İYİ EKONOMİST OLDUK?
Sevgili Atam!
Bugün okulda öğretmen “Atatürk çocukları çok severdi” dedi.
Ben de sordum: “Atatürk çocukları severdi, peki çocuklar neden süt içemiyor?”
“Öğretmen sustu. Ben sustum. Bütün çocuklar sustu. Ama açlık konuşmaya devam etti.”
Sabah sofraya oturduk. Sofra dediysem, hep serdiğimiz eski masa örtüsü. Üzerinde bir zeytin! O da misafire. Misafir yok ama olur da kapı çalarsa diye. Bizde misafirperverlik, açlığın bile önüne geçer. Genetik değil, kültürel bir miras. Aç kalsak da ikramdan vazgeçmeyiz; çünkü bizde yokluk paylaşılınca hafifler.
Yumurtaya baktım. O da bana baktı. Göz göze geldik. “Kırayım mı seni?” dedim. “Zaten kırılmışım” dedi. Haklıydı. 4.5 TL olmuşsun, hâlâ sarını saklıyorsun. Bari tam piş de tok tutsun. Ama yok, o da nazlı. Artık yumurta bile gururlu; kırılmadan doymak mümkün değil.
Markete gitmeye niyetlendim. Cüzdanı açtım, içinden 200 TL çıktı. Göz göze geldik. “Benimle ne yapacaksın?” dedi. “Belki bir lahmacun yeriz” dedim. “O da küçükse.” Ağladı. Ben de kapattım cüzdanı, sanki gözlerini örtüyormuşum gibi.
Süt reyonuna uğradım. Kasiyer “kartla mı ödeyeceksiniz?” dedi. “Yok” dedim, “ben sadece bakmaya geldim.” Artık marketler müze gibi. Raflarda sergilenen eserler: “Bir zamanlar halkın erişebildiği gıdalar.” Yanlarında QR kodlar: “Bu ürün 2021’de 12 TL idi. Şimdi 89.90. Lütfen dokunmayınız.” Dokunmak bile lüks oldu. Süt, artık sadece çocuk kitaplarında beyaz.
Pazara gitmeyi düşündüm. Ama pazar da bir tür festival artık. Giriş ücretsiz, çıkışta cüzdan bırakıyorsun. Karnabahar 80 TL, limon 25 TL, roka 20 TL demet. Patlıcan ucuzlamış diyorlar, 35 TL. “Ucuzluk” da enflasyona göre tanımlanıyor artık. Bir zamanlar “pazarlık” vardı, şimdi “pazarlık yapmadan çıkamamak” var.
Öğlen canım kıymalı pide çekti. Fiyatını sordum. “500 TL” dediler. “Kıyması altın tozu mu?” dedim. “Yok” dediler, “ama altın gibi değerlendi.” Güldüler. Ben de güldüm. Çaresizlik bazen kahkaha kılığına girer.
Televizyonda Bakan Mehmet Bey konuşuyor. “Gıda ürünlerini çeşitlendirdik” diyor. Doğru. Artık 14 çeşit yoğurt var. Ama hepsi aynı: alınamıyor. Çeşitlilik var, ama seçme hakkı yok. Aynı demokrasi gibi: sandık var, ama seçenek yok.
Merkez Bankası Başkanı Fatih Bey de sahnede. Masal anlatıyor. “Enflasyon düşüyor” diyor. “Tahminlerimiz tuttu.” Ama biz hâlâ tahminle besleniyoruz. Bugün çocuklara “yarın belki süt alırız” dedim. Tahminim yine tutmadı. Çocuklar bu tahminlerle büyüyemiyor. Boyları değil, sabırları uzuyor.
Artık çocuklar “bu ekmek kaç santim?” değil, “kaç lira?” diye soruyor. Eskiden boy uzardı, şimdi fiyatlar. Çocuklar büyüyemiyor, çünkü büyümek çok pahalı. Büyümek artık bir ayrıcalık!
Akşam haberlerinde yine tahminler vardı. “Yılsonu enflasyon tahmini %31.” Geçen ay %29’du. Önümüzdeki ay %33 olur belki. Tahminler değişiyor, ama fiyatlar sabit: yüksek. Biz artık rakamlarla değil, hislerle yaşıyoruz. Çünkü hissetmek hâlâ bedava. Şimdilik.
Ve evet…
Bu ülkede hepimiz ülkeyi yönetenlerden daha becerikli olduk. Çünkü biz cebimize giren çıkanı biliyoruz.
Biz tahmin değil, fişle yaşıyoruz.
Biz grafik değil, boş tencere görüyoruz.
Biz istatistik değil, çocukların gözündeki açlığı okuyoruz.
Onlar tablo çiziyor, biz tabağı dolduramıyoruz.
Onlar “denge” diyor, biz “dengeyi kaybettik.”
Ama hâlâ umutluyuz. Çünkü umut hâlâ fişsiz, vergisiz, bedava.
Şimdilik.
Ve bir önerim var:
Bizi yönetenler, bir gün olsun bizim gibi yaşasın.
Bir sabah kahvaltıya oturmasın, sadece otursun.
Markete gitsin, ama alışveriş yapmasın.
Çocuğuna “yarın süt alırız” desin, sonra alamadığında gözlerine baksın.
Bir günlüğüne bizim cüzdanla yaşasın.
Bizim gibi tahminle değil, tencereyle düşünsün.
Ve bir sitemim var:
Biz bu ülkeyi yönetmedik, ama her gün yeniden kurduk.
Her eksik sofrada, her yarım ekmekte, her paylaşılan zeytinde.
Biz bu ülkeyi sevdik, ama o bizi doyuramadı.
Biz büyümek istedik, ama fiyatlar bizden hızlı büyüdü.
Biz sabrettik, ama sabır da zamlandı.
Atam,
Bugün de doyamadık.
Bugün de büyüyemedik.
Ama hâlâ seni anarken, hâlâ seni özlerken,
Hâlâ bu ülkeyi sevmekten vazgeçmedik, asla vazgeçmeyeceğiz!
