Sosyal ve politik etkenler nedeniyle demokrasisi zayıf olan ülkelerde "neme lazım" anlayışı yaygın bir tutum haline gelmiştir. İnsanlar, karşılaşabilecekleri potansiyel tehlikeler, haksızlıklar ve cezalar nedeniyle tepkisiz kalmakta ve olaylara müdahil olmaktan kaçınmaktalar.
İfade özgürlüğünün kısıtlandığı ortamlarda bireyler düşüncelerini ve eleştirilerini açıkça dile getiremezler. Bu da insanların sessiz kalmasının ve toplumsal olaylara dahil olmaktan korkmasının temel nedenidir. Bireylerin sessiz kalması, toplumsal sorunların çözülmesini zorlaştırmakta ve sağlıklı bir toplumun oluşmasını engellemektedir.
Bazı kültürlerde bireysellik yerine topluluk ön planda tutulur. Örgütlü toplumlarda bireyler, kendi çıkarlarını düşünmek yerine topluluğun çıkarlarını ön planda tutar. Bu durum, bireylerin "neme lazım" diyerek olaylara müdahil olmaktan kaçınmasına yol açabilir.
Toplumun gelenek ve değerleri, bireylerin davranışlarını şekillendirir. Geleneksel ve muhafazakâr toplumlarda, insanların olaylara müdahil olmaktan kaçınması ve sessiz kalması daha yaygındır. Hakları için mücadele etmek yerine, mevcut durumu kabullenirler. Aynı, bugün ülkemizde yaşanan durumda olduğu gibi? Kendileri istemiyor, sorgulamıyor ve ne verilirse şükrediliyor.
Ekonomik sorunlar ve maddi zorluklar yaşayan bireyler, kendi sorunlarına odaklanarak toplumsal olaylara müdahil olmaktan kaçınırlar. İşsizlik oranlarının yüksek olduğu ve geçim sıkıntılarının yaşandığı toplumlarda bireyler daha çekingen kalır ve olaylara müdahil olmazlar.
Günümüzde Türkiye'de yaşanan siyasi ve ekonomik koşullar, "neme lazım" anlayışını daha da güçlendirmektedir. Ekonomik kriz, yüksek enflasyon ve işsizlik oranları, bireylerin günlük yaşamlarında karşılaştıkları zorlukları artırmaktadır. Ayrıca, siyasi istikrar eksikliği ve demokratik açılımların yetersizliği, insanların toplumsal olaylara müdahil olmaktan kaçınmalarını teşvik etmektedir.
"Neme lazım" anlayışı, sosyal, politik, kültürel ve ekonomik etkenlerin birleşimi sonucunda ortaya çıkan bir davranış biçimidir. Bu anlayış, bireylerin kendilerini ve sevdiklerini koruma içgüdüsünden kaynaklanabilir ve toplumsal olaylara müdahil olma konusunda çekingen davranmalarına neden olabilir. Ancak, her durumda bu şekilde davranmak toplumsal sorumlulukların yerine getirilmesini engelleyebilir ve sağlıklı bir toplumun gelişimini olumsuz yönde etkiler.
Bir arkadaşımın anlattığı bir olay bu durumu oldukça iyi özetliyor. Bir kamu kurumunda çalışan arkadaşım, mesai ücretlerini alamadıkları için öğle paydosunda basın açıklaması yapacaklarını söyledi. Ancak şikâyetçi memurların çoğunluğu kahvede pişpirik oynuyordu. Yanlarına gidip, "Arkadaşlar hadi gidiyoruz, basın açıklaması var" dediğimde, "Boş ver dostum" dediler. "Nasılsa solcular gidiyor, dayak yerse onlar yiyor, hakları alırlarsa hepimiz alıyoruz" demişler. Bu ne büyük çelişki değil mi?
Sonuç olarak, ifade özgürlüğünün teşvik edilmesi, ekonomik ve sosyal sorunların çözülmesi, bireylerin toplumsal olaylara daha aktif katılımını sağlayabilir. Bu da daha sağlıklı ve dinamik bir toplumun var olmasını sağlar.