kaldırımdaki beyaz jip bazı Amerikalı askeri araçlar tarafından korunuyordu. Jipin atletik yapılı, siyah giysili şoförü (Talabani'nin oğlu Bafel) araçtan hiç inmedi. Araç sürekli hareket halindeydi, jipin içindeki kişi olup biteni kameraya çekiyordu...'' şeklindeki anlatımı ise malumun ilanı gibi dikkat çekiciydi!

Eveeet, Michael Todd'un başından geçenlere ve ABD ile ilişkilerimizde karanlık bir sayfayı oluşturan 'Çuval' olayına burada nokta koyarken haftaya başka maceralarda buluşmak üzere hoşçakalın!

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Uğur YALÇIN
(20.10.2025 12:11 - #3990)
Ortadoğu ve ülkemiz için büyük bir harita değişiminin yaşanacağı bir dönemin başlangıcı olan ÇUVAL krizinin gelecek yüzyılda yaşanacaklara derin bir bakış açısı sağladığını gözlüyorum. Yaşananların yazılı hale getirilmesinin tarihe ışık tutması yönünden çok değerli olduğunu düşünüyorum. Bence bu konu üzerine medyada ayrı bir program yapılmasının geniş kitlelere anlatılması için de yararlı olacağı kanaatindeyim. Elinize sağlık teşekkürler Sayın Büyükelçim Değerli dostum. Saygılarımla
Eriş Sayın Yalçın değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.