Hamdi Özdemir
Köşe Yazarı
Hamdi Özdemir
 

Gülnihal

Haftanın boğucu siyasi ağırlığını sırtımızdan atmak için bazen sadece bir pencereyi aralamak yeterlidir. O pencere, geçmişe açılırsa… bir mahalle sesiyle, bir çocuk kahkahasıyla, bir bayram sabahıyla karşılaşabiliriz. Bu yazı, bir pazar sabahının sessizliğinde yankılanan eski törenlerin, unutulmuş selamların, paslanmış posta kutularının izini sürüyor. Çünkü bazı sokaklar hâlâ konuşur. Yalnızlığın diliyle, ama hâlâ bizimle. Hadi birlikte dinleyelim. Bir pazar sabahı, ekmek sırasının önünde duran gölgeler gibi sessiziz. Bu sabah balkonuma kuşlar değil, eski günlerin sesleri kondu. Bir çocuk ezgisi… belki Metin’in kemanından dökülen bir melodiyle uyanan sokak. Bir zil sesi… belki Şerife Teyze’nin evine düşen bir selam. Ama artık sessizliği yaşıyoruz. Üstelik hep birlikte! Eskiden sabahlar tül perdelerden sızardı. Gülnaz Hanım balkondan bez torbasını sarkıtır, yoğurt kabında sıcak ekmek taşırdı yukarıya. Arif Amca radyosunu pencere önüne koyar, sabah Türküleri mahalleye karışırdı. Kimse saati bilmezdi ama zilin sesiyle çarşıya iner, postacı geldi mi diye bakardı. Deli muhabbeti yapılınca kimse gocunmazdı, sokaklar kalabalıkken bile mahremdi. Yalnızlık kapıyı çalsa, komşu onu çayla, sohbetle yumuşatırdı. Bizim sokağın, Kaldırım taşları yer yer oynamıştı, yağmur birikintilerinde geçmişin gölgeleri yansırdı. Bir evin önündeki mermer basamakta, çatlamış saksının içinden bir sardunya dirençle açardı. Posta kutusu paslanmıştı ama üzerinde kazınmış isim hâlâ okunuyordu:   “GÜLNİHAL – 1984.”   O yalnızca bir isim değildi. Mahallenin unuttuğu ama sokağın hâlâ hatırladığı bir izdi. Bir bayram sabahı ayakkabılarının ucuyla balkona çıkmıştı Gülnihal. Afiş asmamışlardı. Megafon susmuştu. Tören iptaldi. Ve işte o gün mahalle, sessizliğe ilk kez boyun eğmişti. Mahalle Törenleri Vardı   Mahmut Bey megafonuyla “Milletçe birlik günü!” derdi, Ali Rıza sıranın başında gözlerini güneşe kıstırırdı, Melahat Öğretmen’in topuzundan dökülen kararlılık, çocuklara cesaret verirdi. Bayram sabahları ütülü çoraplar, cilalı ayakkabılarla sokaklar dolup taşardı. Bayrakların rüzgarında yalnızlık savrulmazdı. Sokak lambasının altında solmuş bir afiş hâlâ duruyor: “Tören Sabahı – 2003.”   Yırtık köşesinde çocuk silueti gülümsüyor. Ali Rıza’ya benziyor. Belki o gün gerçekten oradaydı. Belki hep orada kaldı. Bir mektup gelse… Hikmet Hoca’dan. Okulun kapısından girip, “Bugün tören var çocuklar!” dese. Bir pazar sabahı, tören giysileriyle sokağa dökülsek! Ali Rıza’nın sesi hoparlörden yükselse, Gülnaz bayrakları dağıtsa, Şerife Teyze sabah tülünü aralayıp “Haydi evladım!” dese. Şimdi balkonlar suskun, pencereler tül yerine tırnak izli ekranlarla örtülü. Mahalle kavramı bitti mi, yoksa sesini mi kaybetti? Kaybedilen sadece mekânlar değil, aynı duyguda buluşma hali. Birlikte ağlamak, birlikte sevinmek, birlikte susmak… Hepsi toplum denen şeyin mayasıydı. Bu kelimelerle balkonlardan seslenmek! Mahallenin hafızasını diriltmek! Bir pazar sabahını yalnızlıktan çıkarıp birlikte yaşamak hâline getirmek! Yalnızlığın diliyle konuşan sokaklara, eski bir selam bırakmak gibi:   “Biz hâlâ buradayız.”
Ekleme Tarihi: 01 Eylül 2025 -Pazartesi

