Eski Bir Lider, Sisli Bir Yolda Nereye Koşuyor?
Sabahın ilk saatlerinde gri bir sis örtmüştü her şeyi. Ne dağ görünüyordu ne de ufuk. Sadece ayak sesleri yankılanıyordu sokak aralarında. Koşan biri vardı. Ne arkasına dönüyordu, ne de yanında bir yol arkadaşı taşıyordu. Bastığı zemin bazen kayganlaşıyor, bazen yön tamamen silikleşiyordu ama durmuyordu.
Bu koşuya kimi cesaret dedi, kimi inat. Bazıları direniş sandı, bazıları ihtiras. Onu izlemeye çalışan çoktu ama içindeki sesi yalnızca kendisi duyuyordu. Ben de uzun yıllar boyunca o adımları takip etmeye çalıştım. Umutla, sabırla, inançla…
Ama şimdi dönüp baktığımda, ardında sadece kararsız adımların bıraktığı izleri görüyorum. 13 yıl boyunca partinin başında kaldı, ama bir arpa boyu yol alınamadı. Yüzde 25’e takılmış bir oy oranı, her seçimde tekrar eden hayal kırıklığı...
Ve sadece seçimler değil. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına “anayasaya aykırı ama evet” diyerek verdiği destek, bugün hâlâ cezaevinde olan vekillerin kaderini belirledi. 2017’de mühürsüz oyların geçerli sayılmasına karşı suskunluğu, halkın iradesine gölge düşürdü. Anayasa referandumunda “hayır” diyen milyonlar, sokakta direnmek isterken, o “aman çıkmayın” dedi. Sandıkta değil, sokakta sesimizi duyurmak istiyorduk, ama o hep itaatkâr, sessiz bir seçmen olmamızı istedi.
Ekmeleddin İhsanoğlu gibi içimize sinmeyen bir adaya bile “tıpkı tıpış” oy verdirtti. Umutlarımızı biz inşa etmedik, bize emanet gibi verildi. Ve sonra umutlarımızı kırdılar. Bağışlanan milletvekillikleriyle, ödün verilen ilkelerle, geriye boynu bükük bir seçmen kimliği kaldı hepimize.
Sosyal medyada izlemiştim yıllar önce. Enver Aysever şöyle bir cümle kurmuştu, çok öfkelenmiştim:
“Hayatımda Kemal Kılıçdaroğlu gibi kinci ve intikamcı bir şahıs tanımadım.”
O zaman haksızlık gibi geldi bana. Ama bugün…
Bugün Ekrem İmamoğlu’nun yaşadıklarına bakıyorum. Yargı kararlarının zamanlamasına, kurultay hesaplarına… Özgür Özel’in yükselişine karşı sergilenen gölge oyunlarına… Ve içimde o cümle yankılanıyor. Sessiz, soğuk, rahatsız edici bir hakikat gibi.
Kurultay davası açılıyor şimdi. Parti yeni bir sesle, yeni bir nefesle yeniden yükselirken, aynı gölgeler yine sahneye çıkmak istiyor. İktidar desteğiyle, hukuk oyunlarıyla yeniden o koltuğa oturmak isteyen biri var. Ve bu artık bana bir inanç gibi değil, bir inat gibi geliyor. Kırgınlığım bundan. Yorgunluğum da.
Ben artık koşanı değil, izleyeni oynuyorum bu hikâyede. Sadece soruyorum kendi kendime:
Eski bir lider, sisli bir yolda nereye koşar?
Ve biz, o yolu neden hâlâ sessizce izlemeye devam ederiz?
Ve sonra içimden şu cümle dökülüyor, belki de son bir çağrı gibi:
Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen eski genel başkanları örnek alın.
Hikmet Çetin gibi, Murat Karayalçın gibi, Altan Öymen gibi…
Yıllardır olduğu gibi, halkın umutlarını bir kez daha örselemeyin. Bu ülkenin en kıymetli sermayesi, inancını yitirmemiş insanlardır, onların yorgun kalplerini daha fazla sınamayın. Yükselişe geçmiş bir partinin önünü kesmeyin, yeni bir sesin, yeni bir nefesin filizlenmesine engel olmayın. Bu halk artık suskun değil; bu kez sadece bir lider değil, bir yön duygusu arıyor. Lütfen durumunuzu yeniden gözden geçirin. Bırakın ülkenin ve partinin yakasını; gölge etmeyin, yeter.
Siyaset bazen sahneden çekilmekle değil, zamanında çekilmekle büyütür insanı.
Ve bazen en büyük liderlik, ısrarla kalmakta değil, zarafetle vedada gizlidir.
Gölgede kalmayı değil, yürekte kalmayı seçin.
Tarih, koltukta kalanları değil, onurla çekilenleri hatırlar.