Esenboğa Havalimanı’nda bir adam, Mersin’e gitmek için rötarlı uçağını bekliyor. Bekleme salonunda zaman ağır, hava pahalı. Susuyor, susuzluğunu gidermek için bir kafeye yöneliyor. 500 gramlık plastik suyu alıyor. Kasada 80 TL ödüyor. Şişeyi eline alıyor, bakıyor, isyan ediyor:
“1 TL’lik su nasıl 80 TL olur?”
Ama kimse dönüp bakmıyor. Cafe müşterileri keyifli. Tepki yok. Sadece birkaç cılız mırıltı: “Evet ya, biraz pahalı…”
Adam bağırmıyor, soruyor:
“Bu nasıl normal?”
“Kazıklanmak mı normal?”
“Denetimsizlik mi, sessizlik mi, alışkanlık mı?”
Orada oturanlar sessizdi. Çünkü “normal” artık ortak bir ölçü değil, kişisel bir konfor alanıydı. Birinin isyanı, ötekinin alışkanlığına çarpıp sessizce dağılıyordu. Aynı fiyat, birine şoktu; diğerine sıradan bir gülümseme. Tepki, artık kişisel tercihler arasında kaybolmuş bir refleks gibiydi, kimse rahatsız olmuyordu, adeta herkes kendi “normali”ne sığınmıştı.
Duvara yazılsa yeridir:
“Normalin fiyatı: 80 TL. Tepkinin bedeli: Sessizlik.”
Yıllar önce izlediğim bir tiyatro sahnesi düştü aklıma.
1984 yılıydı.
Çağdaş Sahne Kültür Merkezinde, rahmetli Erkan Yücel, Orhan Kemal’in “Müfettişler Müfettişi” oyununu oynuyordu.
Plastik şişeli sular yeni piyasaya çıkmıştı.
Adana’nın bir ilçesinden çıkan Şaşal suydu.
Erkan Yücel, elinde PVC ambalajlı şişeyle sahneye çıktı ve şöyle dedi:
“Allah’ın dağından, Allah’ın suyunu, Allah’ın kullarına nasıl geçirdik!”
Salon gülmüştü. Ama o gülüş, bir ülkenin geleceğine dair bir uyarıydı.
Bugün, Esenboğa Havalimanı’nda bir vatandaşın 80 TL’ye aldığı suyu görünce, o sahne yeniden oynandı zihnimde.
41 yıl sonra aynı replik, başka bir oyuncunun elinde, başka bir şişeyle, başka bir sessizlikle yankılandı.
Duvara bir yazı daha:
“Made in Türkiye. Her şey normaldir.”
Ama mesele sadece su değil.
Ülkenin her yerinde, her şeyinde aynı vaka?
Bir emekli, maaşıyla ay sonunu getiremiyor. Gıda ve enerji fiyatları maaş artışlarını yutmuş durumda.
Bir genç, üniversite kantininde tost almak istiyor ama fiyatı 85 TL. Yanına ayran eklerse 90 TL.
Bir anne, çocuk bezi almak için markete giriyor. Raflarda 1000 TL’den aşağı bez yok.
Bir baba, doğalgaz faturasını görünce “bu ay sadece nefes alacağız” diyor. “Açın pencereleri doğalgaz bedava” Anımsayanlar vardır?
Bir öğrenci, şehir içi ulaşım için kartına yükleme yapıyor. 25 TL tek biniş.
Bir vatandaş, pazarda domatesin kilosunu soruyor. “65 TL” cevabını alınca sessizce uzaklaşıyor.
Eti falan geçiniz efendim. Bir kıymalı pide 600, TL. 30 gram kıyma, gerisi ot çöp!
“Kazıklanmak, artık hizmetin bir parçası!”
“Denetim, sadece tabelada var.”
“Orta direk kırıldı, sessizlikle gömüldü.”
Koltukta Oturanlar:
Peki ya bu ülkeyi yönetenler?
Sistemin bozuk olduğunu herkes biliyor.
Ama koltuklar hâlâ dolu.
Ve dolu koltuklar, boş kararlar üretiyor.
2025 bütçesi bile denetimsizlikle, kayıt dışılıkla, belirsizlikle eleştiriliyor.
Yargı bağımsızlığı tartışmalı, meclis etkisiz, kararlar tek sesli.
Vatandaşın sesi cılız, çünkü duyulmaz.
Tepki gösteren, “abartıyor” diye susturuluyor.
Sistem işlemiyor ama sistemin sahipleri hâlâ “her şey normal” diyor.
Sokakta çocuklar bağırıyor:
“Bu su kaç para?”
“Bu tost neden bu kadar?”
“Kim denetliyor?”
Bir teyze geçerken mırıldanıyor:
“Eskiden kazık deyince tahta gelirdi. Şimdi fiş.”
Adam uçağa binmeden önce son kez şişeye bakıyor.
Ve mırıldanıyor:
“Bu suyu içmek değil, anlamak gerek.”
“Bu şişe, bir ülkenin tiyatrosudur.”
“Made in Türkiye: Her şey normaldir.”