Gülnihal

Haftanın boğucu siyasi ağırlığını sırtımızdan atmak için bazen sadece bir pencereyi aralamak yeterlidir.

O pencere, geçmişe açılırsa… bir mahalle sesiyle, bir çocuk kahkahasıyla, bir bayram sabahıyla karşılaşabiliriz.

Bu yazı, bir pazar sabahının sessizliğinde yankılanan eski törenlerin, unutulmuş selamların, paslanmış posta kutularının izini sürüyor.

Çünkü bazı sokaklar hâlâ konuşur.

Yalnızlığın diliyle, ama hâlâ bizimle.

Hadi birlikte dinleyelim.


Bir pazar sabahı, ekmek sırasının önünde duran gölgeler gibi sessiziz.

Bu sabah balkonuma kuşlar değil, eski günlerin sesleri kondu.
Bir çocuk ezgisi… belki Metin’in kemanından dökülen bir melodiyle uyanan sokak.
Bir zil sesi… belki Şerife Teyze’nin evine düşen bir selam.
Ama artık sessizliği yaşıyoruz. Üstelik hep birlikte!

Eskiden sabahlar tül perdelerden sızardı.
Gülnaz Hanım balkondan bez torbasını sarkıtır, yoğurt kabında sıcak ekmek taşırdı yukarıya.
Arif Amca radyosunu pencere önüne koyar, sabah Türküleri mahalleye karışırdı.
Kimse saati bilmezdi ama zilin sesiyle çarşıya iner, postacı geldi mi diye bakardı.
Deli muhabbeti yapılınca kimse gocunmazdı, sokaklar kalabalıkken bile mahremdi.
Yalnızlık kapıyı çalsa, komşu onu çayla, sohbetle yumuşatırdı.

Bizim sokağın,
Kaldırım taşları yer yer oynamıştı, yağmur birikintilerinde geçmişin gölgeleri yansırdı.
Bir evin önündeki mermer basamakta, çatlamış saksının içinden bir sardunya dirençle açardı.
Posta kutusu paslanmıştı ama üzerinde kazınmış isim hâlâ okunuyordu:
 

“GÜLNİHAL – 1984.”
 

O yalnızca bir isim değildi. Mahallenin unuttuğu ama sokağın hâlâ hatırladığı bir izdi.
Bir bayram sabahı ayakkabılarının ucuyla balkona çıkmıştı Gülnihal.
Afiş asmamışlardı. Megafon susmuştu. Tören iptaldi.
Ve işte o gün mahalle, sessizliğe ilk kez boyun eğmişti.

Mahalle Törenleri Vardı
 

Mahmut Bey megafonuyla “Milletçe birlik günü!” derdi,
Ali Rıza sıranın başında gözlerini güneşe kıstırırdı,
Melahat Öğretmen’in topuzundan dökülen kararlılık, çocuklara cesaret verirdi.
Bayram sabahları ütülü çoraplar, cilalı ayakkabılarla sokaklar dolup taşardı.
Bayrakların rüzgarında yalnızlık savrulmazdı.

Sokak lambasının altında solmuş bir afiş hâlâ duruyor:

“Tören Sabahı – 2003.”

 

Yırtık köşesinde çocuk silueti gülümsüyor.
Ali Rıza’ya benziyor. Belki o gün gerçekten oradaydı.
Belki hep orada kaldı.

