Üç fidan, sadece idealleriyle değil, dostlukları, hayalleri ve insani yönleriyle de unutulmaz oldular. Onların hikâyesi, sadece bir mücadele değil, aynı zamanda bir dayanışma ve kardeşlik öyküsüydü…
Dalgalar,
Meydanlar,
Dağlar söyler bu türküyü.
Baldırandır yüreğimizdeki ey yoldaş,
Gölgesiz,
Kefensiz gidenlerin türküsüdür bu.
Ağıtsız,
Ağlamaklı,
Halaylı,
Türkülerle uğurlarız gidenlerimizi.
Şimdi?
Şimdi savurup bütün hüzünleri köhne bir zamana,
Meydan okumak zahir aynalara,
İlkbaharda kanayan bir yaprak misali
Savrulmak,
Özgürlüğe esen rüzgarla…
Bir türkü,
Bir şiir,
Bir ıslık,
Ve
Bir rüzgar selamıyla gidenlerin,
Türküsüdür bu.
Denizler'in, Yusuflar'ın, Hüseyinler'in türküsüdür.
Zamanın gündüze çaldığı bir şafak,
İlkbaharı sonbahara çevirdi 6 Mayıs,
Dünya'nın dönüşüyle ölüme aktı zaman
Güneş süsü verilmiş,
Cellat,
Bembeyaz karanlığa alıp götürdü canları
Ve,
Deniz, üç Yusuf, üç Hüseyin, üç yürek üç can sonsuz,
Yürüdüler darağacına korkusuz
Sabahın kör karanlığı, hücre duvarlarına son kez düşüyor.
Kapılar açılıyor, ayak sesleri yankılanıyor.
Üç genç,
Deniz,
Yusuf,
Hüseyin…
Zifiri karanlıktan çekilip alınıyor.
Yolculuklarının sonucunu biliyorlar,
Ama bu onları durdurmuyor.
Deniz, gözlerinde özgürlüğe duyulan sarsılmaz inanç taşıyor.
Sözleri, meydan okurcasına yankılanıyor:
Darağacına giderken bile davasını anlatıyor,
Çünkü mücadele onun damarlarında dolaşan bir ateş
Hüseyin, bilginin derinliklerinde yol alan bir devrimci.
Her şeyi sorgulayan,
Kitaplarla büyüyen,
İlkelerinden ödün vermeyen bir yol gösterici.
Son nefesinde bile düşüncelerini kaybetmiyor,
Çünkü bilginin gücü en büyük silahtır.
Yusuf, gözü kara bir yoldaş.
Kararlılıkla ilerleyen,
Geri adım atmayan,
Düşüncelerini eyleme dönüştüren,
Korkunun duvarlarını yıkan bir savaşçı.
Son anlarında bile dimdik duruyor,
Çünkü devrim cesaret ister.
Ve işte o an, üç yoldaş, son sözlerini birbirlerine bırakıyor.
Deniz başını dik tutuyor ve net bir sesle haykırıyor:
“Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm!”
Duruşunda bir tereddüt yok,
Çünkü o inancıyla ölümsüzleşiyor.
Hüseyin derin bir nefes alıyor,
Gözleri kararlı, sesi güçlü:
“Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra Türk halkına emanet ediyorum.”
Tarihin bu kelimeleri unutmayacağını biliyor.
Yusuf, dostlarının yüzüne son kez bakıyor.
“Annemi, babamı ve tüm halkımı devrimci selamımla selamlıyorum.”
Sözleri, gökyüzüne yükselen bir son çağrı gibi yankılanıyor.
Ve sonra... Sessizlik.
Son adımlar.
Darağacına yürüyen üç fidan, dünyaya veda etmiyor aslında.
Onlar, ideallerini sonsuzluğa taşıyor.
İsimleri dilden dile,
Meydanlardan zihinlere kazınıyor.
Bugün, yıllar sonra hâlâ isimleri söyleniyor,
Şiirlerde yankılanıyor.
Çünkü bazı insanlar, zamanla silinmez.
Deniz gibi lider,
Hüseyin gibi bilge,
Yusuf gibi cesur olanlar,
Tarih boyunca hatırlanır.
Ve,
Her 6 Mayıs'ta mezarlarında kırmızı güller açıyor..!
Kokusu yedi düvele ulaşıyor…