Adaletin Terazisi Kimden Yana Eğiliyor?
"Hırsıza hırsız olduğunu unutturursanız, döner sizi hırsızlıkla suçlar."
Bu söz artık sadece bireysel bir öğüt değil, bir ülkenin toplumsal hafızasında yankılanan acı bir ironi. Son yıllarda art arda yaşanan yolsuzluk iddiaları, liyakatsiz atamalar, şaibeli yargı süreçleri ve sorgulanamayan dokunulmazlıklar bize şunu gösteriyor: Haklı olmak değil, güçlü olmak belirleyici hale geldi.
Ne acı ki, bu düzende hesap vermesi gerekenler soranları suçluyor, hukuku koruması gerekenler gücün gölgesine sığınıyor. Suçlamalar kanıtlarla değil, siyasi pozisyonla tartılıyor. Soruşturmalar, hukukun terazisinden çok, güç savaşlarının ajandasına hizmet ediyor.
Toplum bu tabloyu önce şaşkınlıkla izledi, sonra yorgunlukla. Ve şimdi çoğu insan sessiz! Çünkü sessizlik, artık hayatta kalma stratejisine dönüşmüş durumda.
Sessizlik bazen zarafettir, bazen nezaket. Ama susturulmuş bir toplumun sessizliği zarif değil, zorunludur. Bugün adaletsizliğe ses çıkaran değil, sessiz kalan makbul sayılıyor. Ve bizler, huzur sandığımız konfor alanlarında aslında yavaş yavaş meşruiyeti kaybediyoruz. Çünkü tarih boyunca en ağır fatura, haksızlık karşısında susanlara kesilmiştir.
Ama sormadan edemiyoruz:
Ne zaman doğruyu söylemenin suç sayıldığı bir düzeni olağan kabul ettik? Ne zaman ses çıkarmamayı "akıllılık", tepki göstermeyi "tehlike" sayar olduk?
Bugün bir siyasetçi ya da yurttaş, hakkını aradığı için susturulabiliyorsa; o ülkede sadece adalet değil, vicdan da tehdit altındadır. Ve en çok da hafıza. Çünkü adaletsizlik, en çok unutulduğunda büyür.
Bu ülkede artık gerçekler değil, kimin söylediği belirliyor anlamını. Aynı söz, farklı ağızdan çıktığında ya alkışlanıyor ya da yargılanıyor. Oysa adalet, kişiye göre değil, ilkeye göre işlerse kıymetlidir. Ama biz, ilkeler yerine insanları tartışıyoruz; hukuku değil, tarafları konuşuyoruz.
Ve belki de en ürkütücü olanı şu: Bu düzende insanlar artık haksızlığa uğramaktan değil, haklıyken yalnız kalmaktan korkuyor. Çünkü yalnız kalmak, suçlu ilan edilmenin ön kapısı gibi görülüyor. O yüzden pek çok kişi vicdanını bastırıyor; bir süreliğine değil, sonsuza dek susturuyor.
Haklı olmak belki yalnızlaştırır, ama güçlü görünmenin geçici konforu vicdan yorgunluğu bırakır. “Haklı olan belki yalnız kalır, ama tarih sonunda hep haklının izinden yürür.”
Leonard Cohen’in meşhur şarkısı “Herkes Biliyor” ile özdeşleşmiş durumda. Şarkının içinde geçen şu satırlar özellikle hafızalara kazınmıştır:
“Herkes biliyor zarların hileli olduğunu.
Herkes biliyor dövüşün hileli olduğunu.
Fakirler fakir kalır, zenginler daha da zenginleşir...
Herkes biliyor...”
