İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması, Türkiye'de günden güne azalan adalet ve demokrasi tartışmalarını yeniden alevlendirdi. 19 Mart sabahı gözaltına alınan İmamoğlu, dört gün süren gözaltı sonrasında, yolsuzluk ve terör suçlamalarıyla nöbetçi sulh ceza hakimliğine sevk edildi ve yolsuzluk soruşturmasından tutuklanarak 23 Mart'ta Silivri Cezaevi'ne gönderildi. Bu süreçte, halkın tepkisi oldukça güçlü oldu; İstanbul'da Saraçhane Meydanı'nda ve Türkiye'nin dört bir yanında protestolar düzenlendi. İnsanlar, adalet ve demokrasi taleplerini dile getirmek için meydanlara akın etti.
Bu olayın hemen ardından Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), daha önce aldığı karar doğrultusunda cumhurbaşkanı adayını belirlemek için ön seçimini yaptı. İmamoğlu'nun tutuklanmasına rağmen, halkın desteği olağanüstüydü. 81 ilde kurulan sandıklarda 15 milyona yakın kişi oy kullandı ve İmamoğlu, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı olarak seçildi. Bu seçim, halkın iradesini ve dayanışmasını güçlü bir şekilde ortaya koydu ve erken seçim talebini hatırlattı.
Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması, Türkiye'de yalnızca siyasi değil, ekonomik bir sarsıntıya da yol açtı. Borsa İstanbul'da sert düşüşler yaşandı ve piyasalarda belirsizlik hâkim oldu. Bu ekonomik çöküş, halkın tepkisini daha da artırdı; ülke genelinde protestolar düzenlendi ve demokrasi talepleri yükseldi. Hükûmet, bu yoğun halk tepkisi ve ekonomik istikrarsızlık karşısında kayyum atama riskini göze alamadı. Bu nedenle, İmamoğlu'nu terör suçlamasından değil, yolsuzluk soruşturması kapsamında tutukladı. Bu karar, hem siyasi hem de ekonomik dengeleri koruma çabasıdır. Bu sebeple kayyumu göze alamadı.
Bu zorlayıcı süreçte, dervişin hikâyesi akıllara geliyor.
“Bir derviş, saçını kazıtmak için berbere gider. Berber çalışmaya başladığı anda, mahallenin kabadayısı içeri girer ve dervişin başına tokat atarak alay eder: "Çekil bakalım kabak, sıramız geldi!" Kabadayı, tıraşı boyunca dervişle dalga geçmeye devam eder. Ancak bu kabalık, çok geçmeden ilahi bir adaletle karşılık bulur. Dışarı çıkan kabadayı, kontrolden çıkan bir at arabasının altında kalır ve oracıkta can verir. Berber, şaşkınlık içinde dervişe dönerek sorar:
- Bunun böyle olacağını biliyor muydun?
Derviş sakin bir şekilde cevap verir:
- Ben kimseye gücenmedim, hakkımı da helal ettim. Ama kabağın da bir sahibi var; o gücenmiş olmalı."
Dervişin bu hikâyesi, adaletin sadece insan eliyle değil, ilahi bir düzenle de tecelli edebileceğini hatırlatıyor. Bu hikâye, yaşanan zorluklar karşısında, sabır ve inancın gücünü vurguluyor.”
Ekrem İmamoğlu'nun insani ve mücadeleci kişiliği de bu süreçte halkın ona olan desteğini artıran önemli bir faktör. Siyasetteki başarısının ardında, samimi ve halkla iç içe bir duruş sergilemesi yatıyor. İmamoğlu, her kesimden insanla empati kurabilen, sorunlara çözüm odaklı yaklaşan bir lider olarak öne çıkıyor. Mücadeleci kişiliği ise özellikle zorlu süreçlerde kendini gösteriyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde yaşanan tekrar seçim sürecinde, kararlılığını ve halkın iradesine olan inancını koruyarak büyük bir zafer elde etti. Bu süreçte, sakin ve yapıcı tavrıyla, adalet ve demokrasiye olan bağlılığını ortaya koydu.
Adaletin er ya da geç tecelli edeceğine dair inanç, toplumları güçlü tutan en önemli unsurlardan biridir. Bugün belki zorlayıcı, hatta umutsuz görünen bu tablo, halkın kararlılığı ve sabrıyla değişecektir. Sonuçta, tarih boyunca hiçbir baskı rejimi, halkın direnme gücü karşısında uzun süre ayakta kalamamıştır. Halkın tepkisi, dervişin hikâyesindeki gibi, bu süreçte umut ışığını canlı tutmaya devam ediyor.