Bir mektup gelse…
Hikmet Hoca’dan.
Okulun kapısından girip, “Bugün tören var çocuklar!” dese.
Bir pazar sabahı, tören giysileriyle sokağa dökülsek!

Ali Rıza’nın sesi hoparlörden yükselse,
Gülnaz bayrakları dağıtsa,
Şerife Teyze sabah tülünü aralayıp “Haydi evladım!” dese.

Şimdi balkonlar suskun, pencereler tül yerine tırnak izli ekranlarla örtülü.
Mahalle kavramı bitti mi, yoksa sesini mi kaybetti?
Kaybedilen sadece mekânlar değil, aynı duyguda buluşma hali.
Birlikte ağlamak, birlikte sevinmek, birlikte susmak…
Hepsi toplum denen şeyin mayasıydı.


Bu kelimelerle balkonlardan seslenmek!
Mahallenin hafızasını diriltmek!
Bir pazar sabahını yalnızlıktan çıkarıp birlikte yaşamak hâline getirmek!
Yalnızlığın diliyle konuşan sokaklara, eski bir selam bırakmak gibi:
 

“Biz hâlâ buradayız.”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (12)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Zehra Alptekin
(01.09.2025 13:58 - #3592)
Başçavuş sokak, Ankara mı? Çok sevdim...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
İnci
(01.09.2025 14:04 - #3593)
Bir pazar sabahını yalnızlıktan çıkarıp birlikte yaşamak haline getirmek... Bu güzel dilek gerçekleşsin inşallah.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fidan Okyar sarıer
(01.09.2025 14:05 - #3594)
Ellerine sağlık
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fahri Berker
(01.09.2025 14:07 - #3595)
Ne yazık ki Eskiye ait her türlü güzel şeyi bitirdiler, Tıpkı milli bayramlar gibi…
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Mehmet Nurkut İlhan
(01.09.2025 14:23 - #3596)
Geçmişi hatırlamak eskiden keyif verirdi. Şimdi ise acı veriyor. Nedeni insan beyninin hayvana dönüşmesi, hırsı açlığı şımarıklığı… Deniz bitince küçük bir su birikintisine mahkum olacağımızı kimse düşünmüyor.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Veli AYER
(01.09.2025 14:28 - #3597)
Bayram törenleri denince aklıma hep köydeki törenler gelir. Daracık sokaklarda geçit yapar yarışmaları izlerdik. Köy halkı da katılırdı. Arkadaşlar arasındaki uyum özellikle büyüklerin bizleri korumaları bilgi aktarmalı, sonra yine evin işleri. Çocuktuk umutlarmiz çok güzeldi. Ankarayi görmek. Senin bu yazın mahalle aralarından okul bahçelerine bakışın, çocuktan öğretmene idarecilere kadar çok yalın iyi bir gözlem. Kaleminden damlayan o yılların özlemleri. Aynı şeyler kentlerde varmi yokmu bilmiyoruz.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Ahmet kazma
(01.09.2025 14:32 - #3598)
Eline yüreğine sağlık çooook güzel bir yazı şiir gibi
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Meftun Sonakın
(01.09.2025 14:33 - #3599)
Her şey değişti bakalım nereye kadar
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Elvan güngör
(01.09.2025 15:23 - #3600)
Eline yüreğini sağlık Hocam
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Levent karayılmaz
(01.09.2025 15:47 - #3601)
Çoğumuz bu güzellikleri yaşadık ama büyüyünce önemini daha çok anladık senin kaleminde ayrı bir güzellik katıyor bu yasamisliklara tsk Hamdi başkan
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Nevzat
(01.09.2025 16:26 - #3602)
Nerede o birlikte ağlamak, birlikte sevinmek artık. Mahalle yok artık. Pişi yapınca Pembe teyze kokmustur diye bütün mahalleye dağıtırdi. Ah ah Hamdi bey derdimizi tazeledin.
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Fahreddin Mert
(01.09.2025 19:29 - #3603)
Kalemin dert görmesin...
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ulusgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.