Simit: Ekonominin Sokaktaki Nabzı!
Simit, Türkiye’nin en çok tüketilen sokak yiyeceğidir. Her gelir grubundan insanın erişebildiği bu gıda, ekonomik davranışların gözlemlenebileceği bir araç haline geliyor.
Fiyatı; un, susam, enerji ve işçilik maliyetlerine doğrudan bağlıdır. Bu girdilerdeki artışlar simit fiyatına yansıyor ve enflasyonun halk üzerindeki etkisini gözlemlemek için bir pencere sunuyor.
25 kuruştan 20 TL’ye çıkan fiyatlar, sadece gıda enflasyonunu değil, alım gücündeki erozyonu da gösteriyor.
Simit, özellikle dar gelirli kesimlerin kahvaltı ve öğle yemeği tercihidir. Bu tercihin yaygınlaşması, gelir dağılımındaki bozulmayı ve temel gıdaya erişimdeki sınırlamaları yansıtıyor.
Simit, TÜFE’den Daha Gerçek!
Eskiden ekonomi uzmanları TÜFE’yle uğraşırdı. Şimdi biz sokaktaki vatandaş olarak “Simit Endeksi”ni kullanıyoruz. Daha güvenilir, daha çıtır. Hem de susamlı.
Ankara sokaklarında yürürken simit fiyatlarıyla enflasyonun nabzını tutuyoruz. Merkez Bankası mı? O biraz uzak kaldı.
Bankta oturan, köşede simit yiyen insanlar, kent yaşamının görünmez sosyo-ekonomik haritasını oluşturuyor.
Simitin Ankara Coğrafyası:
Kızılay Meydanı: Düz simit 17,50 TL. Yanında çay istersen, 75 TL’ye çıkıyor. Öğrenciysen, sadece vitrine bakıyorsun.
Bahçelievler 7. Cadde: Tereyağlı simit 20 TL. Yanında beyaz peynir varsa, bu bir “lüks kahvaltı” sayılıyor.
Çukurambar: Simit burada “artizan ürün” sayılıyor. Susamı özel, fiyatı 22 TL. Yanında organik zeytinle servis ediliyor: 150 TL.
Ulus: Hâlâ 12 TL’ye düz simit bulmak mümkün. Ama çayın yanında gelmesi artık bir efsane…
Simit: Bir Zamanlar Halkın Gönlünde Taht Kurmuştu!
Eskiden sabahın erken saatlerinde Ulus’ta, Kolej’de, Cebeci’de yürürken taş fırından yeni çıkmış, çıtır çıtır, susamı bol Ankara simidinin kokusu sarardı sokakları.
Fırıncılar, “Buyur abi, taze çıktı!” derdi. Simit, sadece bir yiyecek değil, bir selamlaşma biçimiydi.
Şimdi o koku yok. Yerine “kartonumsu” bir doku, “endüstriyel” bir tat geldi. Simit, artık fırından değil, fabrikadan çıkıyor. Ve fiyatı da fırın gibi yanıyor.
Simit’in Tadının ve Ruhunun Kaybı!
Eski Ankara simidi taş fırında pişerdi. Susamı kavrulmuş olurdu, içi dolgun, dışı çıtıııırrr.
Şimdi ise plastik poşette buğulanan, lastik gibi uzayan bir hamur yığını…
Eskişehir simidi desen, o da artık “şehir dışı üretim”le ruhunu kaybetti.
Simit, sadece fiyatını değil, kimliğini de kaybetti.
“Taş fırın simidi gibisi yoktur” diyen bir atasözü yok ama olmalıydı.
Bankta Oturanlar, Simitle Düşünenler
Sabahları Kızılay’da, Kuğulupark’ta, Gençlik Parkı’nda banklara oturup simidini yiyen insanlar var.
Kimisi emekli, kimisi işsiz, kimisi öğrenci… Her biri birer ekonomik gösterge!
Ellerindeki kağıt poşet, TÜİK’in verilerinden daha dürüst.
“Bir simit, bir çay, bir umut” diyen şair, aslında bütçe açığını yazıyordu.
Hüseyin Amca: Simitçi mi, Ekonomi Profesörü mü?
Ulus’ta 40 yıldır simit satan Hüseyin Amca’ya sordum:
Eskiden simit kaç paraydı?
“30 kuruştu evladım. Hem de taş fırından. Şimdi 15 lira, ama tadı yok. Susam bile ithal.”
Peki, halk ne diyor?
“Simit alanda zorlanıyor evladım. Artık simit bile lüks oldu. Eskiden çocuklar koşarak gelirdi, şimdi sadece bakıyorlar.”
Hüseyin Amca aslında bir ekonomi profesörü, sadece diploması yok.
Simit Bize Ne Olduğumuzu Söyler!
Simitin ya içindesin ya dışındasın. İçindeysen, susamı saymazsın. Dışındaysan, fiyatını tartışırsın.
Ama ne olursa olsun, simit seni tanır. Ekonomik kimliğini bilir. Seni bankta otururken izler.
Ve sessizce der ki:
Bu ay da zor geçecek...
