Taş duvarlara sinmiş bir ruhun yankısıdır bu yazı. Eğer yönetenin kalbi demokrat olursa, kurumlar hoşgörüyle parlar. Fakat bugün, kelimeler bile tek başına suç sayılıyor: “Kayyım”, “İşkence”, “Rüşvet”. Bunlar, sadece sözcük değil; toplumsal bir çöküşün harf harf izi.
Doğadan Eğitime, Güvensizlik Zinciri:
Zeytinlikler maden sahasına dönüştürülüyor, taşınamayan ağaçlar “eşdeğer” bahçelere havale ediliyor. Ama kim eşdeğer doğa yaratabilir? Köylü açlık grevinde, jandarma doğayı savunana barikat kuruyor. Ekolojik adaletsizlik, artık sadece çevresel değil; eğitim ve kamu yönetiminde de kendini gösteriyor.
LGS’de 719 tam puan alan öğrenciler bile “zor sınavdı” diyor. Soru kitapçıkları WhatsApp’ta dolaşırken, bakanlık şaibe olmadığını savunuyor. 29 kişi hakkında soruşturma açılmış, ama güven çoktan sınav dışı kalmış.
Diploma sahtekârlığı:
Gerçek diplomalar yargı eliyle iptal edilirken, kurumlar sahte diplomalı kişilerle doldurulmuş. Yargıdan tutun da birçok kamu kuruluşuna kadar!
Ve şimdi, en tehlikelisi: Sahte diploma skandalı! 400’den fazla akademisyenin yasa dışı yollarla elde ettiği belgelerle kamuda unvanlar aldığı ortaya çıktı. Elektronik imzalar taklit edilerek oluşturulan diplomalarla üniversitelere ve kamu kurumlarına yerleşildi.
Bu sadece bireysel bir ahlak sorunu değil, kurumsal bir yıkımdır. Düşünün: Bir hastanede sahte diplomalı bir başhekim, bir üniversitede uydurma yüksek lisanslı bir dekan, bir belediyede “diplomasız” karar verici. Bu kurumların verdiği hizmetin güvenilirliği nerede kalır? Bu sahte liyakatle donatılmış kişilerin yönettiği yapılarda adalet, sağlık ve eğitim nasıl ayakta kalabilir?
Daha da acısı, bazıları depremde vefat etmiş kişilerin kimlik kayıtlarını sildirip onların yerine geçerek sistemde görünmezce yükselmiş. Yani sadece belgeler sahte değil, varlıklar da kurgusal. Bu, yalnızca hukuki değil, etik ve insani bir felakettir.
Bugün birçok kurum, bilgiden, deneyimden ve erdemden uzak biçimde işliyor. Bu yoz düzen, neyi biliyorsun değil; kimi tanıyorsun, neyi gizleyebiliyorsun üzerinden şekilleniyor. Gösteriş, bağlantı ve sessizlik; gerçek liyakatin önüne geçmiş durumda.
Toplumun Hafızasında Derinleşen Çatlaklar
Ve bu kurumsal çürümeler, sokaklara da yansıyor. Uyuşturucu vitrinde yer buluyor artık, beden ticareti sokak ortasında. Haber başlıkları tecavüzle tırmanıyor. Bir toplumun röntgeninde görünür hale gelen yapısal çatlaklar artık gizlenemez.
Ve halk susarken, hava konuşuyor:
Sabah yasakla uyanır, akşam başka bir korkuyla. Çünkü “Dur!” diyen doğa savunucusu, dayağı yer; öğrenci zam karşıtıysa üniversiteden dışlanır.
Bugünün Aynasındaki Dünden Kalanlar:
Bir zamanlar, çocuklar okuldan kaçsada sokak onları kucaklardı!. Parklar güvenliydi, geceler sessizdi. Kitap okuyanlar çoğunluktaydı, bilgelik susmazdı.
Devlette yükselmek için liyakat aranırdı, siyasetçinin erdemi konuşulurdu; evlat sayısı değil.
Bugünse, iftira billboardlara çıkar, denetimsizlik alkışlanır. Adam kayırma bayrak olur, yandaşlar boş koltukları doldurur. Liyakatin yerini sahte diplomalar, adaletin yerini gösteriş ve korku alır.
Bu yazı, bir çağrıdır:
Demokratik, laik, sosyal hukuk devletini yeniden diriltelim. Güce değil, insana saygı gösterelim. Farklılıklarımızı, ortak acılarımızı hoş görelim. Çünkü ne yazsak eksik kalır; ama susarsak, eksik olan yalnız kelimeler değil, geleceğimiz olur.
